Geç Orta Çağ’ı Derinden Etkileyen Devlet: Burgonya Dükalığı

“Geç Orta Çağ’ı En Derinden Etkileyen Devlet: Burgonya Dükalığı” başlıklı bu içerik, Ömer Soner tarafından hazırlanmıştır. Siz de hazırladığınız içeriklerin yayınlanmasını istiyorsanız misafiryazar@tarihikadim.com adresine mail gönderebilirsiniz. İçerik göndermeden önce yayın şartlarımızı okumanızı önemle rica ederiz. 

Feodal Kökenler

‘’Bu zamandan itibaren sonsuza kadar etkilendi Avrupa Tarihi, Burgonya’nın mirasından ve kaderinden’’ der Jan Huizinga.

Burgonya, diğer büyük Avrupa güçlerine göre sönük bir yıldız olarak kalmış olsa da Geç Orta Çağ’ı en derinden etkileyen devletti. Hızlı yükselişi ve bir o kadar da hızlı çöküşü Avrupa içinde eşi benzerine şahit olunmamış düzeydeydi. Onlar Batı Avrupa’yı uzun süre meşgul etmiş siyasi bir sorundan fazlası olarak bir sistemin çöküşünün de habercileriydiler. Bu sistem Orta Çağ’ın en yaygın sistemi olan Feodalite’ydi. Feodalite problemine ve Fransa İç Siyasetine çok değinmeden Burgonya öncesi Fransa’da Feodalizm’e genel bir bakış yapmak bize durum için yararlı olabilir.

Roma’nın Çöküşü’nden itibaren (Peter Golden bu tarihi VI.yy’a kadar götürür) Avrupa’da güç kazanan toprak beyleri merkezi otoriteyi değersiz kılacak biçimde yapılanmıştı.

Bunu Avrupa Tarihçileri birçok yerde neden sonuca bağlıyorlar. Kendisini dıştan gelen tehditlerden korumak isteyen Senyörler kendilerinden daha üst güçte ve kuvvette olan bir Kral’a taabi olmayı uygun görüyolardı. Onların koruması altına girmeleri karşılığında askeri veya mali destek veriyorlardı. Bu çıkar ilişkisi Erken Orta Çağ başlarında merkezi otoriteye zarar vurmayacağının ön izlenimini vermiş olabilir. Fakat zaman içerisinde Manor’u içinde güç kazanan feodal, bu gücünü dış tehditlerin yanı sıra kendisine müdahale etmek için hazır bekleyen merkezi otorite için de kullanacaktı. Bu karmaşık ilişki bağlarından muzdarip olan hatta XV.yy sonlarında İç Savaşa sürüklenen örnek ülke Fransa olabilir.

Fransa, XI.yy’da Kral’ın Domain toprakları, Apanaj topraklar ve Dini Otoritenin hüküm sürdüğü topraklar olmak üzere üçe bölünmüştü.

Paris çevresi Domain toprak iken Orange, Reims gibi bölgeler dini otorite tarafından hükmediliyordu. Bu senyörlerin merkezi bağımlılığı dönem dönem değişse de örnek verdiğimiz çağda bunlar yüksek derecede merkeze bağlı değillerdi. Bu duruma örnek olarak Kuzey’de en önemli senyörlerden olan Normandiya Dükü Guillaume (William) ele alınabilir. Guillaume, Fransız bir soylu değildi. Norman kökenli bir aileden geliyordu. Onun Kralla olan bağı sıradan bir Fransız kontu’ndan farklıydı. Yaşanan bir dizi interaksiyon sonucunda talih onu dar denizin karşı kıyısına attı. Kendisi Kralı’ndan bağımsız olarak Anglo Sakson topraklarını yani bugünkü ismiyle İngiltere’yi fethetti. Bu fetih sonucundan Feodalite açısından pek çok değişim getirdi. Fransız Kralına vassal olan birçok senyör ve şövalye dolaylı yoldan eski Normandiya Dükası şimdi İngiltere Kralı olan Guillaume’a taabilerdi. Bu taabiyet krizi sadece kişilerden ibaret değildi. Fransa Kralı’nın X.yy’da Guillaume’ın ailesine bahşettiği Normandiya toprakları için de geçerliydi.

