İsyan, tarihte kurulmuş çoğu devletin bir gerçeğidir. Bazı devletler, sahip oldukları kültür neticesinde isyan ile karşılaşmaya daha fazla yatkın olmuştur. Türkistan’dan kopup, ikinci bir devletin temellerini atan Selçuklu Hanedanı da bu durumdan nasibini alan hanedanlardandır.
1040’ta, Gazneliler ile gerçekleştirdikleri Dandanakan Muharebesi’nden zaferle ayrılmayı başaran Selçuklular, bu zaferle birlikte hanedanlaşma ve yeni devletin temellerini atma yoluna gitmişlerdir.
Büyük zorluklarla, yaklaşık yarım asırlık bir süreçte bu noktaya ulaşmayı başaran Selçuklu ailesinin reisleri, bütün bu çabaların boşa çıkmaması adına birlikte kalmak için çok dikkatli hareket edip, kararlarını ona göre aldılar. Kazandıkları zaferden sonra, yaklaşık bir ay içerisinde Merv’de büyük bir kurultay toplayan Selçuklular; Tuğrul Bey’i sultan ilan etmiş, yeni fetih politikalarını belirlemiş ve ülke topraklarının yönetimini birbirleri arasında paylaşmışlardır.
Yapılan paylaşıma göre; Çağrı Bey’e melik unvanıyla Merv merkez olmak üzere Horasan’ın doğusu, Musa Yabgu’ya ise Herat’tan itibaren Afganistan yönünde ele geçirilmesi kararlaştırılan topraklar verildi. Kalan hanedan üyelerine ise, bu üç liderden birine bağlı kalmaları şartıyla bazı topraklar verildi. Çağrı Bey’in oğlu Kara Arslan (Kavurd) Bey, Kirman’a tayin edilirken, diğer oğlu Alp Sungur Yakuti ise, İbrahim Yınal ile birlikte doğrudan Tuğrul Bey’in hizmetine verildiler.
Selçuklular’ın yönetim anlayışında, devletin bu ilk dönemine (Alp Arslan’a kadar sürecek olan) özel bir durum vardır. Tuğrul Bey sultan ilan edilmiş olsa bile, Çağrı Bey ve Musa Yabgu’ya; kendi adlarına hutbe okutmak, para bastırmak ve kendilerine has adamlar tâbi edinmek gibi alışılagelen geleneğin ötesinde çok geniş haklar verildi. Buna göre, Tuğrul Bey çok az bir yetki farkıyla sultan ilan edinmiş bulunuyordu. Gösterdikleri hizmetin karşılığı olarak verilen bu yetkiler, üç liderin hayatıyla sınırlı kalmış ve Alp Arslan tahta oturduğunda merkeziyetçi bir yapı benimseyerek yetkileri tek elde toplamıştır.
Türkistan Türkleri’nin, İslam’ı kabul etmeden önceki dönemde devletin yıkıma uğramasına sebep olan birtakım yönetimsel gelenekleri vardı.
Arkasında binlerce insan gücü olan boy beyleri, yönetim düzenini bozabilecek bir ağırlığa sahipti. Bunun yanında, Tanrı’nın Türk hükümdarına ve onun kanını taşıyan hanedan mensuplarına verdiğine inanılan yönetim hakkı (Kut), hanedan üyelerinin taht için isyan etmesini kolaylaştırıyordu. Nitekim Selçuklu ailesi de bu durumdan nasibini almıştır. Dandanakan Muharebesi’nden sonra Çağrı Bey ve Musa Yabgu’ya geniş yetkiler verilmesi, sonraki çatışmalara da zemin hazırlamıştır.
İbrahim Yınal, Tuğrul Bey’in üvey kardeşidir. Selçuklular’ın kuruluş sürecinde ve sonrasında fazlaca hizmetleri olmuş, Merv’deki kurultaydan sonra da Tuğrul Bey’in hizmetine verilmiştir. Nişabur ve Rey gibi devletin başlıca şehirlerini fethetmesinin yanında, Irak-ı Acem bölgesini ele geçirmiş ve Doğu Roma destekli Gürcü komutan Liparit’e karşı meşhur Pasinler Muharebesi’nden zaferle ayrılmıştır. Bunun yanında, Tuğrul Bey döneminde Anadolu’ya düzenlenen Türkmen akınlarını da idare etmiştir. Tüm bu gelişmeler, İbrahim Yınal’ın, devletin en güçlü simalarından birisi haline gelmesine sebep olmuştur.
