Bu içerik, Abdurrahman Onur Çalışır tarafından hazırlanmıştır.
Bu içerik, misafir yazar tarafından hazırlanmıştır. Siz de Tarih-i Kadim’de kendi içeriğinizi paylaşmak istiyorsanız tıklayın. |
Seyahatname ve coğrafya türü eserler, hatırı sayılır bir literatürü oluşturmaktadır. Hz. Muhammed ve 4 Halife Devri’nden itibaren Müslümanlar; İslam dinin yayma, fetihlerde bulunma, genişleyen topraklardaki beldeleri ve halkları tanıma, başta hadis olmak üzere ilim tahsil etmek üzere çeşitli seyahatler gerçekleştirmişlerdir. Bu seyahatler daha sonra yazıya geçirilmişlerdir.
Diğer yandan özellikle Abbasi Devleti’nin kurulmasından sonra Müslümanlar kadim medeniyetlere ait eserleri Arapça’ya tercüme etmeye başladılar.
Gerek ideolojik, gerekse ilmi kaygılarla başlayan bu çeviriler Yunanca ve Farsça felsefe, edebiyat, matematik, astronomi ve coğrafya eserlerine yoğunlaşmıştı. Çevrilen eserlerden konumuzla alakalı en önemlisi, milattan sonra ikinci yüzyılda yaşamış matematikçi ve coğrafyacı Ptolemaios’un (Batlamyus) coğrafya kitabıdır. Arapça el-Mecisti olarak bilinen bu eser zamanla Müslümanlara yetersiz gelmiş, eksikleri giderilmek istenilmiş ve güncellenmesi ihtiyacı ortaya çıkmış olmalı ki yeni coğrafya eserleri telif edilmeye başlandı. Ayrıca bu ilk eserler, seyahatname türüyle de ilişkiliydi. Çünkü bu türün ilk örneklerini veren müellifler aynı zamanda anlattıkları coğrafyaların bir kısmına seyahatler yapmışlardı.
Seyahatnameler ve coğrafya eserleri, tarihi kaynaklarımızdan bazılarıdır. Diğer yandan her kaynak türünde olduğu gibi bu türdeki eserlerin de bilimsel açıdan kendilerine has bazı artı ve eksi yönleri bulunmaktadır. Mesela seyahatnameler daha çok yazarın belirtme ihtiyacı hissettiği, yani yazarın dikkatini çeken bilgileri içerir. Diğer yandan yazarın şahsi görüşlerini de oldukça metne yedirdiği bir kaynak türüdür. Bu açıdan dikkatle kullanılması ve mümkün mertebe diğer kaynaklarla karşılaştırılarak kullanılmaları gerekmektedir. Bazen seyyahlar gitmedikleri coğrafyalar hakkında duyduklarını da sanki gitmiş gibi anlatabilmektedir. Bu eksilerine rağmen seyahatnameler bize saray dışındaki hayatla alakalı oldukça kıymetli veriler sağlarlar.
Ortaçağ İslam dünyasında üretilen coğrafya eserlerinin içeriği günümüzdeki coğrafya algısından farklı tarzda kaleme alınmışlardır.
Söz gelimi bu eserler sadece bölgelerin sınırları, iklimleri, yeryüzü şekilleri vs. yanı sıra tarihleri, halkının yaşantısı ile huyları, ekonomisi ve dini ile de ilgilenir. Elbette müelliflerin bahsettikleri bölgeler çoğunlukla Müslümanların dünyasıdır. Diğer coğrafyalara ilişkin bilgiler çoğunlukla kulaktan dolmadır ve İslam öncesi devirler hakkında verdikleri bilgiler de yarı efsanevidir.
Bu yazının kronolojik sınırı M.S. 1000 yılıdır. Bu tarihten önce yazılmış belli başlı seyahatname ve coğrafya türündeki eserler kısaca tanıtılmaya çalışılacak, bazı eserlerin metinlerinden örnekler verilecektir. Bu eserlerin en çok bilgi verdikleri coğrafyalar ise şöyledir: Arabistan, Suriye, Anadolu, Irak, Mısır, Mağrip, Endülüs, İran ve Türkistan.
Seyyahlar ve Seyahatnameler
Seyahatname kelimesi Arapça “gezmek, gezi” anlamındaki seyahat ile Farsça “risale, mektup” anlamındaki name kelimelerinden meydana gelmiştir. Farsça’da bu türe “sefername” adı da verilir, Arapça’da ise daha ziyade “rihle” kelimesi kullanılır.
İslam dünyasında bilinen ve seyahatnamesinden günümüze parçalar intikal eden en eski seyyah Mekhul b. Ebu Müslim’dir (ö.730). Pek çok hadis de rivayet eden Mekhul, hadis ve fıkıh eğitimi için Ortadoğu’yu ve Hicazı dolaşmıştır.