Gelecek yüzyıllarda İngiltere-Fransa siyasetinin temel problemlerinden birinin kaynağı da şüphesiz Normanların İngiltere’yi fethetmesiydi.

Bu bir durumdan ayakların efendi olmasına benzetebiliriz. Fransa Kralları bu sebeple İngiliz Krallarını uzun dönemler kabul etmeyeceklerdi. Sonucunda Guillaume’ın peşinden götürdüğü Norman ve Fransız soylu sınıfı İngiltere’de yönetici oldular. Çağımızdan baktığımız zaman bu sınıfsal geçişler çok ani gibi gözükse de Orta Çağ’da bu Feodal kurallar esnetilebiliyordu. Aslında ortada bir kural yoktu. Bu düzen ismi koyulmamış bir sözleşme bütünüydü. Fakat biz bu kural deliciler arasında bizim pek de tarihte dikkat etmediğimiz değerlerden birini ele alacağız. Bu kural kırıcı değer Fransa’nın en doğusunda yer alanlardan Burgonya’dır.

Burgonya Dükalığı, örneğini verdiğimiz Normandiya gibi değildi. Muadili Fransa siyasetinde yoktu.

Bunun dönemine göre birçok sebebi vardı. Öncelikle Burgonya bir Appanage topraktı. Bu toprak türü Fransa’da yaygınken XIV.yy’a doğru Doğu Roma İmparatorluğuna bile ihraç olacaktı. Kral’ın primogeniture ile başa geçen evladı haricinde eğer varsa küçük kardeşleri Appanage sayesinde Fransa’da toprak elde ediyorlardı. Bu imtiyazlı topraklar merkezi otoritenin sağlamlaşmasını sağlasa da Valois-Burgonya gibi örnekler Appanage sisteminin ne derece ülkeyi felakete sürükleyebileceğini de bize göstermiştir. Öncelikle Burgonya efendisi olan Fransa Kralı’ndan büyük ölçüde bağımsız şekilde hareket ediyordu. Kendileri Yüzyıl Savaşları’nın Edwardian Fazında Efendileri olan Fransa Kralı’na bağlı olsalar da 1419-35 arası İngiltere Krallarını taht yarışında desteklediler.

1435’de yapılan Arras Konferansı ile de diplomatik hamlelerle hem Londra’dan hem de Paris’den müstakil bir oluşum oldular.

Bu bağımsızlık elbette bir anda kazanılmadı. IX.yy’da Charlemagne’in İmparatorluğunun en önemli topraklarından biri olan Lotharinya [1] bizim bildiğimiz Burgonya’nın ana vatanıydı. Cermen kökenli olan Burgonların hükmettiği topraklar olan Burgon Krallığı kavimler göçünden sonra Franklarla çatışmaya girmişler ve kaybetmiştilerdi. Bu bağımsızlığın kaybı çok uzun seneler sürecek esaretin başlangıcıydı. XIV.yy’a kadar bu topraklar Krallığa dahil olan bir dükalık olacaktı. Fakat Yüzyıl Savaşlarının şiddetinin arttığı bu yıllarda talih Burgonların yüzüne gülecekti. Yüzyıl Savaşlarının en önemli muharebelerinden biri olan Poitiers Muharebesi (1356) Valois’ların hazin mağlubiyeti açısından sonuçlansa da savaşa katılmış bir Prens olan Philippe açısından sonrasında mükafatla sonuçlanacaktı.

Philippe, bu muharebede babasıyla beraber kılıç sallamış ve Kara Prens’e esir düşmüştü.

