Biruni ve İbn Sina Arasındaki 10 Soruluk Mektuplaşma

Biruni’nin 8. Sorusu

Sen (Allah seni mutlu kılsın) soruyor ve diyorsun ki, Aristo, merkeze ve merkezden dışarıya doğru bir hareketin bulunmadığına dayanarak felek (evren)’in zorunlu olarak hafiflik ve ağırlığı olmadığını neden ileri sürmüştür? Oysa biz, feleğin cisimlerin en ağın olduğunu, zorunlu bir düşünce olarak değil de, sadece bir faraziye olarak kabul edebiliriz. Çünkü onun kısımlarını birbirine benzer kabul ettiğimiz için, bu faraziye, feleğin merkeze doğru bir hareketinin bulunmasını gerektirmez. Eğer her bölümü, tabii olarak, merkeze doğru hareket halinde ve bölümler birbirine bitişik ise, ancak merkezi çevresinde olduğu yerde kalır.

Yine biz, onun en hafif cisimlerden olduğunu farzedebiliriz. Bu da onda, parçalanma ve bölünme bulunmadıkça ve dış kısmında bir boşluk olmadıkça, onun merkezden dışa doğru hareketini gerektirmez. Feleğin dışında boşluk bulunmadığını doğru ve kesin kabul ettiğimize göre, mesela ateş tabiatlı olsa bile, felek sanki sıkışmış ve bir araya toplanmış gibi olur. Feleğin kendi merkezi etrafında bir dönme hareketine gelince, böyle bir dolanımın onun için tabii olması mümkün olmayabilir. Bu da, yıldızların doğuya doğru tabii hareketlerine ve batıya doğru ister istemez yaptığı zorunlu arızi hareketine benzer.

Ama bu hareketin arızi olmadığı, çünkü dolanma hareketlerde karşıtlık ve yönlerinde çatışma bulunmadığı söylenecek olursa, bu sözdeki safsata ve yanılgı ortadadır. Zira aynı bir şey için, biri doğuya öteki de batıya doğru iki ayrı tabii hareket farzedilmesi mümkün değildir. Bu, anlam bakımından aynı şeye delalet ettiği halde, sadece ifade tarzındaki bir farklılıktan ibarettir. Çünkü bu durumda, batıya doğru olan hareket için, doğuya doğru hareketin tersidir, denilemez. Bunda ise kimsenin şüphesi olamaz. Böyle olunca da, tartışmalarımızda kelimeler üzerinde değil, anlam üzerinde duralım.

İbn Sina’nın Cevabı

Tanrı seni mutlu kılsın, sen feleğin ne hafif ne de ağır olduğunu ispat konusunda, onun kendi dışında işgal edebileceği bir yer bulunmadığı için yukarıya, bölümleri birbirine bitişik olduğu için de aşağıya doğru hareket edemeyeceği önermelerini temele koymakla beni zahmetten kurtarmış oluyorsun. Ben de senin söylediklerine ekleyerek diyorum ki, biz feleğin ister gerçekte ister nazari olarak, parçalardan meydana gelmiş olduğunu kabul etsek dahi, yine de onun, ne aşağıya doğru hareket etmesi ve ne de aşağıda intikal edebileceği tabii bir yerin bulunması mümkündür. Çünkü bu, bir taraftan bütün unsurların tabii yerlerinden naklini gerektir. Bu ise, ne ilahi ilimlerin ne de tabii ilimlerin mümkün göreceği bir şeydir.

Öte yandan böyle bir düşünce, felekte boşluğun mevcudiyetini kabul etmek demek olur ki, bu da yine tabii ilimlerde caiz değildir. Öyle ise felek için, ne iç kısmında ve ne de dışında, ne fiili olarak ve gerçekleşmiş bir şekilde, ne imkan açısından ve ne de farazi olarak hareket edeceği tabii bir yer vardır. Zira bu, sözünü ettiğimiz, şüphe götürmez mantıki imkansızlıklara yol açar; yani bütün unsurların tabii yerlerinden hareket etmesini veya boşluğun mevcudiyetini gerektirir. Ne fiili olarak, ne imkan açısından ve ne de araziye çerçevesi içinde temellendirilmesi mümkün olan bir şeyden daha batıl bir şey yoktur.