İbrahim Yınal’ın İlk İsyanı
Hem Türk geleneğine göre, hem de Merv’deki kurultayda alınan kararlara göre, İbrahim Yınal tarafından fethedilen topraklar kendisinde kalmalıydı ancak Tuğrul Bey, kendi hakimiyet sahasında merkeziyetçi bir yapı oluşturmak istediğinden olsa gerek, İbrahim Yınal’a idare etmesi için hakimiyet sahası değil, ikta vermekle yetinmiştir. Çağrı Bey, Musa Yabgu ve Kara Arslan (Kavurd) Bey’e tanınan hakların aksine kendisine bu şekilde davranılması ve toprak isteklerinin geri çevrilmesi, İbrahim Yınal’ın içinde ister-istemez bir isyan ateşi körüklüyordu.
Doğu Roma İmparatoru IX. Konstantin Monomakos; Türkler’in, Doğu Roma sınırına dayanması üzerine Gürcü prensi Liparit komutasındaki büyük bir orduyu doğu sınırına gönderdi. Aynı dönemde İbrahim Yınal da, yurt istemek için Nişabur’da kendisine gelen Oğuzlar’ı, Anadolu’ya yönlendirmiş ve verdiği söze uygun olarak arkalarından harekete geçmiştir. Türkmenler, İbrahim Yınal’ın yönlendirmesiyle Doğu Anadolu’ya yayılmaya başlamıştır. Bu sırada Musa Yabgu’nun oğlu Hasan da emrindeki kuvvetlerle Van Gölü havzasına inmiş fakat burada Bizans askerlerinin pususuna düşüp şehit olmuştur. Bu olayın ardından Tuğrul Bey, İbrahim Yınal ve ve Kutalmış emrindeki kuvvetleri Doğu Roma’ya karşı savaşla görevlendirmiştir. 1048 yılında Pasinler yakınında meydana gelen savaşta Türk ordusu büyük bir galibiyet kazanarak, Gürcü prensi Liparit ile birlikte çok sayıda esir ve ganimet ele geçirmiştir.
İbrahim Yınal, kendisine toprak verilmemesinden duyulan rahatsızlığı ilk olarak Pasinler Zaferi’nin ardından dile getirmiştir.
Tuğrul Bey’in kendisine vermek istediği maddi karşılığı kabul etmemiş, isyana kalkışmıştır. 1050 yılında Hemedan önünde meydana gelen savaşta İbrahim Yınal yenilmiş ve Sarmac Kalesi’ne çekilmek zorunda kalmıştır ancak burada da Tuğrul Bey karşısında tutunamamış ve teslim olmuştur. Bunun ardından Tuğrul Bey, kardeşi İbrahim Yınal’ı affetmiş ve ikta olarak vereceği yere gitmek ya da yanında kalmak şeklinde iki seçenek sunmuştur. İbrahim Yınal, güven kazanmak adına Tuğrul’un yanında kalmayı tercih etmiştir.
İbrahim Yınal’ın İkinci İsyanı
Bu olaydan sonra bir süre sessizliğini koruyan İbrahim Yınal, Tuğrul Bey’in 1055 tarihindeki Bağdat seferinde yeniden sahneye çıkmış ve toprak konusundaki rahatsızlığını tekrardan belirtmeye başlamıştır. Başta Halife olmak üzere birçok kimsenin araya girmesi ya da Tuğrul Bey’in onu Musul valiliğine ataması, İbrahim Yınal’ın isyanını geciktirmiş ancak önleyememiştir. Tuğrul Bey, Nusaybin üzerine yürüdüğü sırada kardeşi İbrahim Yınal’ın (Fatımi desteği ile) tekrar isyan ettiği haberini almış ve yolunu değiştirmek zorunda kalmıştır. Eşi Altuncan Hatun, veziri Kündüri ve ordusunun bir kısmını Bağdat’a göndererek kardeşini elindeki az miktarda kuvvet ile takibe koyulmuştur. (Kasım/Aralık 1058)
Doğuya doğru ilerledikçe arkasına Türkmenler’i de katan, bunun yanında yeğenleri Ahmed ile Muhammed’in de desteğini alan İbrahim Yınal, epey güçlenmişti. Kendisinden önce Hemedan’a varan kardeşi Tuğrul Bey ile savaşa tutuşan İbrahim Yınal zafer kazanmış ve Tuğrul Bey’i kaleye çekilmek zorunda bırakmıştır. Tuğrul Bey, birkaç ay boyunca burada kuşatma altında kalmıştır.