Endülüs Emevi Halifesi II. Abdurrahman tarafından 824 yılında Vikinglere elçi olarak gönderilen şair Yahya b. Hakem el-Bekri de onların adetleri, kral ve kraliçesiyle ilgili izlenimlerini anlatmıştır. Yahya’nın seyahatnamesi bize doğrudan kalmamıştır. Onun seyahatine ilişkin bilgileri İbn Dihye (ö.1235) aktarmış ve yer yer olaylarla alakalı şiirlerine de yer vermiştir. İbn Dihye, el-Bekri’nin başından geçen ilginç bir diyaloğu şöyle aktarır:
“[Yahya b. Hakem el-Bekri] dinsizlerin ülkesine gittiğinde neredeyse ellisindeydi ve saçları griye çalmıştı. Güçlüydü, vücudu düzgündü ve dış görünüşü yakışıklıydı. Adı Nud olan Kralın eşi bir gün ona yaşını sordu ve o şakacıktan ‘Yirmi!’ dedi. Kraliçe tercümana ‘Yirmi yaşında nasıl saçları gri olur?’ dedi. Yahya da tercümana “Neden şaşırdı ki? Hiç daha evvel gri saçlı bir kısrak görmemiş mi?’ dedi. Nud bu sözlere güldü ve şaşırdı.”
Sellam et-Tercüman’ın 842’de Abbasi Halifesi Vasık-Billah’ın Çin (veya İskender) Seddi hakkında bilgi edinmesi emriyle yaptığı seyahat ve İbrahim b. Yakub et-Turtuşi adlı bir Yahudi’nin 902 yılında Kurtuba halifesinin elçisi olarak Alman İmparatoru Otto’yu ziyaret edip Alman ve Slav topraklarına dair gözlemleri ile ilgili bilgiler de ilk seyahat örneklerindendir.
Süleyman et-Tacir 851/52’de gerçekleştirdiği Çin, Hindistan, Malezya gezisiyle ilgili Ahbarü’s-Sin ve’l-Hind adlı seyahatnameyi kaleme almış, Ebu Zeyd es-Sirafi ise buna bir zeyl (ek) yazmıştır.
Abbasi Halifesi Muktedir-Billah, 921 yılında İdil Bulgar Hükümdarı Almuş Han’ın İdil’deki karargahına İbn Fadlan’ın başkanlığında bir heyet göndermiş, İbn Fadlan bu yolculukta gördüklerini ilgili kitabında anlatmıştır. Fadlan’ın eseri özellikler Türkler hakkında verdiği bilgiler açısından son derece önemlidir. Eserinden Türklerin misafirperverliğine dair bir kısım:
“Türk’ün yurdundan bilmediği bir insan geçse, ona ‘Ben senin misafirinim. Develerinden, hayvanlarından, malından şu kadar ihtiyacım var’ dese Türk ona istediğini verir.”
943 yılında Ebu Dülef Misar b. Mühelhil (ö. 1000?) de bir elçilik heyeti refakatinde Ermenistan, Çin ve Türk illerini dolaşmış ve seyahatnamelerinde (Rihle ile’s-Sin ve Rihle fi vasati Asiya) Türk illeri ve insanları hakkında önemli bilgiler aktarmıştır.
Yazarın ölümünden yaklaşık yarım asır sonra Selçuklulara başkentlik yapacak Rey şehri hakkında seyahatnamesinden bazı bilgiler:
“Rey’de Razi adında çok meşhur bir bez dokunur. Bu bez oraya aittir. Onun gibisi hiçbir yerde bulunmaz, 200 karışlık bir top parçanın 10.000 dirheme satıldığını gördüm. Rey halkı cinsi bozuk, cahil fakat çok zekidir. Onlar toprağı kazmada (yer altında tünel açmada) çok usta olup, kimse onlar gibi kazamaz. Diyorlar ki: ‘Bir kişi yerin altında birkaç fersah kazabilir.’ Dicle-Fırat gibi büyük nehirlerin altında su yolları açabilirlermiş. Rey halkının yer altı yolları ve geçitleri Darbu’l-Mesel imiş. Oranın halkı kan döküp, adam öldürmede de korkusuz ve cesaretliymişler.”
Coğrafyacılar ve Coğrafya Eserleri
Muhammed b. Musa el-Harezmi’nin (ö. 850) Kitabü sureti’l-arz’ı yeryüzündeki şehirler, dağlar, göller, denizler ve ırmaklar üç kısım halinde gösterilmektedir. Kitabın cetvelleri yedi iklim sistemine göre tertiplenmiştir.
