Askerlik küresel ve bakidir lakin doktrinler tarihsel ve fanidir. Baba-oğul ilişkisine benzetilen bu iki askeri doktrinin içeriklerine dair bir kısa tez.
Schlieffen Planı
20. yüzyılın başları devletlerin askeri ve diplomatik müttefik arayışlarıyla geçti. Bu arayışlar ise karşılıklı ittifakları oluşturdu.
Nihayetinde oluşan bu uluslararası cepheleşme aslında Büyük Savaş’ın çıkacağının garantisiydi. Genelkurmaylar ise oluşan bu blokları dikkate alarak askeri planlar tasarlamaya başlamıştı. Bu planların arasından en meşhuru şüphesiz Schlieffen Planı idi. 1905 yılında dönemin Alman Genelkurmay Başkanı Alfred von Schlieffen‘ın oluşturduğu Schlieffen Planı esasında Alman ordusunun gerçekleştireceği iki cephede savaş senaryosuna karşı koyabilmesi adına tasarlanmıştı.
Birinci Dünya Savaşı’ndaki Ulusların Askeri Mevcudiyet Durumu
Dönemin ordularının kara gücü üç muharebe unsurundan oluşuyordu: piyade, süvari, top. Bu muharebe sınıfları da sahip oldukları donanımlar gereği kendi aralarında ayrılıyorlardı. Muharebe sınıfına mensup piyadeler birincil olarak kullandıkları silahlar ile sınıflandırılırken -piyade tüfeği, el bombası, ateş püskürtücü, makineli tüfek- süvarilerde de sınıflandırma aynı ölçütler -kargı, tüfek, kılıç- baz alınarak yapılıyordu. Top sınıfı ise savaş aracının kalibresine göre -hafif, orta, ağır- olarak sınıflara ayrılıyorlardı.
Başta Almanlar ve Fransızlar olmak üzere İttifak ve İtilaf ulusları savaş öncesi askeri durumlarından memnun değildiler. Hazırladıkları taktikler gereği daha fazla personele gereksinimleri vardı. Reichsarchiv’e göre savaş öncesi orduların mensup personellerinin sayısı şöyle idi:
*Rusya – 1.445.000 personel.
*Sırbistan – 52.000 personel.
*Fransa – 152.000’i sömürge olmak üzere 827.000 personel.
*Britanya* – 190.000’i sömürge olmak üzere 248.000 personel.
*Belçika – 48.000 personel.
*İkinci Reich – 7.000′, sömürge olmak üzere 761.000 personel.
*Avusturya-Macaristan – 478.000 personel.
Oluşan bu tablo sayesinde devletler mevcut rekabet ortamı gereği savaş başladığında seferberlik ilan ettiler. Britanyalılar ise ada ülke konumunda oldukları için kara güçlerine çok önem vermeyip barış dönemindeki hallerine bir kaç düzenleme yapmakla kaldılar, fonlarını çoğunlukla donanmaya harcadılar.
Seferberlikler sonuçlandığında orduların 1914 yılındaki mensup personellerinin sayısı Reichsarchiv söyle vermiştir:
*Rusya – 115 piyade tümeni, 36 süvari tümeni – 3.400.000 personel.
*Sırbistan – 12 piyade tümeni, 1 süvari tümeni – 247.000 personel.
*Fransa – 80 piyade tümeni, 10 süvari tümeni – 1.800.000 personel.
*Belçika – 6 piyade tümeni, 1 süvari tümeni – 117.000 personel.
*İkinci Reich – 88 piyade tümeni, 11 süvari tümeni – 2.147.000 personel.
*Avusturya-Macaristan – 50 piyade tümeni, 11 süvari tümeni – 1.338.000 personel.
Tabloyu yorumlamak gereğinde bulunursak 2.147.000 Alman personeline karşın Batı’da 2.048.000 Fransız-İngiliz personel Doğu’da ise 3.400.000 Rus personel mevcudiyetinin olduğunu görürüz. Dolayısıyla Schlieffen Planı’ndan başka Alman genelkurmayının alternatifi bulunmuyordu.