Esaretten kurtuldukları ve anlaşma imzalandıktan sonra babası bu cesareti sebebiyle Philippe’e appanage vermeyi uygun gördü. Bu başta Tourraine olsa da sonradan bu topraklar Kraliyete teslim edildi. Cesur Philippe’e ise Dijon başkent olmak üzere değerli Burgonya fief olarak verildi. Bu kesinlikle Burgon Tarihi açısından bir dönüm noktası olacaktı. Zira bu tarihten itibaren Fransa da iç mekanizmasında bir güç dengesi daha eklenmiş olarak görüyoruz. Özellikle ‘Amcaların Yönetimi’ olarak adlandırabileceğimiz ‘Deli’ Charles döneminde Burgonya diğer güç odakları kadar aktifti. Bu ‘’Amcalar Yönetimi’’ diye isimlendirilen dönemde babası Charles’ın güçlü yönetiminden sonra tahta geçen küçük yaşta Charles VI çeşitli entrika ve siyaset oyunlarına kurban gidecekti. Kişisel çıkarları peşine düşen amcalardan Anjou Kontu hak iddia ettiği Napoli üzerine yürümek için Fransa’nın kaynaklarını kullanmaya kalkacaktı. Bu siyasi bozulmalarda kurban gitme durumu ise henüz küçük yaşta olan Charles’a akıl sağlığında problemler olarak geri dönecekti.

Kral’ın yaşı büyüdükçe ülkeyi yönetemez durumu daha da içinden çıkılmaz bir hal alınca ülkede resmen otorite savaşları başlayacaktı.

Bu süreçte kilit isimlerden olan Kralın kardeşi Orleans Dükü Louis’nin suikastle öldürülmesi fraksiyonlar için epey vurucu olacaktı. 1407’de gerçekleşen bu olay dönemin Burgonya Dükü ‘’Korkusuz’’ Jean üzerine kalacaktı. Bu durumun başlıca sebebi ise siyasi rekabetten oluşuyordu. Ayrıca Jean’in Louis’yi büyücülükle suçlaması durumu daha da vahim hale getirip iddiaların doğrulanmasına sebep olacaktı. İntikamla yanıp tutuşan Louis taraftarları Armagnac Kontu altında birleşecekler ve ülkede adeta bir sivil savaş başlatacaklardı. Bu İç Savaş durumunu alevlendiren sebepler vardı. Fakat bunlara girmek yerine Burgonya’yı merkezden koparan olaya yönelmek daha doğru olur.

1419’da yaşanan Montereau Köprüsünde yaşanan bir suikast olayı bağları tamamen kopardı.

Louis’nin intikamını isteyen Armagnaclar sonunda anlaşma için merkeze gelen Burgonya Dükü Jean’ ı öldürttüler. Bunun üzerine Jean’ın oğlu Philippe ise düşman olarak nitelendirilen Kral Henry’yi destekleyecek ve Armagnaclardan intikam almak için İngilizlerle ittifak bile olacaktı. Bu ittifak durumu her ittifakta olduğu gibi çıkarlara dayanıyordu. Bu çıkarların ters düşmesi ise fazla sürmeyecekti. İttifakın temel taşlarından olan Burgon Prensesi Anne’in ölümü durumları değiştirmişti.

Kendisi John of Lancaster’la evliydi. 1432’de o ölünce Dük ile Fransa’da ki güç odağı olan İngiliz Kralı’nın vasisi John’un arası bozulacaktı. İttifakı bozmaya yanaşan Philippe ise bunun bahanesini arayacak ve anlaşmadan dönmek için yollar arayacaktı. Temsilcilerin buluştuğu Arras’da bu ortam sağlanacaktı. Sonuç olarak ise Arras Konferansı’nda (1435) ittifak bozulacak ve Dük Louis’nin (1407) ölümünden beri düzelmeyen Fransa içi Savaş son bulacaktı. Fakat arada ki husumet durumunun düzelmesi eskisi gibi olmayacaktı. Bir vassallık durumu olmayacak mevcut statüko Burgonyayı bölgede önemli bir aktör kılacaktı. Bunun altında büyük ölçüde yaşanan yukarıda bahsettiğimiz diplomatik krizlerin etkisi olsa da asıl neden zaman içerisinde Düklerin Krallarla yarışacak sosyo-ekonomik güce ulaşmalarıydı. Bu cüreti buldukları temel kaynak ise Avrupa’nın en zengin düzlüklerine sahip olmalarından geçiyordu.

