Türkiye Selçuklu Devrinde Ticaret: 2. Bölüm


Bu yazı Hakan Bozdemir tarafından hazırlanmıştır.

Türkiye Selçuklu devrindeki ticarî faaliyetlere dair daha önce giriş mahiyetinde bir yazı hazırlamış ve bir sonraki çalışmamızda ticarî bağlamdaki antlaşmalara, alım-satım yapılan ürünlere, yaşanan ticarî problemlere ve sair konulara daha etraflıca temas edeceğimizi belirtmiştik. Bahsi geçen bir önceki yazımızı buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.

Türkiye Selçuklu Devleti’nin kuruluşuyla beraber Anadolu pek çok yönden değişime uğramıştır. Türklerin hakimiyet kurmasından evvel bu coğrafya, Doğu Roma’nın Araplar ve Sasanîler ile yoğun mücadelelerine sahne olmuştur. Uzun süre devam eden bu mücadeleler Anadolu coğrafyasının ekonomik olarak gerilemesine sebep olmuştur. Ticaretin büyük bir bölümüne sahne olan Akdeniz’in de Müslümanların elinde bulunması, Anadolu’nun bu alanda da kapsam dışında kalmasına neden oluyordu. Ayrıca Doğu Romalı valilerin başına buyruk faaliyetleri, yerli halkı ileri derecede memnuniyetsizliğin eşiğine getiriyordu.

Yukarıda belirtmiş olduğumuz etkenleri ve Türkiye Selçuklu Devleti’nin kuruluşunun akabindeki Anadolu yapısını değerlendirdiğimizde gözle görünür bir değişim ortaya çıkmaktadır. Gerek iktisadî gerekse kültürel anlamda bir kalkınma söz konusudur. Çalışmamızın konusu gereğince bu kalkınma ortamındaki ticarî faaliyetleri incelemeye devam edeceğiz.

Selçuklu Türklerinin, Malazgirt Savaşı ile başlayan Anadolu’daki yerleşme serüveninde, Miryokefalon Savaşı’na kadarki süreçte ticarî faaliyetlere dair önemli bir atılım yapılamamıştır. Bunun en önemli sebebi, özellikle Haçlı Seferleri neticesinde bu coğrafyanın aşırı şiddete maruz kalmasıdır. Daha önceki yazımızda da temas ettiğimiz üzere, belirli şehirlerin Türkiye Selçuklularının eline geçmesi son derece önemlidir.

Süleyman Şah’ın 1084 yılında Antakya gibi ticarî bir mevkiyi ele geçirmesi, konumuz bağlamında yapılan ilk atılımlardan biri olarak değerlendirilmektedir.

Avrupa ve Mısır’dan gelip-giden ticaret gemilerinin uğrak noktalarından biri olan Antalya’nın, Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında, 1207 tarihinde Selçuklu hakimiyetine girmesi ile uluslararası ticaret yönünde Selçuklular çok büyük bir atılım yapmıştır. 1214 yılında ise İzzeddin Keykavus’un Sinop’u ele geçirmesi, Selçukluların Karadeniz’de de söz sahibi olmalarını sağladı. Karadeniz’de Suğdak, Akdeniz’de ise Alanya gibi mevkiler de yine Selçukluların eline geçen önemli şehirlerdir.

Türkiye Selçuklu sultanları, fethettikleri şehirleri yalnızca güvence altına almakla kalmıyor, ticarî üstünlüğü bulunan mevkilere, sermayesi sağlam tüccarları yerleştirerek buraların kalkınmasına sebep oluyorlardı.