Schlieffen Planı’nın öngördüğü senaryo ise şöyleydi:
Alman ordusu ilk önce Batı’ya yaklaşık olarak 1.5 milyon personel ile yönelerek 39 günde Fransız-İngiliz hattını yaracak. Batı taarruzu sırasında ise yaklaşık 250 bin Alman personel de Doğu Prusya’ya mevzilenerek Rusları mümkün olduğunca ana karadan uzak tutmaya çalışacaktı. Fransız-İngiliz hattının düşmesiyle beraber Alman ordusu çoğunluğuyla beraber Rusya’ya yönelecekti.
Plan her ne kadar Von Schlieffen ve Ludwig von Moltke gibi Prusya ekolünden çıkma kurmayların, ”mükemmeliyetçilik” anlayışıyla yoğrulmuş bir şekilde masaya sunulmuş olsa da temelinde büyük bir kumarlar yatıyordu. Generaller Fransa’nın erkenden pes edeceğine, Almanların Doğu Cephesi’ndeki müttefiki olan Avusturya-Macaristan’ın Rus ordularına karşı hatrı sayılır bir direnç gösterebileceğine ve Balkanlarda çok zorlanmayacaklarına inanıyorlardı. Bu üç inanç da boşa çıktı.
Batı’da Schlieffen Planı’nın Fireleri
Ana karadan gelecek olan lojistik destek savaşın başlarına kıyasla beklenenin çok altındaydı. Çünkü kurmaylar siperlerin yapımına çok maliyet ayırıyordu. Fransızlar siperlerini ahşap kütüklerle beslerken Almanlar beton tahkimatlar sağlıyordu. Bu doğal bir karardı çünkü Fransız siperlerine nazaran Alman siperlerinin daha dayanıklı olması zorunluluktu. Ziya Fransızlar lojistik desteğini birkaç kilometre yakınlarındaki Paris’ten alırken Almanlar yüzlerce kilometre uzaklıktaki Berlin’den bekliyordu.
Plana göre seferberliğini yaklaşık 39 hafta gibi geç sürede tamamlayan Fransızların topraklarına Almanlar iki koldan girecekti. Yaklaşık 1.450.000 nüfuslu birinci grup olan ”çekiç” grubu Belçika üzerinden doğrudan Paris’e yürüyecek, 350.000 nüfuslu ikinci grup olan ”örs” ise Lorraine’e hücum edecekti. Böylece Fransız orduları kıskaca alınıp kısa sürede imha edilecekti.
4 Ağustos’ta başlayan harekatta Çekiç, 20’sinde Brüksel’e girebildi. 39 günde Paris’te olması gereken grup 16 günde ancak Brüksel’e girebilmişti. Alman genelkurmayı yaklaşık yüz bin kişilik Belçika ordusunun büyük çaplı bir direnç gösterebileceklerini tahmin etmemişlerdi. Britanya’nın seferi kuvvetleri de beklenilenden erken bir zamanda Fransa’nın yardıma yetişmişlerdi. Marne savaşlarından sonra Alman orduları Fransız güçlerini Paris önlerine kadar itmiş olsa da -bir bozgundan ziyade Fransızlar düzenli ricat uyguladılar- artık daha fazla ilerleyemiyordu.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Von Moltke’nin de bu firelerin yaşanmasında iki büyük strateji hatası vardı. Fransız tarafından Örs koluna gelebilecek herhangi bir karşı taarruz ihtimaline karşın Çekiç kolundaki birkaç tümeni Örse aktarmıştı. Birincil grup olan Çekiç’i zayıflatmıştı. Sonra Fransızların ricatını bir ”kaçma” olarak algılayarak -nispeten haklı sayılabilir çünkü Alman istilasına karşın Fransız hükümeti Paris’ten Bordeux’a taşınmıştı- harekatın başarılı olduğunu varsayarak Batı gruplarından altı adet kolorduyu Prusya’ya kaydırarak Almanların Batı’da güç kaybetmesine vesile olmuştu. Dolayısıyla planın öngördüğü Paris’in zaptı artık bir hayal olarak kalmıştı. Almanlar yeni topraklar almak yerine Belçika ve Kuzey Fransa’daki varlıklarını koruma telaşına girmişlerdi.
Doğu’da Schlieffen Planı’nın Fireleri
Doğu’da ise Rusya ve Sırbistan, Avusturya-Macaristan ve Reich ile mücadele ediyorlardı. Plan gereği Almanlar savunmada kalsalar da Avusturya-Macaristan orduları Sırbistan’a karşı sert taarruzlar gerçekleştiriyordu. Ruslar ise hem Doğu Prusya Seferi’ne başlayarak Almanların üstüne yürüyor hem de Sırbistan’ı Avusturya-Macaristan’a karşı savunmaya çalışıyordu.