Burgon toprakları coğrafi olarak belki de en verimli ovalarda yayılmıştı.

Hemen hemen her Orta Çağ devletinde gördüğümüz tarım ekonomisi Burgonya’nın da bel kemiğiydi. Bu toprak verimliliği ise Burgon düklerini XV.yy’ın tartışmasız en güçlü monarkları yapmıştı. Öyle ki henüz XV.yüzyılın ilk çeyreğinde Burgon Düklerinin varlığı 3.000.000 Duka’ya varıyordu. Bu gelir varlık tablosuna baktığımız zaman Avrupa’da eşi sadece İspanya Kralı olarak nitelendirilen Kastilya’idi. Efendisi olan Fransa Kralının varlığını katlamış durumdaydı. Bu konuda daha da detaya inmek gerekirse gelirin en büyüğü başta evlilik yoluyla kendilerine bağladıkları zengin Alçak Ülkeler topraklarından geliyordu.

Nüfusun her şey olduğu bu çağda Burgonya’nın nüfusu 750.000 insana dayanırken Alçak Ülkelerin toplam nüfusu 2.250.000’a dayanmıştı.

Dolayısıyla Kuzey toprakları Burgon monarşisinin insan gücünü oluşturan temel dinamiklerden biriydi. Bu topraklar ise Flandre Kontu’nun kızının Burgonya Prensi ile evlenmesiyle Dijon yönetimine bağlanacaktı. Flandre siyaseti bundan önce zorlu süreçleri atlatmıştı. XIV.yy’da şiddeti artan Paris-Ghent çekişmesi bu toprakları epey olumsuz etkilemişti. Fakat bu olaylar sonucunda Alçak Ülkeler de bulunan yerel burjuvalar da güç kazanmıştı. Alçak Ülkelerin incilerinden olan Bruges, Antwerp, Ghent, Ypres ve Leuwen gibi şehirler o senelerde Avrupa’nın en varlıklı ticaret şehirleriydi. Dolayısıyla evlilik sonucu buranın dolaylı efendileri olan Burgonlar da ticaret ve gümrük gelirleri sebebiyle zenginlik sahibi olmuşlardı. Örnek vermek gerekirse bu coğrafyada ismini saydığımız bir şehir olan Antwerp, Londra’yı gölgede bırakan zenginliği ve haşmeti bölgedeki ticaretin dengelerini alt üst etmişti. Dönemin matematikçilerinden olan John Dee Antwerp için ‘’Avrupa’nın Büyük Pazarı’ terimini kullanmaktan çekinmiyordu.

Bu anlatımdan yola çıkarak Kuzey Denizi ticareti içerisinde bu tekelleşme sadece Antwerp’e de ait olduğunu düşünmek hata olur.

Bruges, Leuwen ve diğer şehirler de bu ticaret ağına katkı sağlıyordu. Lüks malların ticareti Antwerp gibi Flaman şehirlerini zenginleştirmişti. Pye’nin Antwerp’e ‘’Avrupa’nın Babil’i’’ demesi boşuna değildi (Bu tabiri daha geç bir takvim için kullansa da bu yıllar için belirtmek de pek yanlış olmaz).

Tüm bu faktörlere rağmen Burgon ticareti sadece Alçak Ülkelere bağlı değildi.

