13-14 Şubat 2020 tarihlerinde düzenlenen ”Tarihî ve Edebî Perspektiften II. Abdülhamid Dönemi Sempozyumu”nun organizatörlerinden olan, Cağaloğlu Anadolu Lisesi öğrencilerinden Emin Kağan Heybet‘in, bahsi geçen sempozyum hakkındaki değerlendirmesini ve tarih sempozyumlarının geleceği hakkındaki -hepimizin gerçekleşmesini dilediği- görüşlerini sizler için paylaşıyoruz. İyi okumalar.
Tarihî ve Edebî Perspektiften II. Abdülhamid Dönemi Sempozyumu’na katılan değerli öğrencilerin bildirilerini okumak için tıklayınız.
Tarih hakkında bilimsel toplantıların habitatı son yıllarda gözle görülür bir genişleme eğiliminde gibi gözüküyor. Türk Tarih Kurumu ile belirli üniversiteler bu tür organizasyonlarda hâlâ lokomotif görevini devam ettiriyorsa da kendi yolunu açmaya çalışan kurumlar bugün, düne göre daha çok göze çarpıyor. Bu yazıda ise bizzat parçası olduğum bir etkinlikten hareketle liselerin bu süreçte nasıl bir rol oynadığı hakkında fikir belirtmeye çalışacağım.
Sempozyumlar, en azından tarih alanında gözlemlediğim kadarıyla, üniversitelerde düzenlenmesi doğal karşılanan ve beklenen, akademik bir paylaşım ortamı oluşturması amaçlanan organizasyonlar, Türk Dil Kurumu tanımına atıfla belirtilirse “bilgi şöleni” olması hedeflenen etkinliklerdir. Bununla birlikte 2017’de Kabataş Erkek Lisesinin ilk defa düzenlediği Büyüteç Tarih Sempozyumu ile başlayan bir süreç sonucunda liseler de tarih alanında sempozyumlar düzenlemeye başladı. Bu sempozyumların konsepti, seçilen konuda uzman akademisyenlerin paylaşımı ile katılımcı lise öğrencilerinin araştırma tecrübesi kazanmasına dayanıyor. Karantina öncesi dönemde Galatasaray, İstanbul Erkek, Kabataş Erkek ve Cağaloğlu Anadolu Liselerinin çerçeveyi sadece tarihle sınırlayarak veya sosyal bilimlerin başka alanlarıyla tarihi birlikte değerlendirerek “sempozyum” başlığı altında düzenlediği etkinlikler, ilerleyen senelerde tarih sempozyumlarının lise seviyesinde daha sık rastlanacak türden etkinlikler olduğunu gösteriyor gibi.
Ana hatlarıyla ortaya koymaya çalıştığım bu kısa süreçte benim rolüm ise, Cağaloğlu Anadolu Lisesinde düzenlenen Tarihî ve Edebî Perspektiften II. Abdülhamid Dönemi Sempozyumu’nun organizatörlerinden biri olarak çalışmaktan ibaretti. Okulumda ilk defa bu formatta bir etkinlik düzenleniyor olmasına rağmen gördüğümüz yoğun ilgiden birtakım çıkarımlar yapma fırsatım oldu. Bu çıkarımlara geçmeden önce fikir vermek adına etkinliğin gidişatından bahsetmem gerekiyor.
Sultan II. Abdülhamid’in hâkimiyet devresinin hem Osmanlı hem Türkiye açısından ne ifade ettiğini derinlemesine irdelemek adına düzenlediğimiz sempozyum, Abdülhamid’in vefat yıl dönümüne (10 Şubat) olabildiğince yakın seçtiğimiz bir tarihte yapıldı (13-14 Şubat). Dönemin tarihî özelliklerini anlatması için 13 Şubat’ta Prof. Dr. Cezmi Eraslan, Prof. Dr. Necmettin Alkan ve Doç. Dr. Fatih Mehmet Sancaktar konuk ettiğimiz isimlerdi, edebî perspektif içinse Prof. Dr. Fatih Andı, Prof. Dr. Özlem Fedai ve Doç. Dr. Turgay Anar’a başvurduk. Öte yandan çıkan bir sorunla programa katılması mümkün olmayan Özlem Fedai yerine okulumuzun Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni Dr. Samet Kara bildiri sundu. Bahsettiğim iki oturumda II. Abdülhamid döneminin siyasi ve kültürel açıdan değerlendirmesi yapıldı, Abdülhamid imajının günümüze kadar gelişimi ve Kanun-ı Esasi’nin ilanı gibi meselelere de ayrıca değinildi.
14 Şubat’ta gerçekleşen iki öğrenci oturumunda 8 liseden 12 öğrenci bildiri sundu, II. Abdülhamid döneminde siyaset, kültür, eğitim, ekonomi, modernleşme ve sağlık alanlarında meydana gelen gelişmeler ayrıntısıyla dinleyiciye sunulmaya çalışıldı. Lisans ve lisansüstü öğrencilere de açılan dinleyici kontenjanı sonucu 20’den fazla liseden ve beş üniversiteden katılımcı ilk defa düzenlenen bir etkinliğin yüz akı istatistikleri oldu. Ayrıca öğrenci bildirilerinin kitaplaştırılmış hâli internet üzerinden ilgililerle paylaşıldı.
Pek çok önemli ayrıntıyı okuyucuyu sıkmama adına feda ederek ortaya koymaya çalıştığım bu tablo, tarih sempozyumu konseptindeki lise etkinliklerinin parlak geleceğini benim gözlerimin önüne serdi. Genç nesilden ilgi görmemekten şikayetçi akademisyenler, geleceğin tarih okuru adaylarıyla -kendi standartlarından taviz vermeden- uygun bir iletişim ortamı bulmaktan memnun. Tarihi zihin hayatının az da olsa önemli bir köşesinde konumlandırmaya niyetli öğrenciler ise hem benzer hayal sahibi yaşıtlarıyla sosyalleşmekten keyif alıyor, hem de potansiyel yol göstericilerden bilgi ve yöntem öğrenme fırsatının ayağına gelmesinden mutlu gözüküyor. Lisans ve lisansüstü öğrencileriyse tecrübe açısından bir çeşit ara katman oluşturdukları bu tür yeni ortamların heyecanını paylaşmaya sıcak bakıyor.
Yukarıda adını saydığım Galatasaray, İstanbul Erkek, Kabataş Erkek ve Cağaloğlu Anadolu Liseleri bu anlamda üstlendikleri öncü rolün hakkını verip diğer liselerin de yararlanacağı bilimsel bir gelenek oluşturmayı başarabilirlerse akademisyenlerimizin mütemadiyen yakındığı kitleler arası iletişim kopukluğunun üstesinden gelmenin ve tarihin toplum içerisindeki sağlıksız imajını düzeltmenin daha kolay olacağı kanaatindeyim.
Yanıtla