Avusturya-Macaristan ve savaşa yeni katılan Bulgar orduları Rus ve Sırp ordularına karşı dişe dokunur bir eylem gerçekleştirememesi sebebiyle hatta yenilgiye uğramalarından dolayı Almanlardan yardım istediler ve Almanlar da bu yardıma olumlu karşılık vererek Bükreş’e kadar girdiler. Ayrıca Rusların Prusya seferlerini de başarıyla durduruyorlardı, işler Doğu’da iyi ilerliyordu ancak Alman ordusunun Bükreş’te değil Doğu Prusya’da konuşlanması gerekiyordu. Bu da planın ikinci firesi oldu.
Her ne kadar planın bir parçası olmasa da Sarıkamış Harekatı’ndaki Türklerin başarısızlığı neticesiyle Rusların Kafkasya’daki gruplarını Alman mevzilerine sürmesiyle beraber Doğu’daki savaş kızışmıştı.
1917’de gerçekleşen Bolşevik İhtilali neticesiyle Rusya’nın tarafsızlık ilan etmesi dolayısıyla Alman ordularının Moskova hayali de suya düştü. Schlieffen Planı’nın Doğu kanadı da beklenmedik siyasi sebeplerden ötürü tamamlanması imkansız hale gelmişti.
Büyük Savaş’ın Bilançosu
ABD’nin de savaşa fiilen katılmasıyla beraber Almanlar Büyük Savaş’ta askeri olarak hemen hemen hiç bir hedeflerini gerçekleştiremediler. Bu durumda Schlieffen Planı’nı inceleyenler iki görüşte ayrılıyorlar. Bir taraf planın tutarsızlığını savunurken diğer taraf planda bir sakınca olmadığını, generallerin ve kurmayların planın dışına çıktıklarını savunuyorlardı ancak görüşler ne olursa olsun başta Almanlar olmak üzere yenik ülkeler ağır bedel ödediler.
Savaşın İngiliz Savaş Bakanlığı’nın verilerine göre askeri bilançosu şöyle idi:
*Fransa – 1.398.000 ölü, 446.300 esir, 2.000.000 yaralı.
*Belçika – 38.000 ölü, 10.203 esir, 44.686 yaralı.
*Britanya – 723.000 ölü, 170.389 esir, 1.662.665 yaralı.
*Romanya – 250.000 ölü, 80.000 esir, 120.000 yaralı.
*Sırbistan – 278.000 ölü, 70.423 esir, 133.148 yaralı.
*Rusya – 1.811.000 ölü, 3.500.000 esir, 1.450.000 yaralı.
*ABD – 114.000 ölü, 4.480 esir, 205.690 yaralı.
*Bulgaristan – 88.000 ölü, 10.623 esir, 152.390 yaralı.
*İkinci Reich – 2.037.000 ölü, 617.922 esir, 4.207.028 yaralı.
*Avusturya-Macaristan – 1.100.000 ölü, 2.200.000 esir, 3.620.000 yaralı.
*Türkiye – 804.000 ölü, 250.000 esir, 400.000 yaralı.
Blitzkrieg
Schlieffen Planı’nın başarılarından ziyade verdiği fireleri ele aldık. Çünkü 1933 sonrası oluşan yeni Alman savaş ekolü planın başarılarından ziyade başarısızlıklarından ders alarak yeni bir doktrin üretme çabasındaydılar.
Helmuth Karl Bernhard von Moltke‘nin 1850’lerde geliştirdiği ancak Büyük Savaş’taki siper kültürünün yarattığı imkansızlıklar gereği dönemin genelkurmayının uygulayamadığı ”belirleyici manevra” taktiği ile 1930’lu yıllarda Heinz Guderian‘ın yeni ortaya çıkan tahrikli araçların ve panzerlerin yoğun olarak kullanılması gerektiğini savunan ”zırhlı konsept” taktiğinin birleşmesiyle Blitzkrieg doğdu.