Öyle olunca da, bana göre, feleğin ne altta ne de üstte tabii bir yerinin olmadığı muhakkaktır. Buna kimsenin itirazı olamaz. “Felek bir cisimdir” büyük önermesine, “her cismin tabii bir yeri vardır” küçük önermesini eklersek, kıyasın birinci nev’inin birinci şekline göre, “feleğin de tabii bir yeri vardır” sonucu çıkar. Neticeyi ayrık şartlı kıyas şekline sokarsak, “feleğin tabii yeri, ya bulunduğu yerin üstünde, ya altında yahut da olduğu yerdedir ama onun altta ve üstte olmayacağını dikkate alırsak, tabii yeri olduğu yerdedir” deriz. Tabii yerinde olan her şey, fiili olarak ne hafif ne de ağırdır: Felek de tabii yerindedir. Öyle ise felek, fiili olarak ne hafif ne de ağırdır. (*)

Tabii yerinde olan şeyin fiili olarak ne hafif ne de ağır oluşunun delili, hafif olan şeyin tabii şekilde kendi yerine yükselmek suretiyle hareket etmesidir. Çünkü zaten onun tabii yeri yukarıdadır. ‘Tabii yerinde olan şeyin, fiili olarak hafif olması mümkün değildir. Çünkü bu, gösterdiğimiz sebepler dolayısıyla onun, aynı zamanda, hem tabii yerinde olmasını hem de tabii yerinde olmamasını gerektirir, ki bu da çelişiktir. Durum, ağır olan cisim için de aynıdır. Çünkü ağır, tabii olarak aşağıya doğru hareket eden şeydir ve tabii yeri de aşağıdır. Bir şey tabii olarak hareket ediyorsa, demek ki hareketi, tabii yerine doğrudur. Birinci açıklamaya göre, yerinde olan şeyin, fiili olarak ağır olmadığı ortaya çıkmış olur.

Yukarıdaki iki kıyasın sonuçlarını birleştirince, tabii yerinde olan şeyin fiili olarak ne hafif ve ne de ağır olduğu sonucu çıkar. Şu halde “feleğin tabii yerinde olduğu” yolundaki ikinci küçük önerme doğrudur. Demek ki yapılan kıyas, olumlu sonuç vermiştir. Şu halde netice doğrudur ve o da şudur: Felek, fiili olarak, düşünce ve imkan açısından ne hafif ne de ağırdır.

Bunun delili şudur : Düşüncede ya ağır ya da hafif olan şeyler, ya tabii yerlerinde sabit olarak duran unsurların bölümleri gibi bütünüyle böyle ise, gerçekte ağır ve hafif olmasalar da, bu gibi cisimlerin tabii yerlerinden zorunlu bir hareketle geçiş yapma ve tabii bir hareketle de tabii yerlerine, ister yükselerek ister alçalarak, dönme imkanı bulunduğu için, bunlarda ağırlık ve hafiflik nitelikleri mevcuttur. Veya düşüncede ağır ya da hafif olan şeyler, bütünüyle değil de, unsurlardan meydana gelen bütünler gibi bölümleri itibariyle böyle ise, o takdirde bunlar, bir bütün olarak ne hafif ne de ağırdı ; aksine ağırlık ve hafiflik, bölümlerindedir. Çünkü onlar, yukarı doğru hareket edince, küre şeklinde olduğu için, zaruri olarak yarısı aşağıya doğru hareket edecektir. Bunun gibi tasavvur edilebilecek diğer çeşitli hareketler için de durum aynıdır. Şu halde felek, düşüncede ya hafif ya da ağırsa, bu konudaki birinci imkan, onun bütünüyle böyle olmasıdır.

