Bu içerik, Abdurrahman Onur Çalışır tarafından hazırlanmıştır.
Bu içerik, misafir yazar tarafından hazırlanmıştır. Siz de Tarih-i Kadim’de kendi içeriğinizi paylaşmak istiyorsanız tıklayın. |
Ülkemizde sıklıkla siyasi ve askeri tarih çalışmalarına –ve maalesef yanlış olarak politikaya– konu olan Haçlı Seferleri, başlamasının üzerinden yaklaşık 1000 yıl geçmesine rağmen Doğuluların ve Batılıların zihinlerinde hâlâ bir şekilde kendisine yer bulmaktadır. Muhtemelen bu sonuç, 1097 Sonbaharı’nda bir kalabalık önünde inanaları Doğu’daki Hristiyanların yardımına ve Kutsal Ülke’nin “kurtarılmasına” davet eden Papa Urbanus’un bile öngörüsünün ötesindeydi. Nitekim Urbanus, Kudüs’ün Haçlılar tarafından ele geçirildiğini duyamadan da gözlerini kapatacaktı.
Diğer taraftan oldukça sıra dışı olan bu süreç her iki taraf için de kendi kahramanlarını yarattı.
Bunlardan birisi de Müslümanlar için eşsiz bir konuma sahip olan Yusuf b. Eyyub, ya da daha fazla bilinen ismiyle Selahaddin Eyyûbi’dir. Selahaddin Eyyûbi Halep-Dımaşk (Şam) çizgisinde hükümdarlık yapan Nureddin Zengi’nin gözde komutanlarından birisiydi. Yine onun politikasının sonucunda Mısır’da Fatımi vezirliğine kadar yükseldi. 1171 yılında Fatımi Devleti’ne Nureddin’in onayıyla son veren Selahaddin; Nureddin’in ölümünün ardından Zengilerin topraklarını ele geçirdi (1186). Böylece Selahaddin, Mısır’dan Anadolu’ya kadar geniş bir toprağın sultanı olmuştu. Bu sıralarda Yakındoğu’da bulunan Haçlı Devletleri ise şu şekildeydi; Kudüs Krallığı, Trablus Kontluğu ve Antakya Prinkepsliği. Bu devletler zaman zaman aralarında mücadele etseler de çoğunlukla Müslümanlar arasındaki ayrılıklardan yararlanarak varlıklarını sürdürüyorlardı. Ellerinde bulundurdukları liman şehirleri aracılığıyla Avrupa ile olan ekonomik bağlarını koruyorlar; diğer taraftan Mısır, İran ve Anadolu ile de kara ticaretini sürdürüyorlardı.
Kudüs Krallığı içerisinde kısa bir süre önce iki grup arasında politik bir mücadele yaşanmış ve bunun sonucunda Müslümanlarla daha barışçıl geçinmeyi savunan “güvercinler”e karşı, saldırgan bir tavır takınmayı savunan “şahinler” iktidara gelmişti. Kral Lusignanlı Guy da bunlardan birisiydi. Ancak buna rağmen 1187 yılına gelindiğinde krallık ile Selahaddin Eyyûbi arasında barış bulunmaktaydı. Taa ki Şevbak Prinkepsi Chatillonlu Renaud bir Mısır-Suriye kervanına saldırana dek…
Barışın artık sürdürülemeyeceğini anlayan Sultan Selahaddin, ordusunu hazırlayarak Krallık topraklarına daimi saldırılar düzenletti.
Taberiye’yi kuşatırken de Kudüs Kralı Guy’ın yanında Trablus Kontu III. Raymond olduğu halde kendisine karşı hareket ettiğini öğrendi. Akka’dan hareket eden Haçlıları Taberiye yakınlarındaki Hattin mevkiine kadar susuz bırakan Selahaddin burada zaten yorgun düşmüş olan Haçlıları mağlup etmeyi başardı. Krallık ordusunun tamamına yakınının imha edildiği bu savaş Selahaddin’e Kudüs’ü getirecekti. Ve tabii III. Haçlı Seferini’de…
Aşağıda verdiğimiz mektup ise Selahaddin Eyyûbi’nin Hıttin Savaşı’nı kazanmasının hemen ardından Hospitalier Şövalyeleri Tarikatına mensup birisi tarafından tarikatın üstadına yazılmıştır. Mektupta savaşa dair ilginç ayrıntılar ve canlı tasvirler bulunmakta. Mektuba tarafımca eklenen kısımlar köşeli parantez [] içerisinde, dipnotlar ise kalın parantez () ile gösterilmiştir. Keyifli okumalar…
Doğu’dan İtalya’daki Hospitalier Şövalyeleri Üstadı’na Archambault’a, Ağustos 1187.