Belirleyici manevranın ana unsuru hazırlandığı dönemin şartları yüzünden piyade idi. Piyadeler savaş esnasında ani ve kıvrak manevralarla düşmanın geri çekilme hattını sürekli meşgul ederek maruz tarafı tuzağa düşürürdü. Zırhlı konseptde ise başta panzerler olmak üzere mekanize piyadeler ve Luftwaffe’nin yeni göz bebekleri Stuka pike bombardıman uçakları kullanılırdı. Blitzkrieg esnasında Stuka’lar savaş meydanını sürekli bombalayarak gedikler açardı, birincil hedef tabii komuta merkeziydi. Dolayısıyla ağır bombardıman altında kalan düşmanın demoralize olması kaçınılmazdı. Panzerlerin öncüsü olduğu kara hücumu ise şok edici bir hızda yapılmalıydı, dolayısıyla hafif ve hareket kabiliyeti yüksek panzerler kullanılmalıydı. Sanılanın aksine Blitzkrieg’in çok karmaşık bir yapısı yoktu. Basit ve mükemmeldi.
İki taktiğin de en büyük ortak noktaları şuydu: Sürpriz manevralar uygulamak ve taarruz eden taraf olmak, dolayısıyla savaşılacak mekanı seçmek. Bu askeri doktrin yeni kurulan Üçüncü Reich’ın da siyasi politikasına -yayılmacılık ve fetih politikası- uygun olduğu için askeri cenahta benimsendi.
Blitzkrieg’in Uygulanabilirliği
Blitzkrieg’ın bir makine timsali kusursuz bir şekilde işleyebilmesi için birçok faktörün uygun olması gerekir. Ancak çoğu faktörün gerçekleşmesi Almanların elinde olmadığı için Blitzkrieg’e de bir nevi kumar denilebilir: Çevre, toprak yapısı, hava durumu.
*Almanlar tarihte panzer sınıfını ana muharip sınıf olarak kullanan ilk ulustur. Blitzkrieg gereği panzerler manevra kabiliyeti yüksek, hızlı ve çevik olmak zorundalardı. Dolayısıyla panzerlerin paletlerinin temas ettiği toprak ne çok sert olmalıydı ne de çok yumuşak. Ne çok kuru, ne çok ıslak. Toprağın yapısı panzer paletlerini çok etkiliyordu. Ve çevre de olabildiğince düzlük olmalıydı ki piyade ve panzer tümenlerinin hareket alanı o kadar genişlemeliydi. Etraf ne kadar ağaçlı ya da engebeli olursa Blitzkrieg o kadar fire verirdi.
*Bliztkrieg hava taarruzlarıyla başlar. Pike bombardıman uçakları meydanı yığınaklara tutarak düşman tahkimatına zayiat verdirirdi. Ayrıca avcı uçakları da düşmanın hava direncini kırarak Luftwaffe’nin göklerdeki hakimiyetini sağlamalıydı. Fırtına, yağmur, kar gibi uçaklara muhalefet yapabilecek her hava olayı hava hakimiyetini sekteye uğratabilirdi. Ve bu da Blitzkrieg’in uygulanabilirliğine oldukça zarar verirdi.
Ancak beşeri yollar da taktiğin uygulanabilirliğini etkiliyordu: Şehir savaşları, olası karşı taarruzlar, lojistik.
*Şehir savaşları varsa orada Blitzkrieg yok demektir. Stalingrad ise bu cümlenin en somut delilidir. Dar sokaklar ve binalar, her türlü enkaz ve moloz, hareket kabiliyetini kısıtlardı hatta yok ederdi.
*Zaman bu taktik için en önemli unsurlardan biridir. Düşmanın Alman kuvvetlerine yapabileceği karşı taarruzlar Blitzkrieg’i yavaşlatabilir hatta sekteye bile uğratabilirdi.
*Blitzkrieg’in diğer bir önemli unsuru devamlılıktır. Düşmanın üzerinde yaratılan şok asla bitmemelidir. Dolayısıyla ana karadan gelecek ve orduyu besleyecek olan lojistiğin sekteye uğramaması zorunluluğu vardır.
Polonya’da Blitzkrieg
Polonya Reich’ın ilk kurbanı oldu. Blitzkrieg ilk defa gerçek bir çatışma ortamında denenecekti. Polonya’nın tümen sayıları pek kesin olmamakla beraber seferberlik sonlandığında yaklaşık 2.000.000 personeli bulunuyordu. Tam seferberlik sonrasında Alman işgal kuvveti ise şöyle şekillenmişti:
*37 piyade tümeni, 4 motorize tümen, 3 dağ tümeni, 3 hafif tümen, 6 panzer tümeni – 1.512.000 personel.
