Sabuncuoğlu Şerafeddin ve Cerrahiyetü’l-Haniyye

Bu yazı Habibe Çalışkan tarafından hazırlanmıştır.

Sabuncuoğlu Şerafeddin (Amasya) (ö.1468 sonrası) Eserlerinde verdiği şecereye göre asıl adı Şerafeddin bin Ali bin Elhac-İlyas’dır. Yine eserinde belirtiği üzere (870H/1385M) Amasya’da doğmuş olduğu tahmin edilmektedir. [1] Amasya Darüşşifası’nda yaptığı hizmetlerle ünlü Osmanlı hekimleri arasında yerini almıştır. (Resim 1,2) Tıp tarihinde ünü ise ilk defa cerrahi müdahaleleri minyatür tekniğinde resmetmesinden gelir. Türkçe kaleme aldığı bu resimli eserinin adı Cerrahiyyet’ül Hâniyye’dir.

Sabuncuoğlu Şerafeddin’in Cerrahiyyet’ül Hâniyye adlı eserinin Paris Bibliotheque National Suppl.Turc. 693 numarada kayıtlı nüshası yaprak 48 a portresinden örnek.
Sabuncuoğlu Şerafeddin’in portre tasviri (1385-1470). Cerrahiyyet’ül Hâniyye adlı eseri, Millet Kütüphanesi Nüshası s.45 b deki minyatüründen yararlanılarak Prof. Dr. İlter Uzel tarafından hazırlanmıştır.

Osmanlı Sultanı I. Mehmed devrinde doğan Sabuncuoğlu Şerafeddin ünlü hekimlerin yetiştiği bir aileye mensuptur. 

Çelebi Sultan Mehmed’in hekimbaşısı Sabuncuoğlu Mevlana el-Hac İlyas Çelebi Bey’in torunudur. Dedesi gibi, babası Ali Çelebi de hekimbaşılık yapmıştır. Sabuncuoğlu ailesinde Şerefeddin ve dedesinde başka hekimler de bulunmaktadır. Bu şahıslardan başka Hekim İsa olarak bilinen ve Miladi 1426 yılında ölen Hekim Lütfullah da Sabuncuoğlu ailesinin üyesiydi; Sabuncuoğlu Şerefeddin’den sonra hekim olarak önemli görevlerde bulunan aile üyeleri de vardı. Yavuz Sultan Selim döneminde İran’a kaçan Şehzade Murat’ı İran’da tedavi eden hekim Sabuncuoğlu İbrahim bunlardan birisidir.

Sabuncuoğlu; devrin en önemli kurumu Amasya Darüşşifasında yetişip, başhekimliğe kadar yükselmiştir.

Amasya Darüşşifası’nda devrin geleneklerine göre ilk ve ortaokulu bitirdikten sonra usta-çırak ilişkisiyle tabipliğe on yedi yaşında başlamıştır. [2] Muhtemelen Burhaneddin Ahmed en-Nahcuvani’den eğitim görmüş, eğitiminin ardından 14 yıl hekimlik yapmıştır. [3] Candaroğlu İsfendiyar Bey zamanında (1385- 1440), Cerrahiyyet’ül Hâniyye adlı eserini İstanbul’a giderek Fatih Sultan Mehmed’e sunmuş; 68 yaşında ise İstanbul’un fethine tanıklık etmiştir.




Amasya dışına da çıkmıştır.

Amasya’da 14 yıl hekimlik yaptığı bilinen Sabuncuoğlu sadece bu coğrafyada çalışmamış, gezici bir hekim olarak Anadolu’da faaliyetlerde bulunmuştur. İstanbul’a giderek kitabını Fatih Sultan Mehmed’e takdim etmesinin ardından dönüş yolunda Bolu, Gerede ve Tosya’ya uğradığını eserlerine düştüğü notlardan anlamaktayız. [4] İlim dilinin Arapça, Edebiyat dilinin Farsça kullanılmasının gelenek olduğu bu devirde; Sabuncuoğlu Şerafeddin eserini, halk dilinin yaşatılması amacıyla Türkçe kaleme almıştır. “Bu kitabi Türki yazdum. Türki yazduğum şol ecilden kim Kavm-i Rûm ehlünün ekseri Arabi ve Fârisi dilün bilmeyüp âciz ve âtıl olmuşlarıdı” diyerek Türkçe yazdığını belirtmiştir. [5] Yapılan arşiv araştırmaları sonucunda Şerafeddin Sabuncuoğlu’nun üç eseri ve dört otografisi bulunmaktadır. [6]

Eserlerine bakacak olursak…

Eserlerin isimleri şöyledir:

Akrabâdin Tercümesi: Şehzade Bayezid’in ikinci Amasya valiliği sırasında onun isteği üzerine İsmail b. Hasan el-Cürcâni’nin Farsça Zâhire-i Hârizmşâhi adlı kitabının “Akrabâdin” başlıklı son bölümünden 1444 yılında yaptığı tercümedir. [7]

Mücerrebnâme: Sabuncuoğlu yazdığı eserin önsözünde kitabını Amasya’daki hekim çevresinin isteği üzerine kaleme aldığını söyler. İlk defa Rusçuklu Hakkı tarafından 1920 yılında ikdam gazetesinde tanıtılan kitapta çeşitli hayvanlar, insanlar ve müellifin kendi üzerinde denemiş olduğu ilaçların hazırlanışı ve kullanılışı anlatılmaktadır.

Cerrahiyyet’ül Hâniyye adlı eserini ise Fatih Sultan Mehmet’e armağan etmiştir.

Yazımıza konu olan Cerrahiyyet’ül Hâniyye adlı, 199 yapraklı eseri, Fatih Sultan Mehmet’e armağan ettiği eseridir. Bu eserinde ameliyat aletleri, dağlama tedavisi ve yöntemleri, cerrahi müdahaleler, detaylı olarak anlatılıp resmedilmiştir. Eserlerin hem Türk hem de Dünya kütüphanelerinde farklı nüshaları bulunmaktadır. [8] Eserde konulara göre hastalıkların tedavi metotları aktarılmıştır. (Resim 3-4) Örneğin kaburga kemiği, diz kemiği, sırt, omuz vs. tüm ortopedik kırık çıkık tedavileri, kadın hastalıkları ve doğum bilgileri, kadın ve erkek hastalıklarında tedavilerde uygulanacak pozisyonlar, cerrahi yöntemlerde hangi aletlerin kullanılacağı resimler ile gösterilmiştir.

(Resim 3) Sabuncuoğlu Serefeddin’in Cerrahiyyet’ül Hâniyye adlı eserinden hastasını tedavi ettiği minyatürlü bir sayfa (Millet Kitaplığı. Tıp, nr. 79/353)
(Resim 4) Sabuncuoğlu Serafeddin’in Cerrahiyyet’ül Hâniyye adlı eserinden kırık çıkık tedavisi minyatürlü bir sayfa (Millet Kitaplığı. Tıp, nr. 79/353)

 

Üre genital sistem hastalıklarında cerrahi müdahaleler nasıl yapılır, cerahatler nasıl delinir ve bölgedeki hastalıklara dağlama yöntemi nasıl uygulanır, açık yaralar nasıl dikilmelidir sorularına resim sanatından destek alarak uygulamalı tasvirlerle anlatımlar sunulmuştur (Sabuncuoğlu Şerafeddin’in Cerrahiyyet’ül Hâniyye adlı eserin Paris Bibliotheque National Suppl.Turc. 693 numarada kayıtlı nüshasından cerrahi tedaviler, dağlama yöntemi, tedavi aletlerinden örneklerinin gösterildiği iki sayfa):

 Sabuncuoğlu, kendine zehir verecek kadar deneysel tedavi yöntemlerine inanmıştır.

Zehirlere karşı panzehir formülleri geliştirmiş, zehir verdiği hayvanlar üzerinden yaptığı deneyimleri anlatmıştır.  Kendine zehir vermesi deneysel tıbba önem verdiğini, tedavi usullerine ne kadar güvendiğini göstermektedir. [9] Basit ilaç ve merhem tarifleri eserinde geniş ve detaylı yer tutmuştur.

Endülüs bölgesinde yetişmiş Tıp Bilgini Ebu’l Kasım Zehravi’den etkilenmiştir.

Eserlerindeki tedavi yöntemlerinden yola çıkarak 10. Yüzyılın ünlü İslam cerrahı Ebu’l Kasım Zehravi’nin Kitabü’t-Tasrif isimli eserindeki cerrahiye ayrılan 30. babı aynen alarak Türkçe ’ye çevirdiği anlaşılmıştır. Birçok tıp tarihçisi, Sabuncuoğlu’nun Cerrahiyyet’ül Hâniyye adlı eserini Kitabü’t-Tasrif’in bir tercümesi olarak değerlendirmiş, ancak iki eser mukayese edildiğinde temel bilgiler aynı olsa da ayrıntılarda önemli farklar olduğu gözlemlenmiştir. Sabuncuoğlu eserini yazarken büyük ölçü de Endülüslü Tıp Âlimi Zehravi’nin eserinden yararlandığı yadsınamaz bir gerçektir (Ebu’l Kasım Zehravi’nin Kitâbü’t-Tasrif Paris Bibliotheque National Suppl.Arabe 2953 numarada kayıtlı nüshasından iki sayfa):