Yakubi (ö.897) el-Büldan’ını uzun süren araştırmalardan ve seyahatlerden sonra topladığı malzemeyle yazmıştır. Eser; toplanan vergiler, topografya ve istatistik bakımından da değerlidir. Üslubu açık ve sadedir. İslam Devleti’nin sınırlarının yanında Hindistan, Çin, Bizans ve Nübe hakkında da bilgiler verir. Eserinin Samarra kenti ile alakalı bölümünün başında Türklerin Abbasi hizmetlerine ilk girişleri hakkında bilgiler verir:
“Cafer el-Huşşakki bana bildirdi ve dedi ki: Halife el-Memun zamanında, el-Mutasım beni Semerkand’a Nuh b. Esed’e Türkleri satın almak için gönderdi. Her yıl ona [Türklerden] bir grup getirirdim. El-Memun zamanında ona yaklaşık 3.000 köle satın alındı. [Mutasım] halife olduğunda, kendisini dikkatlice onları aramaya verdi ve hatta Bağdat sakinlerinden bile nasıl olursa olsun köleler satın aldı.”
İbn Hurdazbih (ö.912) el-Mesalik ve’l-memlik’inde büyük yolların geçtiği yerlerden ve diğer coğrafi konulardan bahseder.
Kendisi de posta müdürlüğü yaptığı için posta idaresinin defterlerinden ve Abbasi Hilafet Sarayı’nın arşivlerinden faydalanmıştır. Kitapta yolların haritalarından başka vilayetlerin vergileri, İslamiyet’ten önceki İran tarihine ve İslam coğrafyasının dışındaki bölgelere ilişkin bilgiler verilir. Kitapta Orta Asya ve Maveraünnehir bölgesindeki Türkler hakkında önemli notlar bulunur.
“Nûşecânu’l-A’lâ’dan sonra Toguzguz hakanının şehrine varılır. Toguzguz hakanının şehri yürüyerek 3 aylık bir mesafedir. Burası büyük yerleşim yerlerinden ve halk olarak Türklerden oluşmaktadır. İçlerinde Mecûsiler bulunmakta ve bunlar ateşe tapmaktadır. Ayrıca içlerinde zındıklar da vardır. Hükümdarları demirden on iki kapısı bulunan büyük bir şehirde oturmaktadır. Bu şehrin halkı da zındıklardan oluşmaktadır. Buranın sağ tarafı Kîmâk, ön tarafı ise Çin bölgesidir ve 300 fersahlık bir mesafededir.”
İbn Havkal (ö. 988) hem tacir hem de coğrafyacıdır.
945 yılında ticaret yapmak ve coğrafi bilgi toplamak için Bağdat’tan ayrılmıştır. 977’ye kadar İslam dünyasının her tarafını dolaşmıştır. “Suret el-Arz” adlı eseri Arap coğrafya edebiyatının zirvesini temsil eder. Kitabına yer ve yeryüzünün fiziki coğrafyası hakkında bir girişle başlar ve bundan sonra bölgeleri anlatmaya başlar. Coğrafi bilgilerin yanında şehirlerdeki hayata, önemli binalara, madenlere, ticarete, tarıma, sanatlara vs. önemli yer verir. Eserinden X. yüzyıldaki İslam dünyasını ve kültürünü ayrıntılı bir şekilde öğrenmekteyiz. Hazar ve Maveraünnehir bölgesindeki Türkler hakkında önemli bilgiler verir. İbn Havkal, “Suret el-Arz” eserinde günümüzde mevcut olmayan ve Dünya’nın 7 Harikası’ndan birisi olan İskenderiye Feneri’ni ise şu şekilde anlatır:
“[İskenderiye’de] kurşunla birbirine yapıştırılmış taşlarla yapılmış meşhur Fener var. Bu fenere benzer onun şeklinde yeryüzünde başka bir fener yoktur. Bu fener büyük bir hükümdarın muhteşem saltanatını gösterir. Akıl, rey sahipleri, avam, havas yeryüzünde herkes bu fenere dair haberleri bilir. Herkes bu fenerin astronomik gözlemler yapmak için inşa edildiğinde, yapının astronomiye dair bilgileri, feleğin haline dair haberleri öğrenmek için kullanıldığında birleşir. Fezasının, ufkunun genişliği, sahrasının az buharlı olması sayesinde bunu yapana, ondan sonra gelenlere bu bilgiler nasip olmuştur. Her sahanın serabı bulunur, bu sahanın serabı yoktur. Fenerin yüksekliği 300 ziradan fazlaydı (150 m. civarı). Zamanla tepesindeki kubbe çöktü, muhal gören ahmakların, bazı yazılı kitapların iddiasının aksine bu fener Akdeniz’e girmek isteyen yük ve savaş gemilerini gözetlemek için yapılmıştır. Bazıları bu feneri ve iki piramidi yapanın aynı kişi olduğunu sanırlar. Diğerleri başka şeyler naklederler.”