Ülkenin bir diğer ticari geliri yaptığı Şampanya ticaretindendi. Fransa’da bu ticaret genelde Bordeaux üstünden devam etse de panayırlar ve pazarlar Champagne’de kurulurdu. Paris’nin doğusunda bulunan bu bölge ise ticaret merkezi haline gelirdi. Tüm bunlardan ötürü Champagne bölgesi de epey zengindi. Burgon toprakları da bu Champagne zenginliğinden ve ticaretinden nasibi alacaktı. Bu kadar zenginliğin Geç Orta Çağ’da ne getirebileceğini az çok tahmin edebiliriz. Görsel tatmin ve kendini gerçekleştirmenin ilk ayak izlerini görebileceğimiz Rönesans’ın ayak sesleri bu yıllarda İtalya’da başlamıştı. Din için yapılan sanat zamanla Humanitas’a evrilmiş ve Avrupa Saraylarına girmişti.

Tahmin edebileceğimiz bir şekilde Rönesans’ın getirdiği kültür-sanat hareketlenmeleri Burgon Saraylarında da epey canlı bir şekilde yaşıyordu.

Bu hareketlenmenin ürünlerinden biri ve belki de en değerli parçalarından biri olan Jan van Eyck’i ele almak gerekebilir. Kendisi aslen Flaman kökenli olmak üzere Hollanda’da yetişmiş bir sanatçıydı [2]. Bavyeralı Johann’ın kişisel çizeriyken onu keşfeden Burgon Dükü Philippe kişisel hizmetine aldırtmıştı. 1425’de Dük’ün Valet de Chambre’ı olmuştu. Dükün bu işe alma durumu Jan’a zenginliğin yanı sıra döneminin şartlarına göre iyi sayılabilecek de bir atölye getirmişti. Ayrıca birkaç kez Dük’ün emrinde diplomatik misyonlara katıldığını biliyoruz. Ölümü olan 1441’e kadar Bruges’da ikamet eden Jan sanatını ölümünden sonra başarılı bir şekilde dönemin önemli kültür sanat başkentlerine ihraç edebilecekti. Floransa gibi Rönesans ışığının parlattığı yerlerde öncülerden biri olan Jan başarılı bir Burgon Patronajlığının ürünüydü. Bu devirde kurulan okullar Avrupa Kültürü’nün temelini atıyordu. Bu okullarda dönemin önemli düşünürleri ve bilim adamları yetişiyor, bizim bildiğimiz düşünsel devrimin ilk adımları Burgon topraklarından duyuluyordu.

Kültür-Sanat’ın getirdiği diğer bir husus olan Dil konusunda da Burgon Sarayları aşırı zengindi.

Bu dönemde Avrupa Saraylarının dili olan Fransız dili ne kadar önemliyse aksine bir lehçesi olan Burgon dili o dönemlerde pek öğrenmeye değer görülmeyen dildi. Jacques de Vitry yaşadığı dönemde (bu bahsettiğimiz dönemden daha erkendir) Burgon dili için ‘Vulgar ve Aptal’ tabirini kullanmıştı [3] . Bunu bir aşağılama olarak algılayabiliriz fakat bu durum başka uluslarda da mevcuttu. Burgon dili halkın bir kısmının konuştuğu bir dildi. Franche-Comte, Dijon ve Nevers’de halk etkin bir şekilde bu dili günlük hayatlarında kullanıyordu. Tüm bunlara rağmen Burgonca üst kurumlara sirayet edememişti. Bunun sebepleri arasında yazılı edebiyatta eser sahibi olanların Burgon kökenli olmaması ve dolayısıyla eserlerini Burgonca vermemesiydi. Örneğin o dönem yaşayan önemli bir kronikçi olan ve ‘’İlk Modern Yazar’’ olarak tanımlanan Philippe de Commynes eseri olan ‘’Anılar’’ ı Fransızca olarak yazmıştı (halbuki kendisi bir Flamandı).

