Her devlette, hânedanda ve yönetimde, o yönetimi pekiştirici ve meşrûiyetini geçerli kılan bazı unsurlar vardır. Hükümdârlar, bu unsurlar sâyesinde kendi gücünü sağlama alırlar ve hiyerarşide kendi konumlarını belirlerler. Bu içeriğimizde, hükümdârlık için Türkiye Selçuklularında kullanılan alâmeti sizler için derledik.
1 – Taht
”Hükümdârlığın saltanat alâmetlerinden ve maddi sembollerinden birisi de tahttır. Hükümdâr cülûslarda, resmi kabul ve fevkalade merasimlerde taht üzerine otururdu. Hükümdâr olmak, ilk kez tahta oturmakla kendini göstermektedir. Tuğrul Bey, Nişabur’a geldiğinde Gazneli Sultân Mesud’un tahtına oturdu (Haziran 1038). Çağrı Bey de Dandanakan Savaşı’ndan sonra, Gazneli Mesud’un otağına gidip tahtına oturmuştu.”
Tüm bunlar, tahta oturmak eyleminin, aslında kişinin kendisini hükümdâr olarak gördüğünü ve bunu da muhâtabına gösterdiğini belirtmektedir.
2 – Sikke
”Hükümdârı hükümdâr yapan en önemli hâkimiyet alâmetlerinden biri de sikkedir. Tahta çıkan hükümdârın ilk işi, üzerinde adının, unvânının ve lâkaplarının bulunduğu para bastırmaktır. Bu şekilde hâkimiyet ve hükümranlık, başka bir yolla ilan ve ifade edilmiş oluyordu.
Öte yandan vassal hükümdârlar da aynen hutbede olduğu gibi sikkelerde de önce Abbasî halifesinin (özellikle Selçuklularda ve dönemin İslam devletlerinde), sonra sultânın, en sonda da kendi ad, unvân ve lâkaplarını belirtmek zorundaydı. Aksi davranış isyan işareti sayılırdı. Örneğin Melik Kavurt, hâkim olduğu bölgelerde sadece kendi adına hutbe okutup sikke bastırmıştı. Bu durum Kavurt’un Sultan Alp Arslan’ın itaatinden çıktığını ve isyan ettiğini göstermektedir. Bunun üzerine Alp Arslan hiç beklemeden Kavurt’un üzerine yürüdü.
Bir hükümdâr kendi adına hutbe okunmasını ve sikke basılmasını isteyerek bir diğer hükümdârı tâbi olmaya davet edebiliyordu. Sultan Melikşah, Karahanlılardan Hasan b. Süleyman’dan bunu istemişti ve Hasan b. Süleyman da bunu kabul ederek Sultan Melikşah’a tâbi olmuştu.”
3 – Hutbe
Hutbe, İslam devletlerine has bir özellik olmakla birlikte sikke ile aynı öneme sahiptir. Bilhassa özel günlerde ve Cuma günleri okunan hutbelerde sırası ile halifenin, sultânın ve eğer vassal hükümdâr varsa onun adı, unvânı ve lâkabı okunurdu. Hutbe sırasında halifeye ve sultâna övgüler yapılır, ömrünün uzun, tahtının bereketli olması için de dualar edilirdi.
Sikkede olduğu gibi hutbelerde de bağlı olunan hükümdârın adının zikredilmemesi isyan olarak görülmektedir. Sikkede olduğu gibi hutbe de bağımsızlığın en büyük göstergelerinden biridir. Ayrıca yöre halkına, hükümdârın kim olduğu ve kimin hükümdârlığı altında yaşadıkları bu yol ile gösterilirdi.
4 – Bayrak
Bayrak, ülkenin adı kadar büyük bir önem taşımaktadır. Bir ülkenin adını görmeden de bayrağına bakarak onun hangi devlete ait olduğunu anlayabiliriz.
Selçuklularda bayrak yalnızca devlete ait bir alâmet değildi. Aksine her üst düzey yöneticinin kendine has bayrağı olurdu. Bayrak, sikke ve hutbede olduğu gibi yönetimin kime ait olduğunu göstermektedir.
Ayrıca savaşlarda her komutan, ordusunu kendi bayrağı altında toplar ve tarafını belli ederek düşmana gösteriş yapardı. Düşmanı, bu bayrağın kime ait olduğunu bilirdi. Bayrağın, savaş ve barış yahut özel günlere göre değiştiği de bilinmektedir.
”Tuğrul, Çağrı Beyler ve Musa Yabgu’nun, Gazneli Mesud ile savaşırken siyah sancakları vardı (21 Haziran 1039). Abbasî Halifesi Kaim Biemrillah, Tuğrul Beyi büyük bir merasimle kabul ettiği zaman (1057), Türklerin alâmeti olan şarap renkli bayraklar vermişti.”
5 – Nevbet
”Nevbet, beş namaz vaktinde hükümdârın saray kapısı ya da saltanat çadırı; üç gündüz namazı vaktinde ise tabî hükümdârlar ve daha küçük devlet ileri gelenlerinin ikametgâhları önünde çalınırdı. Bir nevbethâne takımının; kös, davul, zurna, nakkare, ney, kevrenay ve nefirden meydana geldiği anlaşılıyor. Öte yandan sevinçli zamanlarda da nevbet çalınıyordu.”