“Denizler ötesindeki ülkelerde yaşanan tüm olayları, siz İtalya’daki Hospitalierlerin Üstadı Efendi Archambault’a ve diğer biraderlere bildiriyoruz.
Bu nedenle bilin ki; Kudüs Kralı [Lüzinyanlı Guy] sayısı 30.000’i bulan ordusuyla, harika bir uyum içerisinde olduğu Trablus Kontu [III.Raymond] ile ve ikincisinin[=Raymond] ordusuyla Havariler Peter ve Paul Yortusu (1) civarında Sephoria (2) yakınlarındaydı. Ve Pagan Kral Selahaddin’in 80.000 atlıyla Taberiye’yi kuşatarak ele geçirdiği görüldü. Bu olduktan sonra Kudüs Kralı, Saphora’dan ayrıldı ve Selahaddin’e karşı hazırladığı adamlarıyla gitti. Havariler Peter ve Paul Yortusu’ndan sonraki Cuma günü[=3 Temmuz] Marestutia (3) yakınlarında Selahaddin ile karşı karşıya geldi. Savaşa tutuşuldu, tüm gün boyunca şiddetle savaştılar ancak gece çatışma kesildi. Ara verilen gece Kudüs Kralı çadırlarını Salnubia yakınlarına kurdurdu ve bir sonraki gün, Cumartesi ordusuyla beraber hareket etti.
3. saat (4) civarında Tapınakçıların Üstadı [Ridefortlu Gerard], bütün biraderleriyle beraber savaşa başladı. Hiçbir yardım alamadılar ve Tanrı’nın izniyle adamların büyük bir kısmını yitirdi. Bu olandan sonra Kral ordusuyla birlikte, zorlu bir mücadelenin ve büyük bir güçlükle yaklaşık bir fersah mesafedeki Naim’e gitti. Sonra Trablus Kontu kralın yanına geldi ve çadırlarını onun çadırlarının yakınına, bir nevi hisar gibi olan dağa kurdu. Ancak 3’ten fazla çadır kuramadılar. Bu olduktan sonra Türkler, onların çadırları kurduklarını görerek kralın ordusunun çevresini ateşe verdiler ve gerçekten orda sıcaklık o kadar muazzamdı ki atlılar kavruldular ve [bir şey] yemek veya içmek olanaksızdı. Sonra Fatinorlu Baldwin, Taberiyeli Bacbaberboc ve Leisius diğer 3 ortaklarıyla birlikte ordudan ayrıldılar, Selahaddin’e gittiler, -iğrenç bir şekilde- inançlarını inkar ettiler, ona boyun eğdiler ve içerisinde bulunduğu zor durumu ortaya koyarak Kudüs Kralı’ın ordusuna ihanet ettiler.
Bunun üzerine Selahaddin, Takiyüddin [Ömer]’i (5) ordumuza saldıran 20.000 seçkin askerle bize karşı yolladı
Ve savaş çok şiddetli bir biçimde hiddetlenerek 9. saatten akşam duası vaktine kadar sürdü. Günahlarımız yüzünden; pekçok insanımız öldürüldü, Hristiyanlar yenildi, Kral esir edildi ve Kutsal Haç, Kont Gabula, Colateridolu Milo, Genç Onfroi (6) ve Prens [Chatillonlu] Reynald da ele geçirildi ve öldürüldüler. Sayıları 200’den fazla olmayan atlı ve piyade kaçsın diye Arsunlu Walter, Cebeleli Hugo, Botron Lordu [Plivain], Marachele Lordu ve daha binlerce en iyisi esir edildi ve öldürüldü. Trablus Kontu, Lord Basian (7) ve Sayda Lordu R[eginald] kaçtı.