Hareketin tabii olarak yukarı ya da aşağıya doğru oluşunun, feleğin bütünü için imkansız olduğunu ispatladık ve bunu ispatlarken, senin temele koyduğun bazı önermelerden yararlandık. Buna göre, feleğin bütünüyle hafif ya da ağır olmadığı anlaşılmıştır. İkinci imkan ise, tabii ki şudur: Felek, bölümleri bakımından düşüncede ne hafif ne de ağırdır. Zira hafif ve ağır bölümlerin ağırlık ve hafifliği, tabii yerine doğru, yaptığı tabii hareketle anlaşılır. Tabii yerine doğru hareket eden parçalar ise, ya daha önce zorunlu olarak tabii yerlerinden uzaklaştırılmış olup tabii bir hareketle oraya dönmektedir, yahut da başka bir şeyden doğarak tabii yerine doğru hareket halindedir; tıpkı yağın yanmasından hasıl olan ateş unsurunun yukarıya çıkışı gibi. Feleğin bir bölümünün, kendiliğinden, tabii hareketine aykırı bir tarzda tabii yerinden hareket etmesi mümkün değildir. Çünkü böyle bir hareket, o bölümün, ister cisim olsun ister olmasın, dış bir hareket ettiriciyi, yani kendi öz varlığı dışında bir dış hareket ettiriciyi gerektirir.

Felsefecilerin tabiriyle, tabiat, faal akıl ve ilk illet gibi cisim olmayan hareket ettirici şeylerin, bir cismi zorunlu bir hareketle hareket ettirmeleri, zorunlu olarak mümkün değildir. Tabiata gelince, burada durum açıktır. Akıl ile ilk illete gelince, bunlarda zorunlu hareket meydana getirmesinin söz konusu olmaması, metafiziğin ele alacağı bir konudur. Cismi illetin, mümkün olduğu takdirde, temel unsurların birinden ibaret olması ya da birden fazla unsurdan oluşması gerekir. Çünkü bu beşten başka bir cisim yoktur. Bu beş tür cisim, dört temel unsur ile bunların birbiriyle çeşitli bileşimierinden ibarettir. Öz varlığı gereği hareket meydana getiren, yani arızi olmayarak etki yapan her cisim, kendisinden etkilenen ve hareket kazanan şeyle temas eder. Bu husus, “el-Kevn ve’l-Fesad” kitabının birinci makalesinde açıklanmıştır.

O halde, bir cismin, feleğin bir bölümünü hareket ettirmesinin mümkün olması için, ancak ya zorunlu ya da tabii hareketiyle ona bitişmesi gerekir. Zorunlu olarak yaptığı bir hareket yoluyla başka bir cisimde hareket meydana getiren cisim, ister istemez, kendi hareketini, tabii hareket yaparak onunla temas kuran ve ona etki eden bir cismin zorlaması sonucu yapacaktır. Mesela bir cisim, dört temel unsur örneğinde olduğu üzre, kendisi için tabii olmayan bir yere doğru zorunlu olarak hareket ediyorsa, diğer bir cismin de tabii olarak o yöne hareket etmesi gereklidir. Bu durumda unsurlardan birincisi, diğerlerinin ilk hareket ettiricisi olur. Feleğin bölümüne yaptırılan söz konusu hareket, tabii bir hareket ise, ya basit bir ateşe ait harekettir ya da ateş parçaları galip olan başka unsurlarla karışmış ateşin hareketidir.

Basit ateşe gelince, bu, feleğe tesir etmez. Çünkü ona, her taraftan temas halinde bulununca ve cisimlerin cisimlere etkisi temasla olunca, feleğin bir bölümünün diğer bir bölümünden daha fazla etkilenmesi söz konusu değildir. Ancak bazı parçaların etkilenmesi, tabiatları bakımından zayıf olmalarından ve etkilenmeye daha kabiliyetli bulunmalarından ileri gelir. Fakat böyle bir iddia geçerli değildir. Çünkü cevherin zayıf olması, öz varlığı ile değil, ancak bir müessir dolayısıyladır. Böyle olunca da mesele, daha önce bahsettiğimiz etkinin çeşitliliği konusuna döner.

