Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u Fetih Hazırlıkları

Bu yazımda, Sultan II. Mehmed’in İstanbul’un fetih hazırlıkları için uyguladığı askeri ve siyasi politikalardan, İstanbul’un fetih hazırlıkları karşısında dünyanın ve Doğu Roma İmparatorluğu’nun aldığı önlemlerden bahsedeceğim. İstanbul’un fetih hazırlıkları özellikle Osmanlı’nın genç sultanı ve Doğu Roma’nın son imparatoru üzerinde ciddi etkiler doğurmuştur.

II. Mehmed’in Tahta Çıkışı

II. Mehmed, Çandarlı Halil Paşa’nın gönderdiği ulak ile babasının ölüm haberini almıştır. Paşa’nın gönderdiği mektuptan sonra Genç Sultan atına binip, “Beni seven arkamdan gelsin!” diye haykırarak sancakbeyi bulunduğu Manisa’dan, Edirne’ye doğru yola çıkmıştır. II. Mehmed daha Edirne’ye varmadan Sultan II. Murad’ın ölüm haberiyle yeniçeriler bir ayaklanma başlatmışlardı. Çandarlı Halil Paşa otoritesini ve gücünü kullanarak ocağı yatıştırmış, yeni padişaha tabii olunması gerektiğini belirtmiştir. II. Mehmed, Edirne’de on üç gün kaldıktan sonra devlet erkânını ve ordu komutanlarını huzuruna çağırarak tahta çıkmıştır. Tahta çıkış tarihi 18 Şubat 1451 olan II. Mehmed’in yaşı ise henüz on dokuzdur. Sultan II. Mehmed tahta çıktığı zaman Osmanlı’nın siyasi durumu şu şekilde idi:

Mora (1446), Arnavutluk ve Kosova (1448) zaferleri kazanılmış, Eflâk’ta Yer-Göğü alınmış ve Balkanlarda yeniden Osmanlı’nın nüfuzu ve hâkimiyeti sağlamıştı. Balkanlardaki bu durum İstanbul’un fethine büyük ölçüde imkân sağlamıştır.

Sultan II. Mehmed’in tahta çıkışının hemen ardından ilk faaliyetlerinden biri, iktidar ortağı konumunda bulunan sekiz aylık kardeşi Ahmed’i boğdurtmak olmuştur. Bu hamle ile taht için tek meşru aday haline gelen Sultan II. Mehmed, ileride girişeceği radikal düzenlemelerde büyük kolaylıklar elde etmiştir. Sultan II. Mehmed’in tahta çıkışından sonra babasının da sadrazamı olan Çandarlı Halil Paşa görevinde kalmaya devam etmiş, Çandarlı’nın siyasi ortağı durumunda olan İshak Paşa ise Anadolu Beylerbeyliği’ne atanarak payitahttan uzaklaştırılmıştır. Sultan II. Mehmed’in, arasının açık olduğu Çandarlı Halil Paşa’yı veziriazam mevkiinde tutması oldukça stratejik bir hamledir.

Genç Sultan; Paşa’nın devlet ve özellikle yeniçeri üzerindeki etkisini çok iyi bilmekte, ayrıca Paşa’nın deneyim ve tecrübelerinden de yararlanmak istemektedir.

Bu hamlelerin yanında II. Mehmed, kendisine destek olacak olan Şehabeddin Şahin’i ikinci vezirliğe, Saruca Paşa’yı üçüncü vezirliğe ve Zağanos Paşa’yı da dördüncü vezirliğe getirerek iktidarını sağlamlaştırmaya çalışmıştır.

II. Mehmed’in tahta çıkmasıyla beraber dünyanın birçok yerinden elçiler tebrik mesajlarını bildirmek için hep birlikte payitahta geldiler. Macaristan’dan, Doğu Roma İmparatorluğu’ndan, Rodos’tan, Mora’dan, Balkanlardan, Venedik ve Ceneviz’den gelen elçiler, Edirne’de Sultan II. Mehmed tarafından oldukça iyi ağırlandı; ayrıca Sultan II. Murad döneminde yapılan barış antlaşmaları bu görüşmelerde yenilendi. Genç Sultan, Çandarlı Halil Paşa’nın barış siyasetini devam ettiriyor gibi gözükerek asıl büyük hedefi için zaman kazanıyordu.

