Atın Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresindeki Önemi

Kemal Kılıç, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Tarih Bölümü, Lisans 1. Sınıf

Bu içerik, misafir yazar tarafından hazırlanmıştır. Siz de Tarih-i Kadim’de kendi içeriğinizi paylaşmak istiyorsanız tıklayın.

İnsanlık tarihinde, devletler hakimiyetlerini sağlarken birçok maddi kaynaktan yararlanmıştır. Özellikle savaşlarda düşmana karşı zafer kazanmak için kullanılan bu kaynaklar, devletin ilerlemesini ve devamlılığını sağlamıştır. Bu maddi kaynaklardan en önemlisi atlardır. Savaş sırasında kullanılan atlar, düşmana karşı kazanılan zaferin en önemli unsurlarıdır. Ve tarih bilimi gösteriyor ki tarihte atı en iyi kullanan millet şüphesiz Türklerdir.

Türklerin tarih sahnesine çıkışları manevi değil askeri kaynaklıdır.

Onun doğurduğu mefkurenin de maddi kudreti geliştirdiği muhakkaktır1 ve bu gelişmede atın önemi büyüktür. Atın bir savaş vasıtası olarak kullanılması ve okçu süvari ordularının meydana çıkışı Türklerin eseri olmuştur ve kazanılan askeri zaferlerin en önemli sebebidir.

Türkler atı sadece binmek veya onunla bir şeyler taşımak için kullanmamış, savaşlarda, özellikle atın stratejik özelliklerini kullanarak diğer milletlerin yapmadığını yapmıştır fakat bunu yaparken atı, daha güçlü bir duruma getirmek ve binicinin atı en iyi şekilde kullanmasını sağlamak maksadıyla koşum takımı dediğimiz üzengi, eğer ve dizgini keşfederek süratlı bir nakil ve muharebe vasıtası elde etmişlerdi. Bunun yanında süvarilik için gerekli olan ve binicinin konforu için, dar pantalon, deri kuşak ve potin de Türkler tarafından icat edilmiştir. Şüphesiz Türklerin cihan hakimiyeti davasında atlar büyük önem arz etmiştir.

Özellikle savaşlarda ki zaferin önemli kısmını üstlenen atlar, düşmana geçit vermeyecek hızda ve şiddetle süvariler tarafından kullanılmıştır.

Özellikle bu savaşlarda atın Türk süvarileri tarafından iyi bir şekilde kullanıldığını gören düşmanlar, Türklerden görerek, atı savaşlarda kullanmaya başlamışlardır. Elbette diğer milletler de atı kullanıyorlardı fakat Türklerin kullandığı gibi değil, daha çok mal taşımada veya eti için beslemek maksadıyla ata sahiptiler. Özellikle Çinliler atı arabaya koşmayı biliyor fakat ona binemedikleri için savaşlarda süratli bir hücum çevirme ve ricat hareketleri yapamıyorlardı. Şüphesiz buna karşılık bu stratejileri uygulayan Türkler savaşlarda zafer elde ediyordu. Elbette bu böyle devam etmedi, zamanla ata nasıl binileceğini ve koşum takımlarını öğrenen Çinliler, kendi geniş elbiselerini, üstü açık ayakkabılarını ve kısa kılıçlarını terketmişlerdir.2

Aynı şekilde Avrupalılar da, Çinliler gibi ata binmeyi ve onu bir muharebe vasıtası olarak kullanmayı Hunların istilaları sayesinde öğrenmişlerdi.

Diğer milletler de atı savaş aracı olarak kullanmaya başlamış fakat bu durum deneyimlerinden dolayı Türklerin askeri üstünlüğünü muhafaza etmelerine engel olmamıştır. Elbette ki bu askeri zaferler sadece atın savaşlarda kulanılması ile olacak bir şey değildir. Türkler sadece savaş zamanında değil, Hunlar devrinden beri, ayakta durabildiği andan itibaren ömürlerini at üstünde geçirmişlerdir.3 Eski Türkler at üstünde yemek yer, kımız içer, toplantı ve istişarelerde bulunur ve nihayet savaş yapardı. Böylelikle at üstünde çocukluktan itibaren deneyim kazanan Türkler savaşlarda güçlü süvari orduları sayesinde zafer elde ederlerdi.

Atın bu denli başarılı kullanılması sadece İslamiyet öncesi Türkler’de değil , Osmanlı ve Selçuklu döneminde de devam etmiştir. Türkler kurdukları birçok devlette atları kullanmayı bırakmamış ve bu kültürü devam ettirmişlerdir. Düşmanın ağır, hantal ve yaya hareket eden ordularına karşı, Türkler ani baskın ve hücumlarla ve öne, arkaya ok atmak suretiyle şaşkına çeviriyor ve en son imha savaşı ile düşman yok ediliyordu. Keza Ortaçağ kaynakları Türk askerlerinin “Kasırga gibi birden görünüp kuşlar gibi uzaklaştıklarını” hayretle tasvir etmişlerdir. Türklerin atlarını ve süvari teşkilatlarını devrimizin zırhlı vasıtalarına, hatta tayyarelerine benzettiğimiz zaman tarih boyunca kazanılan zafer ve fetihlerin sebebini daha kolay anlarız.4

Türkler atı bir kutsi varlık olarak kabul etmiş, destanlarda, Orhun Kitabelerinde, adları ve menkıbeleri ile yer vermiştir. Atın gökten inmiş bir varlık olduğuna inanan Şamani Türkler kağan ve kahramanların uçmakta (cennet) atlarına bineceklerine inandıkları için ölünce onları da ölüleri ile birlikte defnediyor, Tengriye ve ecdada yapılan kurbanlar arasında bu kutsal varlık da yer alıyordu. VI. asırda Gök-Türk hakanı “Size ilahi menşeden gelen atlar takdim edilcektir” ifadesini taşıyan mektubunu yazarken bu kutsiyeti daha bariz bir şekilde belirtmiştir.5

At bu önemli hususiyetlerin yanında iktisadi olarak da büyük önem arz etmekteydi.

Bu sebeple Türkler çok sayıda at yetiştiyordu. M.Ö. 49 yılında bir Hun ailesinin 10.000 baş hayvanına mukabil 7000 atı, M.S. 83 yılında da başka bir ailenin 110.000 baş koyun ve sığırlarına mukabil 20.000 atı tespit edilmiştir. Gök-Türk han ve beylerinin at sürüleri de sayısızdı ve yüzbinlere varıyordu.6 İşte Türklerin cihan hakimiyeti davasında böylece at büyük rol oynamış ve atın aktif olarak kullanılması ile birlikte batıya seferler düzenleyerek yeni kültürler öğrenmesine ve kendi kültürünün gelişmesine olanak sağlamıştır. Nitekim yakın batının fikir ve dinlerini, cam sanayiini, Çin’in de ipek, kağıt ve başka mahsullerini Türkistan’a ve oradan da dünyaya nakletmişlerdi.

Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresinin önemli bir unsuru olan atlar, her ne kadar günümüzde yok olmaya yüz tutmuş bir kültür olsa da, hala kullanılmakta ve bu kültür devam ettirilmeye çalışılmaktadır.

Dipnotlar

1 Prof. Dr. Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, s. 112.
2 Aynı eser s. 113.
3 Aynı eser s. 114.
4 De Guignes, I. s. 182-183; Attila ve Hunları, s. 91.
5 St. Julien, s. 55.
6 Jwamura Shimbou, Nomad and Farmer in central Asia s. 52.