Tüm bunların etkisi olarak Burgon sarayında Fransızca, İspanyolca, Almanca gibi dillerin konuşulduğu hakkında bilgimiz var.

Özellikle dış evliliğin arttığı son dönemlerinde bu dil zenginliğinin arttığını görüyoruz. Yine bir Burgonyalı olarak tanımlayabileceğimiz Erasmus’un ‘Mucize Prens’ diye nitelendirdiği Charles V bu konuda elimizde ki en iyi örnek olabilir. Prens Charles gerçekten multikültürel bir ortamda büyümüştü. Dil konusunda da Burgon Sarayından fazlaca yararlanmıştı.

Prens Charles’ın Ghent’de doğup büyüdüğü için ana dilinin Fransızca ve Felemenkçe olduğu bilgimiz dahilinde. Kardeşi İspanyolca ile büyürken kendisinin Fransızca konuşması aile içerisinde anlaşmazlığa neden olsa da bunun sebebinin Charles’ın bir Burgonyalı olmasıydı. O öldüğünde ise ‘’iyi bakın son Burgonyalı öldü’’ denmesinin bu gibi sebepleri vardı [4]. Avrupalılara bıraktığı miraslarla Burgonya tartışmasız bir şekilde çok renkli bir ülkeydi.

Bu renkliliğin sonu ise korkunç oldu.

Altın Çağ olarak nitelendirebileceğimiz Burgonya’nın son Valois Dükü olan Charles’ın hazin sonu giriştiği bir dizi Fetih savaşlarıyla oldu. Kendisi 1467’de tahta geçmiş ve etrafında ki otoritelere karşı fetih seferlerine çıkmıştı. Bu fetih savaşlarınından biri güçlü bir Senyöre karşıydı. Lorraine’de Dük olan Rene onun çarptığı sert ve son büyük kayaydı. Nancy önünde İsviçreli Paralı Askerlere ve Lorraine’lilerin ordusuna karşı son muharebesine girdi. Dondurucu soğukta ordusunun da sayıca az olmasının sebebiyle yenildi. Yüksek ihtimalle geri çekilirken atından düşürüldü ve onu tanımayan bir İsviçreli tarafından öldürüldü. Savaş bittikten iki gün sonra ise cesedi bulundu. Suratı parçalanmış, savaş yaraları bedenini sarmıştı. Kurtlar ve köpekler bedenini parçalamıştı. Onun kimliğini doğrulayanlar vardı. Mücevherler ve kıymetli eşyalar da üstündeydi. 44 yaşındaki Dük’ün ölümü bölge siyasetini çok ağır şekilde sarsmıştı.

O öldüğünde Venedik Senatosu: ‘Burgonya Dükünün kaderi, son derece önemli ve ciddiyetten başka türlü olamaz, çünkü ona çok şey bağlıydı. Geleceği düşünmeye kararlı her zeki adamın zihnini kesinlikle çalıştırmalı’ şeklinde ifadelerde bulunmuştu [5].

İsviçrelilerle giriştiği bir savaşta Nancy önünde ölen Dük geriye verasete uygun bir tek kızını bırakır.

Henüz 1476’da yeni evlenmiş olan Marie’nin eşi diğer bir aç kurt olan Maximillian’dır. Charles ile Friederich arasında anlaşılan evlilik aslında Burgonya’nın beklenmedik bir biçimde Habsburg hakimiyetine geçmesine sebep olacaktı. Genç Maximillian ile evlenen Marie trajik bir av kazasına kurban gidene kadar kocasıyla beraber Burgonya’yı güç odakları arasında yönetecek, yine bu süreçte ise Düklüğü ileride miras bırakacağı Mucize Prens’in babası olarak bilinen Philippe doğacaktır.