Türkiye Selçuklu Devleti, iktisadî bağlamda kalkınmanın bu coğrafyada ticaretten geçtiğinin farkındaydı. Bu sebepten dolayı, özellikle denizlerde üstünlüğü bulunan devletlerle antlaşmalar yapılmasının zaruri bir şart olduğunu da biliyordu. Tarihi boyunca önemli bir üs konumunda bulunan Kıbrıs, bu noktada her daim birincil bir rol üstlenmiştir. 1207 tarihinde Gıyaseddin Keyhüsrev’in Antalya’yı fethinden hemen sonra Kıbrıs Krallığı ile dostluk antlaşması yapılmıştır. Onun ölümünü takiben Türkiye Selçuklu tahtına geçen oğlu İzzeddin Keykavus da bu bağlamda hareket etmiş hatta Kıbrıs Kralı Hugues’e bir mektup göndermiştir. 1214 ile 1216 yılları arasında 5 farklı mektuplaşma gerçekleşmiştir.

Yukarıda bahsi geçen mektuplaşmaların içerikleriyle alakalı malumatımız bulunmaktadır. Her iki tarafın tüccarları da birbirlerinin ülkelerinde serbestçe ticaret yapabileceklerdir. İki taraf arasında yapılan anlaşmaların genel mahiyeti ticarî ilişkilere dayanmaktadır. Bir tüccar kendi ülkesinde değil de antlaşma dahilindeki bir sınır içerisinde ölürse, onun mallarına el konulmayıp varislerine verileceği yönünde bir hüküm vardır. İki taraf arasında yapılacak olan ticarette, karşılıklı olarak %2 ilâ %3 arasında bir gümrük vergisinin ödeneceği hususu da mektuplarda yer almıştır.

Anadolu’da Selçuklu hakimiyetin bulunduğu süreçten, ticarî bağlamda en fazla yarar sağlayan unsurlar İtalyan şehir devletleri olmuştur.

Bu devletler, Avrupa’nın (ayrı bir tartışma konusu olarak) dinî bir hareket olarak ortaya sunduğu Haçlı Seferleri’nde dahi kendi ticarî faydaları doğrultusunda hareket etmişlerdir. Venedikliler, Cenevizliler ve Pisalılar, daha önce Doğu Roma ile yapmış oldukları antlaşmaları ve bu doğrultuda edindikleri ticarî imtiyazları, bu kez Türkiye Selçuklularından istemekteydiler. Her ne kadar Doğu Roma’nın bu unsurlara tanıdığı imtiyazlar, onlardan siyasî olarak destek almak için olsa da, zaman zaman bu unsurların Doğu Roma şehirlerini yağmaladıkları dahi görülmüştür. 1204 yılında gerçekleşen Dördüncü Haçlı Seferinde, Ayasofya Kilisesi’nin yağmalanmasına varan kişisel istekleri, onların ne denli bir uğurda hareket ettiklerini çok net ortaya koymaktadır. Esasında Türkiye Selçuklularından istediklerini de aldıklarını görmekteyiz; önce Gıyaseddin Keyhüsrev, akabinde oğlu İzzeddin Keykavus devirlerinde kendilerine çeşitli ticarî imtiyazlar verilmiştir.

1220 tarihinde, Türkiye Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad ile Venedikliler arasında imzalanan antlaşma son derece önemlidir.

Bu antlaşmanın özünde de iki taraf için serbestçe ticaret yapma hakkı ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar bahsi geçen hak iki tarafa da tanınmış olsa da, Selçukluların Venedikliler’e ait herhangi bir mevkiye ulaşıp ticaret yaptıklarına dair bir iz bulunmamaktadır. Yapılan antlaşma dahilinde ortaya çıkan bir diğer durum ise Selçuklu topraklarında ortaya çıkan Venedikliler’e ait bir sorunda, davalara yine Venedik yöneticilerinden oluşturulan bir komisyonun bakacak olmasıdır. Bu kişiler yalnızca Venediklilerin değil sair Latin unsurlarının davalarına da bakacaktır. Selçukluların, Venediklilere ait topraklarda benzer bir durumla karşılaşması durumunu nitelendiren ayrı bir bilgi söz konusu değildir. Bu duruma sebep olarak, Selçukluların Venedikliler’e ait topraklarda faaliyette bulunmamış olması gösterilmektedir. Eğer Venedikliler Selçuklu topraklarında bir kusurda bulunurlar ve yerli halk bundan zarar görürse, zararın yine Venedikliler tarafından karşılanması bahsi geçen antlaşma kapsamında yer almaktadır.