Tuğrul Bey’in mağlup olduğu ve kaleye çekildiği haberi bir süre sonra Bağdat’a ulaşınca; Vezir Kündüri ve Altuncan Hatun yardım için Hemedan’a gitme kararı almış ancak bazı kimselerin şehirde, Besasiri’nin (Şii komutan) Bağdat’a yaklaştığı duyumunu yayması üzerine Kündüri gitmekten vazgeçmiş ve anlatılanlara göre Tuğrul’un üvey oğlu (Altuncan Hatun’un öz oğlu) Enuşirvan’ı tahta çıkarmaya çabalamıştır. Vezirin bu hareketi Altuncan Hatun’u sinirlendirmiş ve Altuncan Hatun, ikisini de tutuklatmak üzere harekete geçince, vezir ve hatunun oğlu şehirden kaçmıştır. Altuncan Hatun ise Bağdat’ta bulunan Oğuzlar’ı emri altında toplayıp, ihtiyaç olan teçhizatları yağma yoluyla ele geçirdikten sonra ordunun başında Hemedan’a doğru yola çıkmıştır.
Hemedan’da bulunan Tuğrul Bey, Çağrı Bey ve oğullarından da yardım istemiştir.
Tuğrul Bey “Kardeşim bana muhâlefet ve isyân eyledi. Benim ülkemi karıştırmaya ve devletimi yabancıya vermeye niyet eder, askerimin çoğu ona tâbi, bana ise karşı oldular. Şimdi, benim oğlum iyilik edip, gelip bana yardımcı olsun ve kardeşimden öcümü alıversin. Yaşama sevincime çok keder gelip, üzülmekteyim. Senin gelmeni bekliyorum. Amcana zarar olmasından korkuyorsan, mektup vardığı gibi, bu tarafa acele ve sür’atle sefer edesin.” şeklinde bir mektup yazarak, gizli bir şekilde yeğeni Alp Arslan’a göndermiştir. Mektubu alan Alp Arslan, büyük bir ordu ile Horasan’dan yola çıkmıştır. Aynı şekilde Tuğrul Bey’in diğer yeğenleri Kara Arslan Kavurd (Kirman’dan) ve Alp Sungur Yakuti (Anadolu sınırından) de yardım için yola çıkmıştır.
Tuğrul Bey; eşi Altuncan Hatun, yeğenleri Alp Arslan, Kara Arslan ve Alp Sungur’un desteği ile birlikte kardeşi İbrahim Yınal’ı Temmuz 1059’da gerçekleşen savaşta yenilgiye uğratmıştır. Ahmed b. Mahmud, Selçuknâme isimli eserinde gerçekleşen savaşı “Hemedân sahrası kana boğulup, toz-topraktan gündüz ile gece fark olmazdı” şeklinde aktarmıştır.
İbrahim Yınal, birkaç adamıyla birlikte kaçmak istediyse de Alp Arslan tarafından yakalanarak Tuğrul Bey’in huzuruna getirilmiş ve Türk adetlerine uygun olarak kanı akıtılmadan idam edilmiştir.
Yararlanılan Kaynaklar
A.C.S. Peacock, Selçuklu Devleti’nin Kuruluşu (Çeviren: Zeynep Rona), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2016.
Ahmet b. Mahmud, Selçuknâme (hazırlayan: Prof. Dr. Erdoğan Merçil)
Ali Sevim, Biyografilerle Selçuklular Tarihi – İbnü’l Adim, Bugyetü’t-taleb fi Tarihi Haleb (Seçmeler), TTK, Ankara, 1982.
Ali Sevim, İbn Kalânisî’nin Zeylü Tarihi Dımaşk Adlı Eserinde Selçuklularla İlgili Bilgiler, Ankara, 2008.
Anadolu Üniversitesi, Büyük Selçuklu Tarihi (editör: Prof. Dr. Gülay Öğün Bezer)
Ayşe Dudu Kuşçu, Selçuklu Devlet Yönetiminde Kadının Yeri ve Altuncan Hatun Örneği.
Faruk Sümer, Tuğrul Bey, Diyanet İslam Ansiklopedisi.
İbrahim Kafesoğlu, Selçuklular ve Selçuklular Tarihi Üzerine Araştırmalar, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2014.
Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2014.
Yanıtla