II. Mehmed öncelikle babasının ölümünden sonra dul kalan Sırp Kralı’nın kızı olan üvey annesi Mara’yı başkasıyla evlendirerek payitahttan uzaklaştırmak istedi. Lakin daha sonra Mara’yı, babası Sırp Kralı Georges Brankovitch’in yanına göndermiş, ayrıca Sırp-Osmanlı sınırındaki bazı yerleri Sırplara bırakarak barışsever olduğunu bildirmiştir. Sultan II. Mehmed ayrıca Macarlarla üç yıllık yeni bir barış antlaşması imzalamıştır.

II. Mehmed’in, Edirne’de tahta çıkışı, 1451 (Hünernâme).

Genç Sultan’ın bu barışsever görüntüsü, dış dünyada zayıflık ve güçsüzlük olarak algılanmış ve bazı düşmanca adımların atılmasına sebep olmuştur.

O dönemin hümanistlerinden olan Francesco Filelfo, Fransız Kralı VII. Charles’e bir mektup yazarak Haçlı ordusunun başına geçmesini istedi. Filelfo mektubunda; seferin çok kolay olacağını zira padişahın bir hiç olduğunu, ordusunun beş para etmez olduğunu ve Balkan ülkelerinin ayaklanmaya hazır olduklarını bildirmiştir. Fransız Kralı bu mektuba cevap dâhi vermemiştir çünkü o dönemde Fransa’nın başka kaygıları bulunmakta idi. Daha sonra bir başka hümanist, Papa II. Pius’un kapısını aynı nedenlerle çalacaktır.

Doğu Roma İmparatorluğu, Sultan II. Mehmed’in bu barışçı tutumundan yararlanmak için ellerinde tuttukları Şehzade Orhan için Osmanlı’nın ödemesi gereken ödeneği 300.000 akçe olarak yeniden düzenlediler. Genç Sultan bu miktarı Çorlu bölgesinin vergileri üzerinden karşılamayı uygun görerek teklifi kabul etmiştir. Doğu Romalı yetkililer bu isteğin kabulü üzerine sevince boğulmuştur.

Sultan II. Mehmed’in bu barışçı tavrı düşmanlarının kinini azalttı. Uzak ve yakınındaki krallar Osmanlı aleyhine birleşmek yerine kendi iç ve dış meselelerine döndüler. Bu dönem Batı için bir rahatlama ve kayıtsızlık dönemi idi. Sadece, Doğu Romalı tarihçi Frantes; II. Murad’ın ölümünün büyük bir tehlike olduğunu, yerine geçen delikanlının Hristiyanlığın kökünü kazmaya hevesli olduğunu özellikle belirtmiştir.

Sultan II. Mehmed’i payitahtta ziyaret eden elçiler, ülkelerinde bu genç sultanı ve onun özelliklerini anlatmışlardır.

Sultan II. Mehmed’i padişahlığının ilk yıllarında ziyaret eden Venedikli Jacopo Languschi, genç hükümdarı şöyle tasvir etmiştir: “Hoş görünüşlü, ortadan biraz uzun boylu, taşıdığı silahlar nedeniyle korku ve saygı uyandıran, ender olarak gülen, ne düşündüğü asla bilinmeyen, bir senyör gibi cömert olan, bilgiye doymak bilmeyen, cesur ve kararlı…” Özellikle bu haliyle Büyük İskender’e benzediğini ayrıca belirtmiştir. Dönemin genel tasvirlerinde ise Sultan II. Mehmed şöyle anlatılmaktadır: Her bakımdan üstün zekâlı, çok çalışkan, soğukkanlı, müthiş merak duyan, her şeyi bilmek ve öğrenmek isteyen, hükmetmek için inanılmaz istek ve hırs duyan ve eylem için doğmuş olan bir insan…

Karaman Seferi

Sultan II. Mehmed’in tahta geçmesiyle beraber; birinci saltanat döneminde yaşadığı olaylar ve ikinci saltanat dönemindeki barışçı tutumları nedeniyle birçok Osmanlı muhalifi cüretkâr adımlar atmaya başladı. Anadolu’da hüküm süren Karamanoğlu İbrahim Bey, genç hükümdarın iradesini tanımadığını söyleyerek Menteşe, Germiyan ve Aydın beyliklerinin desteğini alarak Osmanlı’ya karşı saldırı konumuna geçti. II. Mehmed bu gelişmeler üzerine ilk defa ordusunun başına geçerek Anadolu’ya yöneldi.