Türkiye Selçuklu Devleti, yapmış olduğu ticarî antlaşmaları yanlızca Venedikliler ile de sınırlı tutmamıştır.

1236 yılında Provenslilerin, 1237 yılında ise Cenevizlilerin Antalya’da ticarî faaliyetlerde bulunduğunu bilmekteyiz. Selçuklular, yapmış oldukları ticarî antlaşmaları siyasî arenada da kullanmayı bilmişlerdir. Daha önce bahsettiğimiz Dördüncü Haçlı Seferi neticesinde İstanbul’da Latin hakimiyeti başlamış ve bu hakimiyetin oluşmasında önemli pay sahibi olan Venedikliler güçlü bir pozisyona gelmiştir. Bu ortamda Türkiye Selçukluları, Venediklilere yakın durarak ve çeşitli imtiyazlar vererek Doğu Roma’ya karşı üstün bir pozisyonda kalmıştır.

Ticaretin bir ülkede olumlu anlamda şekillenebilmesi için ticaret yollarının ve buna bağlı olarak tüccarların emniyette bulunması zaruri bir şarttır. Daha önce hazırlamış olduğumuz yazıda bu konuya temas etmiş ve ticaret yollarının genel olarak hangi güzergâhlardan ibaret olduğu noktasında bilgi vermiştik. Buradan itibaren Türkiye Selçuklu ülkesinde hangi ürünler üzerinden ticaret yapıldığına temas etmeye çalışacağız.

Ticarette pay sahibi olan ürünleri incelediğimizde geniş bir liste ile karşılaşmaktayız.

Bu listede tarım ve hayvancılığa ait ürünler olabildiği gibi, sanayi ürünleri de mevcuttur. Ayrıca doğal madenler üzerinden de ticaretin yapıldığı göze çarpmaktadır. Sözünü ettiğimiz bu ürünlere daha yakından baktığımızda, örneğin üretilen buğdayın Suriye, Kıbrıs ve Rodos’a, Kütahya pirinci, susam ve nohutun Antalya ve Alanya limanları vasıtasıyla yine Kıbrıs ve Avrupa’ya ihraç edildiği görülmektedir.

Anadolu’nun meyve bahçeleri ile sarılı olduğu, buraya gelen her seyyahın dilinden duyulmuş bir gerçektir. Konya ve Antalya’da yetişen ve Kamereddin adıyla ün kazanan bir tür kayısının Mısır, Şam ve Irak’a gönderildiği biliniyor. Ayrıca Anadolu’nun sair şehirlerinden yetiştirilen üzüm, sirke, armut, kavun ve incir gibi ürünler de ticaret limanları vasıtasıyla çeşitli ülkelere gönderilmekteydi.

Türkiye Selçuklularında at yetiştiriciliğin çok önemli bir konumda bulunduğu çeşitli kaynaklar tarafından bize iletilmektedir.

Bahsi geçen zaman diliminde Kırşehir, Kastamonu, Kütahya, Karaman, Eskişehir, Ankara, Amasya ve Konya gibi Anadolu’nun sair şehirlerinde bulunan at çiftlikleri bunun en güzel örneğidir. El-Ömerî’nin aktardığı bilgiye göre Türklerin yetiştirmiş olduğu atlar, farklı atlar tarafından geçilemez ve bu atların şecereleri dahi belli olmakla beraber fiyatları da çok pahalıydı. Yetiştirilen bu atların Şam, Irak, İran ve Mısır gibi coğrafyalara ihraç edildiği bilinmektedir.

Ülkede hayvancılık önemli bir konumda bulunuyor ve yalnızca at değil, bunun yanında koyun ve keçi de bol miktarda üretiliyordu. Sayıları bir hayli olmalarından dolayı bunların fiyatları atlara nazaran daha uygun ve ucuz oluyordu. Bahsi geçen bu diğer hayvanların da İran, Irak, Şam, Doğu Roma ve Trabzon Rum Devleti’ne ihraç edildiği bilinmektedir.

