Biruni’nin 4. Sorusu
Aristo, eski devirlerin ve geçmiş çağların felek hakkındaki görüşlerini ve o devirler insanlarının felek konusundaki düşüncelerinin kendi ulaştığı sonuçlara uygun düşmesini, kitabının iki yerinde, feleğin kıdemine, değişmezliğine ve devamına bir delil olarak niçin zikretmiştir?
Aşırı olmayan ve batılda ısrar etmeyen kimse, söz konusu hususların bilinmediği kanaatine kesinlikle ulaşır. Kaldı ki, feleğin kıdemi ve devamı konusunda, Ehl-i Kitab’ın söylediklerinin dışında ancak çok az şey bilinmektedir. Hindliler ve benzeri milletlerden hikaye edilenleri ilmi bir şekilde incelersek, bunların batıl olduğu açıktır. Çünkü yeryüzünün mamur kısmında oturanlar üzerinde toptan veya parça parça cereyan eden hadiselerle bu bilgilerin kaybolmuş bulunduğu açıkça görülmektedir. Nitekim bütün dağların eskiliği konusundaki durumda böyledir. Eski devirlerin tanıklığı, dağlardaki yeniliğin ortaya çıkmasıyla nasıl batıl olmuşsa, Aristo’nun dayandığı eski bilgiler de öylece batıldır.
İbn Sina’nın Cevabı
Bilmen gerekir ki bu, Aristo tarafından bir delil amacıyla ileri sürülmemiştir. Ancak bu, söz arasında, gökteki durumun dağlardaki durum gibi olmadığını anlatmak için zikredilmiş bir şeydir. Çünkü milletler, dağları bütünüyle aynen devam ediyormuş gibi görüyorlarsa da, bir kısmının heyelanı, bir kısmının diğer bir kısmıyla birleşmesi, şekillerinin bozulması gibi ve ayrıca Platon’un siyaset konusundaki kitaplarında ve diğer eserlerinde zikrettiği başka hususlarda, bölümlerindeki anzi değişmelerden hali değildir. (*) Bana öyle geliyor ki, bu itirazı sen, bu konuda Aristo’ya muhalifmiş gibi görünerek Hıristiyanlara kasden yalan söyleyen Yahya en-Nahvi’den aldın. (**) Oysa “el-Kevn ve’l-Fesad” adlı eserin sonuna yaptığı yorumu ve diğer kitaplarını inceleyen biri, onun bu meselede Aristo ile aynı düşüncede olduğunu görecektir.
Yahut da sen bu itirazı, irinli çıbanları deşme, idrar ve kazuratı inceleme ihtisası dışına taşarak haddini aşan ve ilahiyat konusunda kendisine düşmeyen yorumlara girişen Zekeriyya er-Razi’den aldın. Şüphesiz ki o, bu davranışıyla kendini teşhir etmiş ve teşebbüs ettiği ilahiyat konusundaki açıklamalarında bilgisizliğini ortaya koymuştur.
Bilmelisin ki Aristo, “alemin başlangıcı yoktur” sözüyle, “alemin yaratıcısı yoktur” demek istememiştir. Aksine, ailemin failinin fiilden alıkonulmuş olmaktan münezzeh bulunduğunu söylemek istemiştir. (*) Ama burası, bu konunun ve buna benzer şeylerin açıklanacağı bir yer değildir.
Senin “aşırı olmayan ve batılda ısrar etmeyen” şeklindeki ifadene gelince; bu yanıltıcı ve kaba bir hırçınlıktır. Çünkü sen, Aristo’nun bu konudaki sözünün manasma ya vakıfsın, yahut da değilsin. Eğer vakıf değilsen, vakıf olmadığın bir sözü söyleyeni küçümsemen ve ahmak sayman olanaksızdır. Ama onun sözüne vakıf olduğun takdirde ise, bu sözün manasını bilmen, seni böyle; kırıcı sözler sarfetmekten alıkoyardı. Aklın seni menettiği bir şeyle uğraşman, sana yakışmayan bir haldir.
Dördüncü Sorunun Cevabına Biruni’nin İtirazı
(*) Bu söylediklerin tatmin edici hiçbir sonuç vermeyen sözlerdir. Çünkü fiillerin, zincirleme bir başlangıcı olmayınca, alem (evren) için bir yaratıcı farzetmemiz imkansızdır. Öyle olunca, Aristo öğretisinde esasen alem için illi (nedensel) bir başlangıç bulunduğu fakat alemin zaman bakımından bir başlangıca sahip olmadığı kabul ediidiğine göre, cisimlerin birtakım vasıflarındaki değişmelerin öze ilişkin değişikliklere delalet etmediği yolunda geçmiş çağlara ve onların tanıklığına dayanılmaya neden ihtiyaç duyulsun ?
(**) Sen fena halde yanılıyorsun. Ben bu itirazımda, sadece hareketlerin ve zamanın zorunlu olarak bir başlangıca sahip olduğu yolunda saptanmış olan ve üzerinde birleşilen kurala dayandım ve kabullendiği bu temel düşünceden, üzerinde durduğumuz özel konuda hislerine dayanarak sapmış olsa da, Aristo’nun kendisinin de sonsuzun varlığının imkansızlığını söz konusu ederken bu temel önermeyi kesinlikle benimsemesini esas aldım.
Yanıtla