Teoman Döneminde Çin ile İlişkiler

Türk Tarihi’ne baktığımız zaman Hun diyince aklımıza ilk gelen isim Mete Han’dır. Oysa bu hanedanlığın başlangıcı Mete Han ile değil babası Teoman ile olmuştur. Günümüzde Çin kaynaklarını derinlemesine inceledikten sonra bu önemli şahsiyeti daha fazla gün yüzüne çıkarma şansı ve fırsatına erişmiş bulunuyoruz.

Eğer Hunlar adı altında bir araştırma ya da eser ortaya çıkarılması gerekiyorsa, ilk olarak ele almamız gereken kişi, Hunların adı bilinen ilk hükümdarı olan Teoman’dır.

Taht koltuğunda M.Ö. 221 yılında görülen Teoman zamanında kendi topraklarındaki yönetimi ele alan Çin (Qin) Hanedanı, Hunları Kuzeybatı Çin’den atmayı başarmış ve baskılardan kurtulmuştur. Aynı dönemde Hunların doğudaki komşuları Moğol halkı olan Tunguzlar, güneydeki komşuları ise Hint – Avrupa kökenli oldukları görüşü ağır basan Yüeçiler’di. Bahsettiğimiz bu iki topluluğun atlıları, o dönemde Hun atlılarına göre daha güçlüydü ve bu üç topluluğun da Çin’deki hedef bölgeleri farklıydı: Yüeçiler Çin’in batısında, Tunguzlar kuzeydoğu sınırında, Hunlar Orhun kıyıları ve Altaylar ile birlikte Çin’in kuzeybatısında yer alıyor ve Çin’in güney ve güneydoğu bölgelerine iniyorlardı.

Çin sülalesinden ünlü imparator Qin Shi Huang, M.Ö. 221 yılında tahta oturdu. M.Ö. 215 yılında Yen bölgesinden denizlere çıkan, uzak yollar kat eden, Tanrılar ve ruhlar adına bir çok bilgiye sahip olan Lu adında bir rahip, imparatorun huzuruna çıkıp ona ”Yazılı Resimler” adlı bir kitap hediye etti. Rahibin hediye ettiği bu kitapta Çin’i yok edecek olan topluluğun Hunlar olduğu yazmaktaydı. İmparator, kitapta yazanları görünce General Meng Tian’a ordu hazırlama emri verdi. İmparatorun bu kadar acele etme sebebi, mistisizme olan inancından kaynaklıydı. Aslında bakacak olursak seferin tek nedeni bu sayılamazdı, kitapta Hun diye bahsedilen aslında imparatorun kendi oğluydu. Buradan, oğlunun Hunlarla işbirliği yapabileceği anlamını da çıkarmak mümkün olabilir. Elbette tüm nedenleri bu mistik konulara ve efsanelere bağlayamayız. Çünkü kuzeyden gelen tehlike ve akınlar, ufak gruplar ya da ufak ordular halinde de olsa, kuzey bölgelerini sürekli olarak tehdit etmiştir ve içeriden kaçmak isteyenler kuzeydeki boylarla birleşme yoluna gitmişlerdir.

Çin imparatoru M.Ö. 215 yılında ufak çaptaki düşman devletleri ortadan kaldırmayı başarıp, ardından iyice güçlenince General Meng Tian’ın komutasındaki 100.000 kişilik orduyu Hunların üzerine göndermiştir. General Meng Tian komutasındaki ordu, Hunların elinde olan Sarı Irmağın güneyini (Ordos Bölgesi) tamamen ele geçirmeyi başarmıştı.

Çin kaynaklarında Teoman’a ait bir kaleden bahsedilmekte ve bildiğimiz kadarıyla burası ya Teoman tarafından kurulmuş ya da sonradan ele geçirilerek konaklama yeri haline getirilmişti. Bu kale Çin’in kuzeybatısındaki ünlü Wu-yüan’dan Orta Asya’ya giden yol üzerinde bulunuyor, ayrıca Orhun ve Altay dağlarına giden yolları da birbirine bağlıyordu. Burası Türk Tarihi açısından önemli bir yer olmayı başarmış, Çin’e akınlar düzenleyen Hunlar, Göktürkler ve Uygurlar dahil olmak üzere Türk orduları burada konaklamışlardır.

Daha öncesinde inşa edilmeye başlanan, kuzeyden gelen tehlikeleri içeri sokmamak ve iç nedenlerle dışarı kaçmak isteyenleri de dışarı göndermemek amacıyla kule ve bazı bölgelerde duvar halini alan Çin Seddi’nin yapımı, Hunlar zamanında hız kazanmıştır.

Yin Dağları taraflarında, çevresi surla çevrilmiş 34 tane ilçe merkezi, Sarı Irmağın kuzeyi boyunca duvar, Yin Dağları taraflarında 34 tane çevresi surla çevrilmiş ilçe merkezleri, Sarı ırmağın kuzeyi boyunca duvar, Kaoch’ueh (Yüksekhisar)’e ise nöbetçi kuleleri olan duvar yapıldı ve oraya da Çin içerisinde var olan suçlular sürgün edildi. Bunun yanında haksız yargılama yapan yargıçlar da duvar inşasına sürgün edilmiştir.