Polonya taarruzunun planı hazırlandı.
Bu kuvvet iki ordu grubuna ayrılmıştı ve üç koldan Polonya’ya saldırdı.
*Von Bock komutasındaki Kuzey Ordular Grubu Doğu Prusya üzerinden Varşova’ya yürüyecek.
*Von Rundstedt komutasındaki Güney Ordular Grubu Slovakya üzerinden ilerleyecek. Krakow ile Varşova bağlantısını kesecek.
*Üçüncü kol ise Danzig üzerinden saldırı gerçekleştirecek. Kuzey Ordular Grubu ile birlikte Varşova’ya hücüm edecek.
Polonyalılar ise savunma hattı kurmak yerine olası saldırılara karşı anında karşı taarruza geçmek için birliklerini sınıra teğet olacak şekilde konuşlandırmıştı. Ayrıca zırhlı birliklerinin Alman kuvvetlerine kıyasla çok zayıf olması ve Doğu’dan da eş zamanlı başlayan Sovyet taarruzu Almanların oldukça işine gelmişti.
Almanlar tüm bu olumlu gelişmelerin ardından Polonya ordusunun ”kendisine düşen payını” kelimenin tam anlamıyla bozguna uğratmıştı. Blitkrieg işe yarıyordu.
Fransa’da Blitzkrieg
Polonya her ne kadar büyük bir zafer olsa da Fransa gibi dönemin süper gücü olan bir devlet Blitzkrieg ve Guderian adına gerçek bir sınanma olacaktı. Polonya taarruzu ve Fransa’ya yapılacak taarruz arasında çok sınırlayıcı faktörler vardı. Dolayısıyla Polonya’da uygulanan Blitzkrieg ile Fransa’da uygulanacak Blitzkrieg farklı olmalıydı.
Fransızlar Büyük Savaş’tan sonra olası Alman taarruzlarına karşı Fransız-Alman sınırına Maginot Hattı kurmuştu. Maginot hattı betondan yapılma, toplar ve makineli tüfek yuvaları ile tahkimatı sağlanan modern bir surdur. Maginot Hattı’nın yanı sıra Arden Ormanları’nın varlığı da büyük bir sınırlayıcıydı. Almanların bu iki seçenek haricinde bir seçeneği daha vardı o da Hollanda ve Belçika üzerinden direkt Paris’e yürümekti. Ancak Hollanda’da bulunan İngiliz seferi güçlerinin varlığı da caydırıcı bir unsurdu.
Müttefiklerin donanımı ise Almanlara kıyasla daha sağlamdı. Piyadeler daha kaliteli teçhizatlarla kuşanmış, panzerleri daha gelişmişti. Ancak OKW – Oberkommando der Wehrmacht bütün bu sınırlayıcı faktörlere rağmen Fransa istilasında Blitzkrieg’i uygulayacaktı.
Fransa taarruzunun planı hazırlandı.
*Von Leeb komutasındaki 1. Ordu Maginot Hattı’nda konuşlanacak ve hattan gelebilecek olan olası karşı taarruzları engelleyecek.
*Von Busch komutasındaki 16. Ordu Arden ormanları üzerinden Lüksemburg’a yürüyecek.
*Von Kluge komutasındaki 4. ordu, List komutasındaki 12. ordu yine Ardenler üzerinden Sedan’a ilerleyecekti.
**Ardenler gibi sık ağaçlı bir bölgede Alman orduları hiç bir çatışma yaşamadan geçmiştir. Almanların Ardenler üzerenden geçmeyeceğine gönülden inanan müttefikler bölgeye ve çıkışına tahkimat kurmamışlardı.
*Von Kuchler komutasındaki 18. Ordu tarafsız olan Hollanda’ya yürüyecek ve savaşı yayacaktı.
*Von Reichenau komutasındaki 6. Ordu da tarafsız Belçika’ya yürüyecek ardından iki kola ayrılıp Liege’ye saldıracaktı. Ardından A Ordular Grubu’na katılacak.
*Von Bock komutasındaki B Ordular Grubu ise Belçika sınırında konuşlanacak ve Fransa taarruzuna katılacaktı.
*Von Rundstedt komutasındaki A Ordular Grubu da Ardenler girişinde bekleyecek ve Fransa taarruzuna katılacaktı.
Ve Blitzkrieg Fransa’da sahneye çıkıyor.