İçinde ateş parçaları galip olan karışım halindeki ateşe gelince, bu, esir’le temas etmesi neticesi ateşe dönüşmesinden ve orada tutuşmasından ve yanmasından dolayı, karışım olma durumunu feleğin kütlesine ulaşıncaya kadar muhafaza etmez. Bu, tıpkı gök taşlarında müşahede ettiğimiz duruma benzer. Gerçi bunlardaki ateşe dönüşme süreci, hızlı değildir. Bunlar da hiçbir zaman felekle temasa gelme durumuna gelmezler. Çünkü bunlarda, merkeze yönelmeleri sonucunu doğuran ağırlığa sahip toprak ve başka bölümler mevcuttur. Sonuç olarak felekle, cirmi ile tabiatı itibariyle temas halinde bulunmak, ancak saf ateş için mümkündür. Kendinden gayrı diğer üç unsurun tabii yerlerinden öteye geçerek yükselmeleri, ancak saf ateş ve karışım halindeki ateş için mümkündür. Karışım halindeki ateş ise, saf ateş değildir. Şu halde saf ateş olmayan karışımın, üç unsurun tabii yerlerinden geçerek yukarı çıkması mümkündür. Fakat tabiatı itibariyle felekle teması imkansızdır.

Diğer unsurların, bütünüyle felekle teması mümkün olmaz. Çünkü bunlar, bütünü itibariyle tabii yerlerinden ayrılmazlar. Fakat karışım halinde ve bölümlerinde, bunların etkisi sonucu felekte bir etkilenme meydana gelmesi mümkün değildir. Çünkü bunların, belirttiğimiz üzere esirde yanarak felekte etkisi olmayan bir ateşe dönüşecekleri için, felekle teması mümkün değildir. Esir, kendisiyle temasa gelen herşeyi değiştirir ve dağıtır; çünkü gerçekte sıcaktır. Gerçekte sıcak olanın tanımı, kendi cinsinden olan şeyle bir araya gelen, cinsinden olmayandan ayrı duran, birbirinden farklı cinsleri birbirinden ayıran ve birbirine uyan cinsleri de bir araya getiren şeydir. Buna göre ateş, kendisinden etkilenen cisimden daha kuvvetli olunca, cisim birbirinden farklı bölümlerden oluşmuşsa, bunları dağıtır ve o bölümleri, kendi tabiatlarına çevirir. Böylece, başka unsurlarla karışıma girmesine rağmen, cevherlerinde bir değişiklik meydana getirmez.

Soğuk ise böyle değildir. Şüphesiz sıcak, etkisinin şiddeti ve tesirinin kuvveti bakımından en güçlü şeydir. Tabii, yerinde bulunan şey, kendi cinsi için mümkün olan en kuvvetli durumdadır. Bütün de parçadan kuvvetlidir. Şu halde tabii yerinde bulunan ve bütün olan veya diğer bir deyimle, başka niteliklerle karışım halinde bulunmayan sıcak, kendi tabii yerine giren bileşik bir cismi etkilemeden, onu asli durumuna çevirmeden ve kendi bölümlerine ayırmadan, onu kendi halinde nasıl bırakır?

Yukarıda söz konusu edilenlerden anlaşılır ki, ateş hariç, diğer temel unsurlardan bir bölümün veya bileşik cismin, feleğe ulaşması mümkün değildir. Ona ulaşamayınca, onunla temas haline de gelemez. Temas etmeyince onda bir etki yapamaz. O halde cisimlerden ne basit ne de karma olanların hiçbiri, feleğin bölümlerinde herhangi bir etki yapmaz. Feleklerin kendileri müstesna, bütün cisimler, ister basit ister karma olsun, feleğin bölümlerini etkileyemediğine göre, kendi özü itibariyle etkilemesi ve zorunlu olarak harekete getirilmesi de mümkün olmaz.