Seddin kusursuzluğu için bazı bölgelerde dağlar kesilmiş ve delinmiş, vadiler ise doldurulmuştur. Toplamda 10.000 (on bin) milden uzun olan duvar, Lin Tao’dan başlayıp bugünkü Pyongyang’ın kuzeyindeki Chie-shih’ya kadar uzanıyordu. Bu duvar inşasında yüzbinlerin üzerinde insan çalışmış, inşa sırasında hastalık, açlık ve susuzluktan dolayı bu insanların çoğu ölmüştü. Çin edebiyatında bu günleri anlatmak için yazılmış ve söylenmiş bir çok şiir ve ağıt vardır.

Bu dönemde ayrı ayrı binlerce milden oluşan yollar yapılmış ve bazıları Hunları daha kolay yönetebilmek ve asimile etmek için doğrudan doğruya Hun bölgelerinden Çin merkezine bağlanmıştır. Bunların yanı sıra Çin’in kuzeyine; Hunları asimile ve Hunlardan gelecek saldırıyı engellemek ve ekonomik yarar sağlamak amacıyla köyler de kurulmuştur. Tarih, bize kendisinden bahsettiğimizde tarafsız olmamızı emreder. Bu gelişmeler Çin’i güçlendirdiği gibi Hunlara da göz dağı vermiş ve onları, Çinlilerden olabildiğince uzak durmak için seslerini dahi çıkaramayacak kadar korkuya düşürmüştür.

Çin’in ilerleyerek daha büyük bir tehdit haline gelmeye başlaması, toprak kaybına sebep olduğu kadar insan kaybına da sebep olmuştur.

Bunun yanında Çin’in ilerlemesi, Hunları Ötüken’e kadar geri çekilmeye zorlamış ve sonuç olarak burada nüfus yoğunluğu ortaya çıkmasına neden olmuştur. Hunları Çin’in kuzeyinden atma amacı ile yapılan bu seferler kısa vadede yararlı gibi gözükse de uzun vadede pek de öyle görünmemektedir. Çünkü Çin’in kuzeyinden atılan ve üzerlerindeki yok olma tehlikesini gören Hunlar, aralarında siyasi ve ekonomik olarak olarak birleşmek zorunda kalmışlardır. Bu birleşmenin ardından Hunlar, Çin’in kuzeyine yeniden akınlar yapmaya başlayacak ve kaybettikleri bölgeleri yeniden ele geçirebileceklerine inanmaya başlayacaklardı. Sonuç olarak Çin’in, Hunları kuzey bölgelerinden atma politikası kendilerine tepmeye başlamış oluyordu.

Dış politikada bu şekilde başarısızlığa uğrayan Çin Hanedanı, iç politikada da sıkıntılarla uğraşmaya başlamak zorunda kalmış ve aynı dönemlerde yönetim birçok ünlü generali idam etmiştir. Teoman ile birlikte aynı dönemde (M.Ö. 221) göreve başlayan Çin’in başındaki hükümdar M.Ö. 210 yılında vefat edince taht oğluna kalmış fakat imparatorun eski iki danışmanı bu yeni imparator üzerinden ülkeyi yönetmeye devam etmişlerdir. Ülkeyi beraber yönetmeye çalışan eski iki danışman aralarında çekişmeler başlamış, sonrasında hükümdar ile birlikte iki danışman da vefat etmiştir. Bir süre sonra halk ayaklanacak ve Çin’in yeni hakimi Han Hanedanı olacaktı. Bu sırada Hunlarda ise Teoman dönemi, Mete Han aracılığıyla M.Ö 209’da son bulmuş oluyordu.

Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi, Hunlardan bahsettiğimizde Teoman zamanından ve Teoman’dan da söz etmek gerekir.

Bu yanlışa düştüğümüz zaman; Mete Han’ın ülkeyi nasıl devraldığı, ülkeyi hangi koşullarda geliştirmeye başlattığı ve bu gelişme sonrasında Çin’i nasıl vergiye bağlayacak duruma getirdiğini tam anlamıyla bilemeyiz. Bunun yanında tarihi güzel kılan ayrıntıları kaçırır ve Mete Han’a hak ettiği tebriği ve minneti gösteremez oluruz. Son olarak, diliyoruz eğitim sistemimizde yer alan tarih kitaplarında Türk Tarihi anlatılırken parça parça değil, bir bütün halinde ele alınır. Çünkü sebepler, sonuçları doğurur ve bunların hepsi bir bütündür.

Yararlanılan Kaynaklar

• Bahaeddin Ögel, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi, 1. Cilt, Ankara, 2015
• İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul, 2012
• Ahmet Taşağıl, Kök Tengri’nin Çocukları, 2015