Nadir Yılmaz
Bu içerik, misafir yazar tarafından hazırlanmıştır. Siz de Tarih-i Kadim’de kendi içeriğinizi paylaşmak istiyorsanız tıklayın. |
Yabancılara Türkçe öğretimi konusu, Türklerin tarih boyunca büyük kağanlıklar kurmaları münasebetiyle hep var olmuş bir olgudur. Türklerle ilişki içinde olan milletler (savaş, ticaret, bürokrasi vs.) Türkçeyi öğrenmeyi adeta ödev haline getirmişlerdir. Bu yazımızda ise Köktürk yazıtlarını inceleyeceğiz.
Köktürk Kağanlığı tarihte Türk adı ile kurulmuş ilk devlettir.
Türk adını kullanmaları Türk dili, Türk tarihi ve Türk kültürü için son derece önemlidir. Zira Köktürklerden önceki Türk devletlerini de tespit etmemizi, yaşayan kültüre bir kimlik oluşturmayı ve insanlara bir kimlik yüklememizi kolaylaştırmıştır. Köktürk devleti 1. ve 2. Köktürk dönemi olarak iki ayrı döneme ayrılmıştır. 1. (552-680) ve 2. (680-745).
1. Köktürk Kağanlığı döneminde yazılan üç adet yazıt tespit edilmiştir. Bu yazıtlar Bugut, Thoosu, Hüyıs-Tolgoy yazıtlarıdır. Bu yazıtlarda kullanılan diller Soğdça ve Sanskritçe olduğu için Orhun Yazıtları’ndan geri kalmışlardır ve pek gün yüzünde olmamışlardır. Ama yabancılara Türkçe öğretimi konusunda ele aldığımızda bu yazıtlar son derece önemli hale gelmektedirler. Türklerin bu dilleri neden kullandığı ise merak konusu haline gelmiştir.
Dönemin en ünlü tüccar kavmi Soğdluların diliyle, yazıtın dikildiği yerin önemli ticaret yolları üzerinde bulunmasını fırsat bilerek acaba yazıtlarda bütün insanlığa mı hitap edilmişti?
Yoksa Türklerin başka dillere özentisi mi vardı? Bugut yazıtını diktiren Taspar Kağan’ın Hint-Avrupa dil ailesine mensup İrani ve Hint dillerini ülkesinde yazı dili olarak kullandırması da o dilleri öğrenmeye istekli olduğunu veya çağın gereği olarak üstün bir kavim olanların dillerinin öğrenilmesinin mecbur olduğu görüşünü ortaya atmak durumundayız. Bu yazıtı diken / yazan Soğdlu bir yazıcı ise Türkçeyi çok iyi biliyor demektir ki bu da bizlere Türkçenin 6. yüzyılda bile öğrenildiğini göstermektedir.
Bu öğrenmenin halklar arasında olması da muhtemeldir. Ve bu öğrenme akademik bir çalışma ile olmuş bir dil öğrenme çalışması olmasa bile doğal yollarla öğrenme diye nitelendirdiğimiz dil öğrenme işidir. Bu yöntemde insanlar birbiriyle konuşarak, birbirlerinin dillerini anlamaya çalışırlar. Bu öğrenme ilk etapta sadece günlük hayatımızda karşılaşabileceğimiz şeyler için olsa da uzun vadede ileri seviyede bir dil öğrenme olayına dönmüştür.
Tarih boyunca en önemli dil öğrenme -doğal yollardan öğrenme- etkisini İran ve Turan milletlerine bakarak görüyoruz.
Bu iki millet tarih boyunca ticaret, savaş ve bürokrasi yaparak iletişim halinde olmuşlardır. Birbirlerinin dillerini öğrenmeleri ise kaçınılmaz hale gelmiştir.
2. Köktürk Kağanlığı yazıtlarında ise Türkçe yani Türk Runik Alfabesi resmi kağanlık dili olmuştur. Yazıtlar artık Türkçe yazılmaya başlanmıştır. Artık Türklerin de bilinen bir alfabesi vardır. Bu alfabenin kökeni Türkoloji çalışanları tarafından tartışılagelmiştir. Thomsen, ileride Clouson’ın da belirlediği gibi bu alfabenin 6. yüzyılın ortalarında, Batı Köktürk Kağanlığı’nın Bizans ile ilişkiler sonucu icat edildiği kanaatini taşır. Bu bilgiler Türklerin başka devletler ile ilişki halinde olup konuşma dili olan Türkçeyi yazı diline geçirdiğini gösterir.