Bu önermenin birinci bölümü, yani etkileyememe şartının koşulduğu kısım (istisna), tasdik edilme durumundadır. Çünkü daha önce saptandığı üzere, feleklerden gayrısının felekler üzerinde etki yapması imkansızlığı, geçerlidir. Şu halde sonucumuz, yani tabiatma aykırı etki alması ve zorunlu olarak hareket etmesi imkansızdır, hükmü doğru ve gerçeğe uygundur. Öyle ise felek, gerek bütünü gerek bölümleri itibariyle, düşüncede ne hafif ne de ağırdır. Onun böyle olmadığını, fiili olarak da tesbit ettik. Şu halde felek, mutlak olarak ne hafif ne de ağırdır. İşte bizim açıklamak istediğimiz şey, bu idi.

Feleğe bir bakıma hafif denebilir. Çünkü insanlar, bazen, tabiatı itibariyle sıvı üzerinde batmadan duran cisme, sıvıdan hafiftir, diyorlar. Bu bakımdan feleğin, maddelerin en hafifi olması mümkündür.

Senin, “onun müstedir hareketinin tabii olmaması mümkün olabilir” sözüne ve yine senin, “bu hareket arızi değildir…” sözleriyle başlayan soruna gelince, feleğin tabii dairevi hareketinin varlığını ortaya koyan bilginlerden hiçbiri, onu, senin kendi kendine yaptığın itirazlada bağdaşacak bir biçimde değil, başka şekillerde saptadılar. Sözü uzatmak sıkıcı bir şey olmasaydı ve bu başlı başına bir konu olarak ele alınmış olsaydı, meselenin bu yönlerini de açıklardım.

Felekler ve yıldızların hareketlerinin birbirine zıt oldukları yolunda senin ileri sürdüğün iddiaya gelince, bunlar zıt değildir. Söz konusu ettiğin hareketler, birbirine zıt değil, birbirinden sadece yönleri ve ulaşma noktaları bakımından farklıdır. Çünkü eğer yükseklik, alçaklığın tersi olmasaydı, merkezden hareket merkeze doğru harekete zıttır, demezdik. Bu hususun açıklaması, “es-Sema’u’t-Tabi’i” kitabının beşinci makalesindedir.

Bu iki dairevi hareketin yön ve ulaşım noktalarına gelince, bunlar, tabii olmayıp tarafımızdan ileri sürülmüş bir faraziyedir. Çünkü tabiatı itibariyle feleğin dairevi hareketinin ulaşma noktası yoktur. Şu halde bunlar, birbirine zıt değildir. Öyle ise devri ters yönlü iki hareket de, birbirine zıt değildir. Bu da açıklamak istediğimiz konudur.

Sekizinci Sorunun Cevabına Biruni’nin İtirazı

(*) Bu sözlerine ben itiraz ediyor ve diyorum ki, unsurların istisnasız hiçbiri tabii yerinde değildir. Çünkü aşağıya doğru olan yön merkezdir ve yukarı doğru olan çevredir. Merkez ise bir tek noktadan ibarettir. Böyle olunca da toprağın bir tek bölüm tabii yerine yerleştirilirse, ne kadar küçük olursa olsun orayı ikinci bir şey işgal edemez. Olsa olsa o zerrenin bütün yan kısımları oraya yönelmek için birbirleriyle yarışma halindedirler. Aynı suretle yukarı doğru harekette olan cisimlerin hiçbiri, çevreye ulaşamayacaktır. Çünkü çevre, idealleştirilmiş geometrik bir yüzeyden ibarettir.

Yine suyun işgal etmekte olduğu bölge ile merkez arasında bir şey bulunmayacak olursa, su merkeze cezbedilerek gidip orayı işgal edecektir. Böyle olunca da suyun tabii yeri, toprağın işgal ettiği bölgenin üst kısmı olmayacaktır. Aynı suretle, cisimlerin istisnasız hiçbiri, kendi tabii yerini işgal etme durumunda değildir.

İşte bütün bunların sonucu da, “felek bütünüyle ağırdır; fakat bölümlerinin bitişikliği merkeze doğru bir düşme hareketi yapmasını engeller” diyenin tezi, temel önerme olarak kabul ettiğin öncüllerle çürümüş olmaz.