Planı yorumlayınca asıl taarruz kuvvetinin hiç beklenmeyen geçit olan Ardenler üzerinden geçeceğini ve diğer orduların da düşman kuvvetlerini bir nevi ”oyalayacağını” anlarız. Alman ordularının karşısında bulunan Müttefik orduları uluslararasıydı. 87 tümen Fransız, 9 tümen İngiliz, 1 tümen Çekoslovak ve 4 tümen Polonyalı olmak üzere yaklaşık 4.320.000 personel mevcuttu.
10 Mayıs 1940’da başlayan taarruz neticesinde 15 Mayıs’ta 250.000 kişilik Hollanda ordusu teslim oldu, İngiliz ve Fransız destekli 600.000 kişilik Belçika ordusu da kuvvetli bir direnişin ardından 28 Mayıs’ta teslim oldu. Bu gelişmelerin ardından A ve B Ordular Grubu Fransa taarruzuna geçti. Nihai sınav başlamıştı.
Alman ordusunun neredeyse bütün zırhlılarını barındıran 2. (Guderian) Panzer Grubu, Grossdeutschland Motorize Alayı ile birlikte 1 Mayıs’ta Sedan’daki Fransız 1. Ordular Grubu’nu tam anlamıyla yarıp geçerek 22 Mayıs’ta Manş Denizi kıyılarına kadar girdi ve Kuzey Fransa’daki müttefik ordularını kıskaca aldı. Sıkışıp kalan Müttefik askerleri ya teslim oldular ya da imha oldular. 338.226 asker de Dunkirk’e sığınarak Almanların imtiyazı ile tahliye edildiler.
5 Haziran’da B Ordular Grubu Atlantik sahili boyunca ilerledi ve 22 Haziran’da Bordeux’u alarak ilerleyişi sonlandırdı. A Ordular Grubu da eş zamanlı olarak Orta Fransa’ya doğru ilerliyordu. En sonunda Fransız ordusu 25 Haziran’da teslim oldu.
İşte Blitzkrieg harfi harfine Fransa’da uygulandı. Yaklaşık 5 milyon personelli uluslararası bir ordu 46 günde teslim olmuştu. Almanları artık tüm dünya ”yenilmez” olarak kabul ediyordu.
Rusya’da Blitzkrieg
Rusya belki de Blitzkrieg’in en riskli olduğu coğrafya idi. Rus nüfusu, coğrafyası ve Moskova’ya kadar olan mesafe azımsanamayacak kadar büyüktü. Ruslar ise yukarıda belirttiğimiz Blitzkrieg’in beşeri sınırlayıcılarının hepsini uygulamıştı.
Blitzkrieg gereği Moskova ana unsurdu ve 6 ayda düşmesi gerekiyordu. Aksi taktirde Blitzkrieg hem beşeri hem de kışın gelmesiyle beraber doğal sınırlayıcılar tarafından boğulacaktı. Generaller bu harekat kapsamında şüpheciydi ama ”Führer” emindi, Moskova’da Swastika’yı dalgalandıracaktı. 22 Haziran 1941’de Barbarossa Harekatı başladı.
Rusya taarruzunun planı hazırlandı.
Wehrmact üç büyük kol halinde Rus coğrafyasına girdi.
*Von Leeb komutasındaki Kuzey Ordular Grubu, Sovyetlerin Baltık sahiline hücum edecekti, birincil hedef Führer’in ”ideolojik hedef” olarak nitelediği Lenin’in şehri Leningrad idi. Bu ordu grubu ayrıca içinde 4. Panzer Grubu’nu da barındırıyordu.
*Von Bock komutasındaki Merkez Ordular Grubu da doğrudan Führer’in ”siyasi hedef” olarak vurguladığı, ele geçirilince savaşı bitirecek olan Moskova’ya yürüyecekti. Bu ordu grubu bünyesinde 2. ve 3. Panzer Gruplarını tutuyordu.
*Von Rundstedt komutasındaki Güney Ordular Grubu ise Führer’in ”ekonomik hedef” dediği tahıl ambarı Ukranya’ya ardından Kafkasya, Azerbaycan’a uzanacaktı. 1. Panzer Grubu bu ordu grubundaydı.
Yaklaşık 3.900.000 personelle Barbarossa Harekatı tarihin en büyük ve geniş askeri harekatıydı. Ruslar ise harekat başladığında 3.200.000 personel barındırırken sonraları bu sayı 6.300.000’a kadar dayanmıştı.