Bu durumdan yararlanmak isteyen Doğu Roma İmparatorluğu, Sultan II. Mehmed’e elçi göndererek Şehzade Orhan için ödemesi gereken miktarı iki katına çıkarması gerektiğini bildirdiler. Genç Sultan, elçileri nazikçe dinleyerek kendisini Edirne’de ziyaret etmeleri gerektiğini söyleyerek elçileri geri gönderdi. Doğu Roma’nın elinde tuttuğu Şehzade Orhan’ı serbest bırakması yeni hükümdar olmuş ve henüz otoritesini sağlamlaştırmamış genç sultan için çok feci durumlara sebebiyet verebilirdi. Bu durum sebebiyle ağır bir darbe indirilmek istenen Karamanoğlu ile barış antlaşması yapılmıştır. Osmanlı ordusu, Doğu’daki bu sorunu bir an önce çözerek Edirne’ye doğru süratli bir şekilde yola çıkmıştır.

Sultan II. Mehmed’in ilk seferi olması nedeniyle yeniçeriler “padişahımızın ilk seferidir, ihsan gerek” diyerek tehditkâr bir biçimde para istediler. Şehabeddin ve Turhan Paşalar yeniçerilerin bu isteğinin çok ciddi şekilde cezalandırılması gerektiği yönünde Sultan’a tavsiyelerde bulundularsa da Sultan, yeniçerilerin isteklerini kabul etti. Ancak Edirne’ye dönüldükten sonra divanı toplayan II. Mehmed, yeniçeri ağası Kurtçu Doğan ve yayabaşları dayak cezasına çarptırarak ocaktan attırdı.

Bu dönemde yeniçeri ocağından firarlar yaşanmakta idi. Sultan II. Mehmed yeniçeri ocağı üzerinde bir dizi düzenlemelerde bulundu ve doğancı, zağarcı gibi av bölüklerini yeniçeri ocağına yerleştirdi.

Genç Sultan’a karşı her zaman bir tehdit durumunda bulunan ocağın bu şekilde kontrol altına alınması Çandarlı Paşa’nın otoritesinde ciddi bir sarsıntıya sebep oldu. Paşa, devlet üzerindeki en etkili gücünü kaybederek siyasi olarak yavaş yavaş zayıflamaya başlamaktaydı. Ayrıca yeniçerilerin bu şekilde disipline edilmesi halk tarafından memnuniyetle karşılanmış, Genç Sultan’ın iyi bir yönetici olacağı ümitlerini güçlendirmiştir.

Çandarlı Halil Paşa, II. Murad zamanında tüm Avrupa’nın birleşerek Osmanlı Devleti’ne saldırdıklarını ve devletin ne derecede zor durumda kaldığını iyi biliyordu. Ayrıca I. Bayezid döneminde yaşananların etkisi hala devlet üzerinde devam etmekteydi. Veziriazam bu kaygılar neticesinde II. Mehmed’in hayalini kurduğu büyük fethin devletin sonunu getireceğine olan inancı yüzünden Genç Sultan’ın bu yolda giriştiği faaliyetlere engel olmaya çalışıyordu. Tüm bunlara rağmen Sultan II. Mehmed “Büyük Kartal” hedefi doğrultusunda emin adımlarla ilerliyordu.

FETİH HAZIRLIKLARI

Rumeli Hisarı’nın Yapımı

II. Mehmed, Edirne’ye dönünce Doğu Roma İmparatoru’nun isteklerini gündemine aldı. İmparatorun bu tehdit dolu mesajlarına Sultan II. Mehmed aynı üslupta cevap vererek misillemede bulundu. İlk iş olarak Doğu Roma’ya verilen ayrıcalıklar kaldırıldı; daha sonra Şehzade Orhan için arttırılması istenilen ödeme miktarını reddetmekle kalmayıp artık hiçbir ödemede bulunulmayacağı bildirdi. İmparator, oynadığı siyaset oyununa karşı hamleler ile cevap almıştı. Sultan II. Mehmed’in bundan sonra Doğu Roma üzerinde daha aktif siyaset uygulayacağı böylelikle kesinlik kazanmış oldu.