Nevbet de diğer alâmetler gibi bağımsızlığın veyahut isyanın işaretidir. Birinin sultân olmamasına rağmen beş kez nevbet çalması, isyan ettiği anlamına gelirdi. Ayrıca nevbet için sultânın özel izni de gereklidir. Sultândan izin almadan nevbet çaldırmak da isyan anlamına gelmekte idi.
”Söz gelişi bir vassalın isyanının bastırılıp âsinin esir alınması veya öldürülmesi durumunda da nevbet vurulurdu.”
6 – Çetr
”Güneşten muhâfaza için baş üzerinde tutulan güneşlik, şemsiye ve çadır manasındadır. Bir çetr mızrak üzerinde havada küçük bir kubbe şeklinde açılmakta ve ata binmiş bulunan hükümdârların başı üzerinde tutulmaktadır. Sultân dışında çetr kullanan yöneticiler de vardı ve nevbet gibi sultânın izni doğrultusunda taşınabilirdi.
Sultan Tuğrul, Nişabur’a girdiği zaman başı üzerinde kırmızı renkli ipekli kumaştan yapılmış bir çetr taşıyordu. Ayrıca isyan eden biri de çetr taşırdı. Sultân Alp Arslan’a karşı saltanat mücadelesine girişen Kutalmış da çetr kullanmaktaydı. Aralarındaki savaş sırasında Alp Arslan’ın komutanı Sungurca hücuma geçerek Kutalmış’ın çetrini ele geçirmişti. Kutalmış’ın ordusunun bozguna uğramasının sebeplerinden biri de muhtemelen çetrinin ele geçirilmiş olmasıdır.”
7 – Çadır
Çadır; bayrak, çetr ve taht gibi alâmetlerde olduğu gibi hükümdârlığın önemli alâmetlerinden biridir. Sultânın çadırı gösterişli olurdu ve diğer tüm çadırlardan daha farklı olarak ayırt edilmesi sağlanırdı.
”Saltanat çadırlarının hazineden çıkarılıp kurulması, sefere çıkılacağı veya harekete geçileceğinin işareti idi. Kurulduktan sonra ordu, saltanat çadırının etrafında toplanırdı. Ayrıca çadırın kurulacağı yer, seferin yönünü göstermesi bakımından da önemlidir. Selçukluların Dandanakan Savaşı’nı kazandıktan sonra yaptıkları ilk iş, bir çadır kurmak olmuş ve Tuğrul Bey bu çadıra konulan tahta oturmuştur.”
8 – Tuğra
”Türkçe bir kelime olup Oğuz hakanları ve nihayet Selçuklu ve Osmanlı hükümdârlarının işaret ve yazılı alâmeti idi. Zamanla hanedânın arma ve hâkimiyet alâmeti olmuş, yalnızca emir ve fermanlarda değil sikkeler ve âbideler dahil bütün resmî evrak üzerinde yer almıştır. Hükümdâr adına vesikanın üst tarafına, besmele üzerine yazılan isim, lakaplar ve dua cümlesinden ibarettir.”
Yazılan emirnâmelerde ve kararlarda kullanılan tuğralar, o evrakın kim tarafından onaylandığını göstermektedir.
9 – Tırâz
”Hükümdâr ve seçkin şahsiyetlerin, sanatkârâne sırma işlemeler ve bilhassa kenar yazılarla süslemiş elbisesidir. Bu kenar yazılarına hükümdârın adı, lâkabı ve özel işaretleri işlenirdi. Tırâz, hükümdârlık ve saltanatın süs ve ziynetlerindendir. Hükümdârların atlastan, dibadan ve ipekten dikilmiş giyimlerini süslemek ve nakışlamak maksadıyla üzerine adlarını, lâkaplarını ve tuğralarını yazmak ve resmetmek devletlerde bir âdettir. Bunu hükümdârlığın bir ziynet ve ihtişamından sayarlar.”
Tırâz da bağımsızlığın veya isyanın sembolü sayılırdı. Üzerindeki işlemeden hükümdârın adını çıkarmak, kendini bağımsız biri olarak görmek idi.
”Mısırda hüküm süren Tolunoğullarının kurucusu Ahmet b. Tolun, Bağdat ile olan ilişkilerini kestiği zaman Abbasîlerden naib el-Muvaffak’ın ismini hutbe ve tırâzdan kaldırmıştır.”
10 – Hil’at
”Hükümdârın taltif etmek istediği birine verdiği kıymetli elbiselerdir. Sultânın kendisi bu muhteşem elbiseleri giydiği gibi şeref kazandırmak istediği vakit, başka yöneticilere de giydirir. Vilâyetlerinden birine ve devlet memûriyetlerine vali ve memur tayin ettikleri vakit dahi sultânlar bu elbiseleri giydirirler. Yani tırâz bir kimseye verildiği zaman hil’at adını alırdı. Ayrıca hil’at sadece bir elbisede ibaret olmayıp memûriyetin mâhiyet ve önemine göre başka maddî unsurlardan da oluşurdu.”
İçerikte kullanılan eser: Erdoğan Merçil, Selçuklular’da Hükümdarlık Alâmetleri, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2007.
Yanıtla