Makdisi (ö. 991 sonrası), “Ahsenü’t-tekasim“inde öncelikle kendisinden önce coğrafya konusunda eser yazanlardan bahseder, değerlendirmeler yapar.
İbn Havkal’ın eserindeki bilgileri ileriye taşımıştır. Yedi iklim üzerine düzenlediği eserinde fiziki, ekonomik, politik ve sosyal coğrafyayı yazmıştır. Haritalarda İslam dünyasına önem verdi. Türkmen kelimesini ilk kullanan coğrafyacı da odur. Makdisi’nin eserinden Hazarlar ve Bulgarlar’a dair bazı bilgiler:
“Etil, Hazar denizine uzanan bir nehrin üzerinde kurulmuş büyük bir kasabadır (merkezdir). Bu nehre de Etil denir. Şehir bu nehre nisbette Etil adını almıştır. Nehrin denizle bitiştiği yerdedir. Şehrin etrafında ve içinde ağaçlar vardır. Burada Müslümanlar çoktur. Hükümdarları Yahudi idi. Onun kendine has merasimleri, Müslüman, Yahudi, Hıristiyan ve putperest kadıları (hakimleri) vardı. (…) Etil büyük bir şehir olup etrafında sur vardır. Şehrin evleri dağınık olup Cürcan kadar veya daha büyüktür. Evleri çadırlardan, ahşap yapılardan, keçe çadırlardan, harkahlardan meydana gelmiştir. Pek azı kerpiçtendir. Hükümdarın sarayı tuğladan olup dört kapısı vardır. Biri nehir tarafına açılır. Buradan gemilere geçilir. Diğeri kırlara açılır. Bu kırlar sert ve kuraktır. Orada yiyecek ve meyve bulunmaz. Onların ekmekleri el-esir (pirinç), katıkları balıktır.”
Mesudi’nin (ö.956) eserleri tarih-coğrafya karışımıdır.
Genç yaşında uzun bir seyahatlere çıkmaya başlamıştır: Irak, Suriye, Doğu Afrika, İran, Hindistan, Uzakdoğu, Hazar Denizi’nin güneyi vs. İslam Devleti’ni çevreleyen topraklar hakkında kıymetli bilgiler vermiştir. Ancak anlatısı biraz düzensizdir, konudan konuya geçer. “Müruc el-zeheb” adlı eseri başta Türkler olmak üzere milletlerin tarih ve coğrafyasına ilişkindir. Mesela Endülüs’e yapılan bir Viking saldırısı hakkında bilgi verir ki yazar onları Rus olarak adlandırır:
“300 [912] yılından önce Endülüs’e içinde binlerce insan bulunan gemiler geldi ve sahillere saldırdı. Endülüs halkının iddiasına göre bunlar her iki yüz yılda bir bu denizden aniden gelen Mecusi bir halkmış ve oraya üzerinde bakır fener kulesi bulunan körfezden değil, Okyanus denizinin karşısındaki bir körfezden gelirlermiş.”
Yararlanılan Eserler
GORDON, Matthew S. & Chase F. Robinson (vd.), The Works of Ibn Wadih al-Ya’qubi, Vol. I, Brill, Leiden 2018.
GUTAS, Dimitri, Yunanca Düşünce Arapça Kültür: Bağdat’ta Yunanca-Arapça Çeviri Hareketi ve Erken Abbasi Toplumu, çev. Lütfü Şimşek, Kitap Yayınevi, İstanbul, Temmuz 2003.
EBU DÜLEF, İran Seyahatnamesi: 10. Yüzyılda Kafkasya’dan Fars Körfezi’ne Yolculuk (953-955), tercüme ve notlar: Serdar Gündoğdu, Kronik Kitap, İstanbul 2017.
HERMES, F. Nizar, “The Moor’s First Sight: An Arab Poet in a Ninth-Century Viking Court”, Historic Engagements with Occidental Cultures, Religions, Powers, ed. Anne R. Richards ve Iraj Omidvar, Palgrave Macmillan, New York, Ekim 2014, ss. 62-63.
İBN HAVKAL, 10. Asırda İslâm Coğrafyası, trc. Ramazan Şeşen, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, Eylül 2017.
İBN HURDAZBİH, Yollar ve Ülkeler Kitabı, çev. Murat Ağarı, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2008.
MESUDÎ, Murûc Ez-Zeheb (Altın Bozkırlar), çev. D.Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul 2004.
ŞEŞEN, Ramazan, İbn Fadlan Seyahatnamesi ve Ekleri, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, Şubat 2010.
ŞEŞEN, Ramazan, İslâm Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2001.
ŞEŞEN, Ramazan, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, İSAR Vakfı Yayınları, İstanbul 1998.
YAZICI, Hüseyin, “Seyahatnâme”, DİA, Cilt:37, İstanbul 2009.
Yanıtla