Karaman Seferi’nden sonra Edirne’ye dönmek isteyen Sultan II. Mehmed’e, Çanakkale Boğazı’nın Haçlı donanmasınca tutulmuş olduğu haberi geldi. Bu haber üzerine Osmanlı ordusu Kocaeli üzerinden Edirne’ye gitmek için yola çıktı. Sultan II. Mehmed babasının da zamanında yaşadığı bu zorluklardan kurtulmak için dedesi I. Bayezid’in inşa ettirmiş olduğu Anadolu (Güzelce) Hisar’ın tam karşına Rumeli (Boğazkesen) Hisarı’nın yapılması emrini verdi. Sultan Mehmed, usulen durumu Doğu Roma İmparatoru Kostantin’e birdirmiş, karşılaştıkları güçlükleri anlatmış ayrıca durumun bir izin isteme olarak algılanmaması gerektiğini, konunun dostlukları gereğince bildirildiğini söylemiştir.

Doğu Roma İmparatoru içine düştüğü bu durumdan siyasi bir şekilde sıyrılmak istemiş ve hisar için belirtilen bölgedeki toprağın kendi devletine ait olmadığını, sık sık zıtlaştıkları Galata Cenevizlerine ait olduğunu, bu isteğini kabul ederse aralarındaki sorunların daha da artacağını bildirmiştir. Sultan II. Mehmed bu durum karşısında gayet zekice bir şekilde İmparatora şu cevabı iletmiştir: “Biz İmparator’un hatırına hürmeten böyle hareket etmiştik. Mademki bu topraklar Galatalılara aittir, şu halde onların hatırına hürmet etmek bizce lüzumlu değildir.”

Sultan II. Mehmed, hisarın yerini bizzat tayin ederek çalışmalara başlanması emrini verdi (21 Mart 1452).

Vezir Şehabeddin Paşa, inşaat için 5.000 usta ve 10.000 işçi getirterek çalışmalara başladı. Hisarın projesi Türk mimar Muslihuddin’e aittir. Hisarın yapımı için Saruca Paşa, Çandarlı Halil Paşa ve Zağanos Paşa görevlendirildi; harcamaları bu paşalar karşılamıştır. Şehabeddin Paşa ise genel kontrolden sorumlu idi. Buna rağmen II. Mehmed titizlikle inşaatı kontrol ediyor, yapımında bizzat çalışıyordu. Bir taraftan Rumeli (Boğazkesen) Hisarı’nın yapımı sürerken diğer taraftan Anadolu (Güzelce) Hisar’ı restore edilerek askeri amaçlar için kullanışlı hale getiriliyordu.

Hisarın yapımı sırasında Doğu Roma elçileri gelerek inşaatın durdurulması gerektiğini ilettiler ve durumu protesto ettiler. Sultan II. Mehmed hisarın yapım amacını, Anadolu’dan Rumeli’ne geçerken yaşadıkları zorlukları anlatarak tekrar belirtmiş, düşmanca bir tavır içinde olmadıklarını ifade etmiştir. Ayrıca Sultan, bir daha bu şekilde huzuruna gelecek olurlarsa şiddetli şekilde cezalandırılacaklarını elçilere bildirmiştir. Bu sert tepki üzerine Doğu Roma İmparatoru Konstantin, işçilere yiyecek göndererek hatasını telafi etmeye çalışmıştır.

Rumeli Hisarı yoğun gayretler sonucu 3-4 ay gibi kısa bir sürede tamamlandı. Hisarın bitiminin hemen ardından Sultan II. Mehmed, Firuz Ağa komutasında 400 askeri kaleyi koruması ve boğazın denetimini sağlaması için görevlendirdi. Ayrıca hisarlara büyük toplar yerleştirilerek boğazın çift taraflı güvenliği sağlanmış oldu.

Günümüzde Rumeli Hisarı.

Siyasi ve Askeri Hazırlıklar

1452-1453 kışında Sultan II. Mehmed, İstanbul’un kuşatma kararını açıklamak için Çandarlı, öteki vezirler, ulular ve ordu komutanlarını huzuruna çağırdı. Sultan, gelecek ilkbaharda Konstantiniyye üzerine yürüyeceğini ve amacının kâfir elindeki bu kaleyi İslam toprağı yapmak olduğunu söyledi. Bir kez daha savaş yanlıları ile ılımlı barışçılar karşı karşıya geldi. Savaş yanlıları Doğu Roma’nın acziyetinden ve Sultan’ın ordusunun gücünden bahsettiler; bunun üzerine Çandarlı Halil Paşa da Avrupa prenslerinin olası bir ittifakının nelere neden olabileceğinden ve şehrin güçlü surlarından bahsederek muhalif görüşünü ortaya koydu.