Marie’nin ölümünden sonra Alman ve Fransız mirasçılar Burgon mirasını adeta sarmalarlar. Bazı topraklar üzerinde hak iddia eden Fransızlar Louis XI’nin yayılmacı politikasını göz önüne alarak hareket ediyorlardı. Auxerre gibi eski Fransız şehirleri Fransa’ya bırakılırken Dükalığın büyük bir bölümü Habsburg İspanya’sına kalır. Habsburgların bir ülkeyi miras alması çok sık görülen bir şeydi. Hatta o dönemde yazılan çok güzel bir şiir vardır ki bu durumu bize çok güzel özetler

“Bella gerant alii; tu, felix Austria, nube
Nam quae Mars aliis, dat tibi regna Venus.”

‘’Başkaları savaşırlar, sen, mutlu Habsburg, evlen
Mars’ın başkalarına verdikleri Krallıklar için, Venüs sizlere verir’’

Güç yarışına girmiş aç kurtlar birkaç on senede bu güzel Dükalığı paylaşamaz ve tekrardan savaşmaya girişirler. Bu Burgonya üzerinde ki paylaşılamamazlık durumu İspanya Veraset Savaşı’na kadar sürer. En sonunda ise Habsburg-Valois rekabetinin orta yerine konar ve çözülemez bir soruna dönüşür. Burgonya’nın bize hediye ettiği miras ise XVI.yy’ın ateş ve barut kokan havasında eriyip gider.

DİPNOTLAR

[1] Orta Avrupa’da İtalya’dan Benelüks’e kadar olan ülke. ‘Dindar’ Louis’nin en büyük oğlu olan Lothar’a verdiği topraklardır. Lothar’ın soyu tükenip toprakları diğer kardeşlerine kalsa bile ülkenin adı Lotharinya olarak anılmaya devam edecekti.

[2] Robert C. Davis-Beth Lindsmith, Renaissance Peope Lives that Shaped the Modern Age, Thames&Hudson, London 2019, sf 43-45.

[3] Ardis Butterfield, The Familiar Enemy Chaucher, Language and Nation in the Hundred Years War, Oxford University Press, Oxford 2009, sf. 133.

[4] Bart van Loo, The Burgundians A Vanished Empire A History of 1111 Years and One Day, Trans.by Nancy Forest-Flier, Head of Zeus LTD, London 2021, sf. 721.

[5] Richard Vaughan, Charles the Bold: The Last Valois Duke of Burgundy, Boydell Press, London 2002, sf. 443.

KAYNAKÇA

1-“ VAUGHAN,R., John the Fearless: The Growth of Burgundian Power (London, 1966)
2-‘’PYE,M, Europe’s Babylon Rise and Fall of Antwerp’s Golden Age (Pegasus, 2021)
3- “LIEBAERS.H., Flemish Art From the Beginning Till Now (Antwerp, 1985);”
4- ‘‘BUTTERFIELD,A., The Familiar Enemy Chaucer, Language and Nation in the Hundred Years War (Oxford University Press, 2009)‘’
5- ‘’COMMYNES,P., Memories Vol I-II Edited with Life and Notes by Andrew R.Scoles (London, 1855)’’
6- ‘’PARKER,G., Emperor A New Life of Charles V (Yale University Press, 2019)
7- “LOO.B.V., The Burgundians a Vanished Empire a History of 1111 Years And One Day (Zeus, 2021)’’
8- “VAUGHAN,R., Charles the Bold: The Last Valois Duke of Burgundy (London: Boydell Press, 2002)”
9- ‘’DAVIES.N., Vanished Kingdoms The History of Half-Forgotten Europe (Penguin, 2010)
10- ‘’JORDAN,W.C., Europe in the High Middle Ages (Penguin, 2001)
11- ‘’GOLDING,B., Conquest and Colonisation The Normans in the Britain, 1066-1100 (St.Martin Press, 1994)
12-‘’STEIN,R., Magnanimous Dukes and Rising States The Unification of the Burgundian Netherlands, 1380-1480, (Oxford, 2017)