Kastamonu bölgesinde yetiştirilen avcı kuşlardan doğan ve şahinin Suriye, Mısır, Irak, İran ve Türkistan coğrafyasına ihraç edildiği yine karşımıza çıkmaktadır. Van Gölü’nde tutulan balıkların tuzlanarak Musul, Irak, Suriye, Horosan, Belh ve Hindistan’a kadar gönderildiği ayrıca bilinen bir durumdur.

Türkiye Selçuklu ülkesinde üretilen sanayi ürünleri de ticaretten önemli ölçüde pay sahibi olan bir alanı teşkil etmektedir.

Özellikle Aksaray, Antalya, Erzurum ve Uşak’ta üretilip “Türkmen Halısı” olarak nam salan halıların Şam, Mısır, Irak, Hindistan, Çin, Tibet ve başta Londra ile Paris olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerine ihraç edildikleri bilinmektedir.

Pamuk ve ipekten yapılan kumaşların, ülkenin bir çok şehrinde üretilen derinin, çini ve hatta kitap ciltlerinin dahi kaliteli bir şekilde Türkiye Selçuklularında üretildiğini ve ticaretinin yapıldığını görmekteyiz.

Türkiye Selçuklu Devleti’nde doğal madenlere verilen önem de üst düzeydeydi. Sivas, Elazığ ve Ermenek’ten çıkarılan demir madeni Mısır’a ihraç ediliyordu. Diyarbakır, Kastamonu ve Erzincan’dan çıkarılan bakırın Musul ve Şam’a gönderildiği, ayrıca Erzincan’dan çıkarılan bakır ile şamdanların üretildiği bilinmektedir. Avrupalıların boya sanayisinde kullandıkları şapın büyük bir bölümünün Şebinkarahisar’dan temin edildiği görülmektedir. Bu şap özellikle Marsilya, Ceneviz ve Venedik’e ihraç edilmekteydi.

Gümüşhane, Bayburt, Kütahya ve Amasya şehirlerinde gümüş maden ocakları bulunuyor ve buralar sık sık tüccarlar tarafından uğrak noktası belleniyordu. Mancınıklarda ateşli bir silah olarak kullanılması sebebiyle tercih edilen neft ve katranın, Erzurum ve Antalya’da temin edildiği, daha sonra da Mısır ve Avrupa pazarlarına ihraç edildiği görülmektedir.

Dönem itibariyle önemli ölçüde ilgi gösterilen diğer bir alan ise köle ticaretiydi.

Savaşlarda ele geçirilen esirlerin köle olarak satılması ya da alınması sık sık karşılaşılan bir durumdu. Sivas’ın bu bağlamda merkezî bir konumda bulunduğunu hatta Memlûk Devleti ordusunun burada satın alınan kölelerden müteşekkil olduğunu biliyoruz.

İhracatın yanı sıra Türkiye Selçuklularının da ithal etmek üzere Anadolu’ya getirttiği bazı mallar bulunmaktaydı. Örneğin, İtalyan şehir devletleri tarafından üretilen camların ithal edildiğini biliyoruz. Mısır’da, Yemen’de ve Hindistan’da üretilen çeşitli kumaşlar, dönem itibariyle meşhur olduğu bilinen Rus keteni ve Çin ipeği ayrıca Anadolu’ya ithal edilen ürünlerdi. Gürcistan ve Şiraz’da üretilmiş perdelerin, Anadolu’daki evlerde boy gösterdiği yine bilinen bir bilgidir.

Tıbbî alanda neşter ve sair ürünlerin üretimi için kulanılan demir, Hindistan coğrafyasından getirtilmekteydi. Çeşitli gümüş eşyalarla beraber, kalay ve kurşun Avrupa’dan ithal ediliyordu.