Sultan II. Mehmed iki tarafı da dinledikten sonra aylar önce Avrupa’ya gönderdiği casusların istihbarat raporlarından bahsetti. Batı’daki Hristiyanların, İstanbul’a yardıma koşmaktan daha mühim işlerinin olduğu ortadaydı. Sultan II. Mehmed, Türk-İslam ordusunun önderi olduğunu, amacının İslam bayrağını Konstantiniyye üzerine dikmek olduğunu etkileyici bir konuşma yaparak belirtti. Bu konuşma üzerine mecliste bulunanlar bütünüyle Sultan’ın fikrini onayladılar. Sultan II. Mehmed, kuşatmanın askeri hazırlıkları ile yoğun bir şekilde ilgilendi. Karaman Beyliği’nden, Sırp Brankoviç’ten ve diğer Osmanlı’ya tabii olan yerlerden askeri destekte bulunmaları yönünde emirler gönderildi. Devletin her yerinden araç-gereç toplanarak silah imalatına başlandı.

İstanbul ve civarının plan ve haritalarını Sultan II. Mehmed bizzat kendi hazırlıyor, topların hangi mevkiye yerleştirileceğine, lağımcıların hangi bölgeyi kazacaklarını harita üzerine noktası noktasına tespit ediyordu. Ayrıca Doğu Roma’nın askeri gücü hakkında istihbarat topluyordu. Sultan II. Mehmed kuşatmanın her detayı üzerinde incelikle duruyordu. Kuşatmanın ilk aşamasında yaşanacak en büyük sorun, yüzyıllardır aşılamamış olan surlardı. Sultan’ın azmi ve dehasıyla dünya savaş tarihinde çığır açacak bir değişim yaşanacaktı.

Sultan II. Mehmed’i bu dönemde en çok düşündüren, hatta birçok geceyi uykusuz geçirmesine neden olan şey İstanbul’un surları idi.

Bu konuda Macar Urban adındaki bir top dökümcüsü, Sultan’a istediği büyüklükteki topları dökebileceğini söyledi. Urban’ın döktüğü ilk toplar Boğazkesen’e yerleştirildi ve dur uyarılarına uymayan bir Venedik gemisi tam isabetle batırıldı. Bu gelişmelerden sonra Sultan II. Mehmed, kendi çizimi olan “Şahi” topunun yapımı emrini verdi. Uzunluğu 3,51 metre, çeper kalınlığı 28,6 cm olan topun gülleleri 544,32 kg, uzunluğu 3,12 m’dir. (Londra Kulesi Müzesinde sergilenmektedir).

Osmanlı Devleti bu dönemde top imalatında ve topları aktif olarak sahada kullanma konusunda oldukça gelişmiş bir devletti. Mimar Muslihuddin ve Mühendis Saruca Paşa büyük topların çizimi ve balistiğinde yoğun emek sarfetmişlerdir. Urban sadece bir top dökümcüsü olup, döktüğü toplardan birisi daha kuşatmanın başlarında kullanılmaz hale gelmiştir ve devlete ciddi bir mali kayıp yaşatmıştır. İstanbul kuşatmasında kullanılan toplar Sultan II. Mehmed ve adı belirtilen kişiler tarafından hazırlanmış ve kullanılmıştır. Şahi topunun yanında birçok daha hafif top ve ilk defa kullanılacak olan Sultan’ın bir diğer icadı aşırtma gülleler atan havan topları da kuşatmaya hazırlanmıştır. 1456 yılında Tagliacozzo toplar için şunları söylemiştir: “Sultan Mehmed’in öyle iri öyle büyük topları var ki, şimdiye değin insanoğlu böylesini yapmadı.”

Sultan II. Mehmed, boğazı abluka altına almadan İstanbul’un teslim olmayacağını iyi biliyordu. Sultan, babasının yaptırdığı gemilere ek olarak 1453 yılının ilk aylarında Gelibolu’da Kaptan-ı Derya Baltaoğlu Süleyman Bey kumandasında 150-170 parçalık bir filo hazırlattı. Bu filo İstanbul Boğazı’na gelerek Büyükada önüne demir attı ve şehre deniz yolundan gelebilecek tüm yardımları önünü kesti.