Ve Blitzkrieg Rusya’da sahneye çıkıyor.
Blitzkrieg harekatın başında basit ve ilkel haliyle uygulandı. Panzer tümenleri Rus kuvvetlerinin geri çekilme hattına geçiyor, arkadan piyadeler de Rusları yok ederek panzerlerle buluşuyor ve bu senaryo tekrarlanıyordu. Blitzkrieg başlarda OKW’yi tatmin etti. Rumen, Fin, Macar, İtalyan, Alman, Avusturyalı, kısacası hemen hemen bütün Avrupa uluslarından oluşan Wehrmacht günde ortalama 30 kilometre yol kat ediyordu.
Smolensk ve Kiev’in işgali, Leningrad’ın kuşatılması, Güney Ordularının Kafkas sınırına gelmesi savaşın ibresini Almanların lehine tutuyordu. Yüz binlerce Rus piyadesi esir alınmış, binlerce Rus panzeri ve uçağı daha motorları çalışmadan imha edilmişti. Blietzkrieg birkaç ayda Wehrmacht’ı ağır kayıplarla ve kesin galibiyetlerle olmasa da Moskova önlerine kadar taşımıştı.
Blitzkrieg’in Son Demleri
Blitzkrieg kıştan önce Moskova’nın zaptını öngörüyordu ancak Wehrmacht 2 Ekim’de başlattığı Moskova Savaşı’nı kazanamamıştı. İşte bu Blitzkrieg için bir felaketti. Kızıl Ordu Ocak ayının başında Wehrmacht’ı püskürtmüştü. Ayrıca Von Paulus komutasındaki 6. Ordu da Stalingrad’da kuşatılmıştı. Leningrad da çok sert geçen kuşatmanın ardından hala teslim olmamıştı. Dolayısıyla Blitzkrieg, gerek kışın şartları gerekse Kızıl Ordu’nun sert karşı taarruzları ve Wehrmact’ı şehir savaşlarına çekmesi sebepleriyle eridi gitti.
Kızıl Ordu’nun KV ve IS gibi ağır tank serilerini üretmeye başlaması Wehrmact’ı da Pz.Kpfw. VI, Pz.Kpfw VII gibi ağır tanklar üretmeye sevk etti. Blitzkrieg’in göz bebekleri olan Pz.Kpfw II. ve Pz.Kpfw III. gibi hafif ve süratli tanklar artık işlevsiz hale gelmişti. Üstelik Wehrmacht’ın Stalingrad sonrası Rusya’da, Normandiya Çıkarması’nın ardından da Batı’da savunma pozisyonu alması bir saldırı doktrini olan Blitzkrieg’in yararsız hale gelmeye başlamasını sağlamıştı. Öyle ki artık Müttefikler ve Kızıl Ordu Almanların üstüne Blitzkrieg benzeri saldırı teknikleriyle hücum ediyorlardı.
Eğer Blitzkrieg Fransa’daki gibi dışına çıkılmadan uygulansaydı ya da Führer’in takıntıları ve hayalperest istekleri olmasaydı Moskova’nın zaptı gerçekleşir miydi? Bugün hala tartışılır. Ancak şu bir gerçektir ki Wehrmacht’ta yaklaşık 6 yıl hayat bulan Blitzkrieg tüm kusurlarına rağmen hala dünyanın en başarılı doktrinleri arasındadır.
Yararlanılan Kaynaklar:
*Niall Ferguson, Hazin Savaş 1914-1918, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.
*Murat Belge, Militarist Modernleşme, İletişim Yayınları, İstanbul.
*Chris McNab, Hitler’in Ordusu, Timaş Yayınları, İstanbul.
*Sina Akşin, Kısa 20. Yüzyıl Tarihi, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul.
*Basil Liddell Hart, Birinci Dünya Savaşı Tarihi, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul.
*Basil Liddell Hart, İkinci Dünya Savaşı Tarihi, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul.
*Erwin Rommel, Attacks, Athena Press, Vienna.
*Heinz Guderian, Panzer Leader, Da Capo Press, New York.
*Heinz Guderian, Achtung-Panzer!, MDCCCXC, Stuttgart.
*http://www.achtungpanzer.com/
emeğinize,kaaleminize sağlık.