Konuşma dili de Bizanslı tüccarlar, elçiler, şövalyeler tarafından kuvvetle muhtemel ki öğrenilmiştir.
Bazı yazıtların yazıcıları bizzat Çinliler yani başka milletlerden insanlardan olmuştur. Örnek olarak Köl Tegin ve Bilge Kağan yazıtlarından satırlara bakalım:
Köl Tegin G 11-12-13, Bilge Kağan K 14-15: Men bengü taş tikdim tawgaç kaganta bedizçi kelürtüm bedizetim menin sawımın sımadı tawgaç kaganın içreki bedizçig ıtı anar adınçıg bark yaraturtum için taşın adınçıg bediz urturtum taş tokıtdım könülteki sawımın urturtum on ok oglına tatına tegi bunı körü bilin bengü taş tokıttım.
Günümüz Türkçesi: Ben ebedi taş diktim. Çin kağanından süsleme ustası getirttim, süslettim. Benim sözümü kırmadı. Çin kağanı, has süsleme ustasını gönderdi. Ona muhteşem bir anıt mezar yaptırttım. İçini dışını muhteşem süslettim. Taş yazdırdım. Gönlümdeki sözleri nakşettim. On Ok oğullarına, yabancılarına kadar bunu görüp bilin. Ebedi taş yaptırdım.
Bu örnekte de görüleceği üzere Türkçe ile yazılan bir kitabeyi Çinli bir yazıcı yazmıştır. Bu da bize gösteriyor ki Çinliler tarafından Türkçe öğrenilmiştir.
Bilge Kağan yazıtında geçen önemli bir bilgi ise Bumın Kağan’ın cenaze töreni için birçok milletten insan gelmesidir.
Bu gelen insanlar ağıt yakmışlar ve yas tutmuşlar. Uzak bölgelerden Moğolistan bozkırlarına cenaze töreni için gelen elçiler, krallar ve savaşçıların olması Köktürk Kağanlığı’nın diplomatik anlamda etkili ve saygı görülen bir devlet olduğunu gösteriyor. Cenaze törenine gelen misafirler yüksek ihtimalle Türkçe biliyorlardı. Köktürk Kağanlığı’nın saygın bir devlet olması Türkçenin öğrenilmesini belki de zorunlu bir hale getirmiştir.
Yazıtta geçen cümleye bakalım: Yagçı sıgıtçı önre kün tugsıkda bükli çölüg el tawgaç töpöt parpurum kırkız üç kurıkan otuz tatar kıtan tatawı bunça bodun kelipen sıgtamış yaglamış antag külüg kagan ermiş
Günümüz Türkçesi ile: Yasçı ve ağıtçılar, doğuda gün doğusundaki Bükli (Kore) bozkırı yurdundan, Çin , Tibet, İran, Kırgız, Bizans, Üç kurıkan, Otuz Tatar, Kitan, Tatavı (ülkelerinden) bu kadar halk gelerek ağıt yakmış, yas tutmuş. Öyle ünlü kağanmış.
Yazıtlardan öğreneceğimiz önemli bir bilgi de Tonyukuk’un Çin’de doğması ve Türklerin Çin’e tabi olmasıdır.
Böyle bir durumda Çinli halk ve Türk halkı iç iç içe yaşamışlardır ve birbirleriyle sürekli iletişim kurmuşlardır. Bu iletişimler dil öğrenimine büyük katkılar sağlamıştır. Moğollarda Türkler ile çok yakın halklar oldukları için (coğrafya açısından) birçok kelime alışverişi olmuştur. ‘Köl Tegin’ unvanı, Moğollarda ‘Atçigin’ olarak tanıklanmıştır. Sonuç olarak, eski zamanlarda bir dili öğrenebilmek ve öğretebilmek için karşılıklı etkileşim olmazsa olmazdı. Ya ticaret ya savaş ya da din bağlantısı. Dil ve kültürler için çok önemliydi.
Kaynak
Prof. Dr. Erhan Aydın, Taşa Kazınan Tarih, Kronik Kitap.
Yanıtla