Sultan II. Mehmed, kuşatma için harekete geçmeden önce şehre gelebilecek olası yardımların önüne geçmeyi hedefliyordu.

Bu amaçla kuşatma sırasında ilk desteğin, İmparator’un Mora’da bulunan kardeşleri Thomas ve Dimitrios’tan gelebileceği düşünüldü. Sultan’ın emri ile Turhan Bey ve oğulları Mora’ya gönderildi ve olası bir yardım ihtimali sona erdi. Osmanlı ordusu adım adım şehre yaklaşmaktaydı. Son olarak şehrin bulunduğu bölgede olan Misivri, Ahyolu, Vize ve diğer kaleler ele geçirildi; Silivri kalesi bir süre dirense de kale önüne getirilen topları görünce teslim oldular. Bigados kalesi ise direnmeden kapılarını Türk ordusuna açmıştır.

Doğu Roma İmparatorluğu’nun Durumu

Sultan II. Mehmed, 1451 yılında ikinci defa tahta çıktığında Doğu Roma tahtında Konstantin oturmakta idi. Konstantin’in babası olan II. Manuel bir dönem Sultan Yıldırım Bayezid’in himayesine girmiştir. İmparator Konstantin, dönemin kaynaklarında şöyle tasvir edilmektedir: “İnce, uzun ve koyu tenli, yuvarlak yüzlü ve kısa sakallı ayrıca imparatorun felsefe ve teolojiye pek meraklı birisi olmadığı ancak iyi bir asker ve idareci aynı zamanda namuslu bir insan…”

İmparator Konstantin, Boğazkesen Hisarı’nın yapımıyla beraber şehrinin ve dolayısıyla imparatorluğunun kaderinin tehlikede olduğunu anlamıştı. İmparator öncelikle Osmanlı tahtına aday olabilecek bir Osmanlı şehzadesini yanında bulundurmaktaydı; bu imparatora çok ciddi bir güç vermekteydi. Sultan II. Mehmed’in savaş yolunda izlediği bu adımlar Şehzade Orhan’ın bir koz olarak kullanılmasına daha da kolaylık sağlamaktaydı. İmparator Konstantin, Sultan II. Murad’ın ölümüne pek sevinemedi. Çünkü Murad’ın barışsever siyaseti ve Çandarlı Halil Paşa’nın ihtiyatlı politikalarını yakından biliyordu. Ancak genç padişahın tecrübesiz olması sebebiyle, Sultan II. Mehmed’i kendisine ciddi bir rakip olarak görmüyordu.

Doğu Roma’nın Askeri ve Siyasi Durumu

Doğu Roma İmparatorluğu’nun en çok güvendiği savunma aracı, İstanbul’un etrafını çeviren surlar idi. Bu güçlü surlar, şehri tüm dış tehlikelere ve istilalara karşı korumuştu. Özellikle kara tarafındaki surlar oldukça kuvvetliydi. Surların önünde boyutları 20 metreyi bulan ve içi deniz suyuyla dolu hendekler bulunmaktaydı. Doğu Roma’nın en zayıf olduğu nokta ise denizden gelen tehlikelerdi. Bu bölümdeki surlar tek katlıydı ve güçlü bir saldırıda kolayca düşebilirdi. Bu nedenle Doğu Roma, Haliç’ten gelebilecek saldırıların önünü kesmek için gemilerin geçiş güzergâhı olan Sirkeci ve Galata arasına zincir çekti ve arkasına gemiler dizerek düşman gemileri menzil dışı bırakmaya çalıştı. Surlar ve Haliç’e gerilen zincir, Doğu Roma’nın en güvendiği savunma araçlarıydı.