Bunun ardından Salahaddin ordusunu tekrar toparladı ve Pazar günü Saphoria’ya geldi ve Saphoria’yı, Nazaret’i ve Tabor Dağı’nı aldı. Pazartesi Acris diye de anılan Akka’ya geldi ve Akka teslim oldu. Aynı şekilde Hayfa’nın, Kaysariye’nin, Yafa’nın, Nablus’un, Remle’nin, St.George’un (8), İbelin’in (9), Belfort’un (10), Mirabel’in (11), Toron’un (12), Gwaler’in, Gazze’nin ve Darum’un (13) hepsini aldı. Bundan sonra gemimiz Sur’dan hareket ederken Sabani’yi Selahaddin’e, Kudüs’e gitmesi ve şehri teslim etmeleri için gönderdiler (14). Gemiyle Lazkiye’ye kaçtık ve Sur’un teslim olduğunu işittik. Buna ek olarak şu şehirler hala güvende ve Batı Kilisesi’nden yardım beklemekte; Kudüs, Sur (15), Askalan, Margat (16), Antakya, Lassar, Sahyun (17), Trablus. Üstelik Sur’u kuşatan Sarazenler ve Türklerden oluşan kalabalık o kadar büyüktü ki sayısız bir karınca ordusu gibi Kudüs’e kadar yeryüzünü kaplamıştı. Yukarıda adı geçen şehirlere ve Doğu’da kalan çok az sayıdaki Hristiyan’a çabucak yardım ulaştırılmadığı taktirde, benzer bir kaderle Hristiyan kanına susamış öfkeli kafirler tarafından yağmalanacaklar.”
Dipnotlar:
(1) 29 Haziran 1187
(2) Nazaret’in kuzeyinde, Taberiye’nin batısındadır.
(3) Marescallia
(4)Belirtilen rakama 5 eklenerek günümüzdeki saat sistemindeki yaklaşık vakti bulunabilir.
(5) Selahaddin Eyyûbi’nin erkek kardeşi Şehinşah’ın oğludur.
(6) Toron/Tibnin Lordu IV. Humphrey. Yaşı o sıralarda 20 civarındaydı.
(7) Bu kişi muhtemelen İbelinli Balian’dır.
(8) Kudüs ile Yafa arasında, Remle civarındadır.
(9) Yafa ile Askalan arasındadır.
(10) Günümüz Lübnanı’nın güneyinde yer almaktadır.
(11) Remle’nin kuzeydoğusunda; Yafa’nın doğusunda yer alır.
(12) Lübnan Dağları’nda, Sur ile Dımaşk arasında bulunur.
(13) Gazze’nin güneyindedir.
(14) Yazar yine İbelinli Balian’dan bahsediyor. Ancak giden Balian olmadığı gibi amaç da bu değildi. Eşi, Kudüs Kraliçesi Maria, çocukları ile birlikte Kudüs’e gitmiş olduğu için onları Sur’a getirmek için izin istemek amacıyla Balian, Selahaddin Eyyübi’ye bir ricacı göndermişti bkz. Steven Runciman, A History of the Crusades, Vol. II, Cambridge University Press, New York, 1995, s. 463. Ancak ricacı Selahaddin Eyyübi’ye ulaştığında Selahaddin Askalan’ı almış bulunuyordu ki mektup yazarının aşağıda Askalan’ın hala ellerinde olduğunu yazmasından henüz bu durumdan haberdar olmadığı anlaşılıyor.
(15) Daha evvel ve sonrasında adı geçen Sur(Tyre) kentinden farklı bir yerleşimdir.
(16) Banyas’ın güneyindedir.
(17) Lazkiye’nin kuzeydoğusundadır.
Yararlanılan Eserler:
Mektup: ÇALIŞIR, Abdurrahman Onur, Denizaşırı Ülke’den Havadisler: Haçlıların Mektupları (1097-1252), Kutlu Yayınevi, İstanbul, Ekim 2018, ss. 45-47.
DEMİRKENT, Prof. Dr. Işın, Haçlı Seferleri, Dünya Yayıncılık, İstanbul, Ağustos, 1997.
KÜÇÜKSİPAHİOĞLU, Birsel, Trablus Haçlı Kontluğu Tarihi, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2006.
RUNCIMAN, Steven, A History of the Crusades, Vol. II, Cambridge University Press, New York, 1995.
ŞEŞEN, Ramazan, “Hittîn Savaşı”, TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt:18, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi, İstanbul, 1998, ss. 165-167.
ŞEŞEN, Ramazan, “Selâhaddîn-i Eyyûbî”, TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt:36, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi, İstanbul, 2009, ss. 337-340.
ALTAN, Ebru, “Renaud de Châtillon: Antakya Prinkepsi (1153-1160), Mavera-i Ürdün Senyörü (1177-1187)”, Tarih Dergisi, Sayı: 55, 2013, ss. 1-30.
Yanıtla