En önemli tüketim maddelerinden biri olan şeker; Şam, Mısır ve Kıbrıs’tan satın alınıyordu.

Hindistan’dan temin edilen sirkenin yanında yine buradan tıbbî alanda kullanılmak üzere çeşitli bitkiler de ithal ediliyordu. Mısır ise türlü baharat çeşitlerinin Anadolu’ya aktığı bir mevki özelliğine sahipti.

Türkiye Selçuklu devrinde yapılan ticareti şekillendiren ürünlerin büyük bir kısmını aktarmış olduk. Temas ettiğimiz etkenleri genel bir şekilde gözlemlersek, gerçekten de önemli bir ticaret ağının oluştuğunu görebiliyoruz. Kuzeyde Kıpçak coğrafyası ve Rusların yaşadığı yerlerden, güneyde Mısır, Suriye, Irak, İran ve Hindistan’a kadar uzanan bir ağ görüyoruz. Doğu-Batı doğrultusunda Avrupa’dan Çin’e kadarki coğrafyada Türkiye Selçuklularının ticarette etkin oldukları karşımıza çıkmaktadır. Böylesine geniş bir coğrafyada söz sahibi olan ve adından bahsettiren bir devletin, ne gibi ticarî faaliyetlerde bulunduğu ve bahsi geçen bu faaliyetlerdeki konumlarının ne olduğu konusuna temas etmenin önemli olduğunu düşünmekteyiz. Yazımızı da bu önemli etkenin etrafında hazırlamaya çalıştık.

Kaynakça

Akdağ, Mustafa, Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi, C.1, Tekin Yayınevi, 1979.

Cahen, Claude, Haçlı Seferleri Zamanında Doğu ve Batı, Çev. Mustafa Daş, Yeditepe Yayınevi, 2016.

Eskikurt, Adnan, “Ortaçağ Anadolu Ticaret Yolları’’, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.33, Güz 2014, ss.15-40.

İbn Bibi, Selçukname, Çev. M. Halil Yinanç, Kitapevi Yayınları.

Güçlüay, Sezgin, “Anadolu Selçuklu Devleti’nin Ticaret Politikası” , Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Y.2002, ss.551-566.

Güngörmez, Zeynep, “XI. ve XIII. Yüzyıllarda Doğu Akdeniz’de  Ticaret”, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Kahramanmaraş, 2014.

Kaya, Mustafa, “XII. ve XIII. Yüzyılda Türkiye Selçuklu Devleti’nde Dış Ticaret”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya, 2004.

Kayaoğlu, İsmet, “Anadolu Selçukluları Devrinde Ticarî Hayat’’, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.1, C.24, Y.1981, ss.359-373.

Kerimüddin Mahmud-i Aksarayî, Müsâmeretü’l-Ahbar, Çev. Mürsel Öztürk, TTK, 2000.

Koca, Salim, “Türkiye Selçuklu Hükümdarlarının Temel İç Ve Dış Politikaları Ve Bu Politikalardan Güttükleri Amaçlar”, Selçuklu Medeniyeti Araştırmaları Dergisi, S.1, Y.2016, ss. 9-39.

Koca, Salim, “Türkiye Selçuklu Sultanlarının İzledikleri Ekonomik Politikalar” , Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Y.2002, ss.519-534.

Polat, M. Said, “Anadolu Selçuklularında Ticarî Hayat’’, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1992.

Polat, M. Said, “Selçuklu Türkiye’sinde Ticaret” , Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Y.2002, ss.567-584.

Şihabeddin B. Fazlullah el-Ömeri, Türkler Hakkında Gördüklerim ve Duyduklarım (Mesaliku’l Ebsar), Çev. Ahsen Batur, Selenge Yayınevi, 2014.

Tezcan, Mehmet, “Türk-Moğol Hâkimiyeti Döneminde Karadeniz’de Ticaret’’, Tarih İncelemeleri Dergisi, S.1, C.24, Temmuz 2009, ss.151-194.

Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Yayınları, 2016.