İmparator Konstantin, İstanbul’u savunurken kendi ordusunun yetersiz kalacağını bildiği için Avrupalı devletlerden yardım talebinde bulundu. Papa, Ortodoks kilisesinin Vatikan’a bağlanması şartıyla gerekli yardımda bulunabileceklerini bildirdi. Siyasi bir karar alan imparator, halkından ve üst düzey yöneticilerinden ciddi tepkiler alsa da teklifi kabul etti. Papa’nın emriyle Midilli başpiskoposu ve 200 asker şehrin savunmasında görev almak için İstanbul’a gönderildi. İmparator Konstantin, Macar Kralı naibi Hunyadi’den de yardım isteğinde bulunmuş, Hunyadi “Silivri Kalesi”nin kendisine verilmesi şartıyla yardım edeceğini imparatora bildirmiştir. Ancak kuşatmanın başlamasıyla teklifi kabul edilse bile kral naibinden olumlu bir dönüş sağlanamamıştır.

İmparatorun yardım istekleri sonucunda 26 Ocak 1453’te, Giovanni Giustiniani (Justinyani) 700 kişilik bir kuvvetle İstanbul’a gelmiştir.

Ayrıca Justinyani beraberinde iki adet savaş gemisi ve kuşatmada kullanmak üzere silah ve donanım da getirmiştir. Justinyani şehri imparatorun emriyle kuşatmaya hazırlamış, İstanbul’un etrafındaki surları tamir ettirmiş, gerekli yerlere mancınıklar yerleştirmiş, Haliç’teki gemileri kullanılabilir hale getirmiş ve deniz tarafındaki zayıf surların güçlendirilmesi emrini vermiştir. Hiç şüphesiz Justinyani’nin şehre gelişi halka derin bir nefes aldırmış ve kurtuluş umutlarının canlı kalmasını sağlamıştır. Ayrıca Sakız Cenevizlileri 700 asker ve iki gemiyi İstanbul’a yollamış, İspanya ve adalardan da bir o kadar kuvvet şehrin korunması için gönderilmiştir.

Doğu Roma İmparatoru, İstanbul’u 9000 asker ile korumaya çalışmıştır. Şehrin nüfusunun 80-90 bin arası olması nedeniyle halkın katılımıyla şehri 15-20 bin kişinin savunduğu söylenebilir. Asker sayısı dışında şehrin 39 adet savaş gemisi, 6 aylık erzak ve Rum ateşi (Feu Gregeois) bulunmaktaydı.

23 Mart’ta Edirne’den hareket eden Türk ordusu, 5 Nisan 1453’te İstanbul önlerine gelmiş ve 6 Nisan Cuma günü kuşatma başlamıştır.

Yararlanılan Kaynaklar

Agostino Pertusi, İstanbul’un fethi C.1 Çağdaşların Tanıklığı, (Çev. Mahmut H. Şakiroğlu), İstanbul Fethi Cemiyeti Yayınları, İstanbul, 2006.

Andre Clot, Fatih Sultan Mehmet, (Çev. Necla Işık), Milliyet Yayınları, İstanbul, 1994.

Feridun M. Emecen, Fetih ve Kıyamet 1453, Timaş Yayınları, İstanbul, 2012.

Feridun M. Emecen, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve Yükseliş Tarihi, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2016.

Franz Babinger, Fatih Sultan Mehmed ve Zamanı, (Çev. Dost Körpe), Oğlak Yayınları, İstanbul, 2003.

Halil İnalcık, Akademik Ders Notları, Timaş Yayınları, İstanbul, 2016.

Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ, (Çev. Ruşen Sezer), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2003.

Kritovlus, İstanbul’un Fethi, (Çev. Muzaffer Gökman), Kitapçılık Tic. Limited Şirketi Yayınları, İstanbul, 1967.

Levon P. Dabağyan, Fatih ve Fetih Olayı, Güryay Matbaacılık, İstanbul, 1976.

Mustafa Cezar, Mufassal Osmanlı Tarihi Cilt 1. Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2010.

Selahattin Tansel, Osmanlı Kaynaklarına Göre Fatih Sultan Mehmed’in Siyasi ve Askeri Faaliyeti, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1953.

Yaşar Yücel-Ali Sevim, Osmanlı Klasik Döneminin Üç Hükümdarı Fatih-Yavuz-Kanuni, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1991.

Tursun Bey, Fatihin Tarihi, (Haz. Mertol Tulum), Kapı Yayınları, İstanbul, 2013.

Aşıkpaşazade, Osmanoğullarının Tarihi, (Haz. Kemal Yavuz-M.A: Yekta Saraç), K Kitaplığı, İstanbul,2013.

Justin McCarthy, Osmanlı Türkleri, (Çev. Timur Demirtaş), Tarih%Kuram Yayınları, İstanbul, 2015.