 

Görüldüğü gibi Zehravi’nin ondan 400 yıl önce yazdığı ve cerrahi aletleri resmettiği eseri, Sabuncuoğlu’nun çizimleri ile benzerlik göstermektedir:

Sabuncuoğlu Şerafeddin’in Cerrahiyyet’ül Hâniyye adlı eserin Paris Bibliotheque National Suppl.Turc. 693 numarada kayıtlı nüshasından cerrahi aletlerin resimleri [1].
Sabuncuoğlu Şerafeddin’in Cerrahiyyet’ül Hâniyye adlı eserin Paris Bibliotheque National Suppl.Turc. 693 numarada kayıtlı nüshasından cerrahi aletlerin resimleri [2].

Eser, Osmanlı Resim Sanatı için çok önemlidir.

Eserinde bazı yapraklarında; sayfayı çiçek, vazo, bitki motifleri, seramik kaplar, vb. ile süslemiş olması, Osmanlı’da resim sanatı, süsleme programları, dönemin günlük hayatında kullanılan araç ve gereçler anlamında ayrıca incelenmesi gereken bir alan oluşturmuştur (Sabuncuoğlu Şerafeddin’in Cerrahiyyet’ül Hâniyye adlı eserin Paris Bibliotheque National Suppl.Turc. 693 numarada kayıtlı nüshasından yaprak 26a,32a,60a bulunan süsleme motifi ve seramik kap örnekleri):

Sabuncuoğlu Şerafeddin’in keşfedilme süreci…

İlk başlarda yeterince tanınmayan Sabuncuoğlu’nun adına ilk defa cerrah İbrahim b. Abdullah’ın 911 (1505) tarihli Alâim-i Cerrahin adlı eserinde rastlanmaktadır. İbrahim b. Abdullah, burada onun adını vererek Mücerrebname’den aldığı kadın hastalıklarında kullanılan bir süpozituvarın formülünü açıklamaktadır. Sabuncuoğlu’nun öğrencilerinden Gıyas b. Muhammed İsfahani de ll. Bayezid’e ithaf ettiği Mir’atü’ş- sıhha adlı kitabında hocasının tıptaki başarılarını överek onu örnek aldığını belirtmiştir. Prof. Dr. Adıvar; Sabuncuoğlu’nun, Fatih Sultan Mehmet devrinin en önemli ikinci hekimi olduğunu kabul etmektedir. [10] Amasya’da yaşamış olması ve eserlerini o günün bilim dili olan Arapça yerine Türkçe olarak yazması Sabuncuoğlu’nun yeteri kadar tanınmamasının başlıca sebepleridir. [11] Bu kitabı Türkçe yazmasının nedenini ise şu şekilde açıklamıştır: “Bu devirde Rum (Anadolu) kavimleri Türk dilini kullanmaktadır. Ayrıca bu dönemin cerrahlarının çoğu okuma yazma bilmemektedir ve okuma yazma bilseler bile hepsi Türkçe kitap okumaktadır. Böylece bu kitabı Türkçe yazmakla bundan daha fazla kişi faydalanabilecektir ve bu sayede işin aslını öğrenip, birçok sorunlarını çözerek kendilerini hatadan ve hastalarını beladan koruyabileceklerdir.” [12]




Sonuç olarak Şerafeddin Sabuncuoğlu XV. Yüzyıl’da yaşamış en ünlü hekimlerden birisidir.

Amasya’da doğmuş, yetişmiş ve hekimliğini yine orada yapmıştır. Amasya Darüşşifasının başhekimliğinde de bulunmuştur. Şerafeddin Sabuncuoğlu’nun tıp tarihinde önemli bir yerinin olmasının sebebi, tedavi usullerini ve tedavi aletlerini eserine resmetmesi ve o güne kadar bilinmeyen tedavi aletlerini yapmasıyla birlikte kendi bulduğu yeni ilaçları hayvanlar üzerinde deneyerek kontrol etmesidir. Ayrıca Sabuncuoğlu, bu ilaçlardan bazılarını kendi üzerinde deneyerek kullanılabilirliğini ispat etmiştir.

Yararlanılan Kaynaklar ve Dipnotlar

[1] Şerafeddin Sabuncuoğlu:Mücerrebname. Süleymaniye Kütüphanesi.Fatih Kitaplığı. No3619 V.1b

[2] Şerafeddin Sabuncuoğlu: Cerrahiyyet’ül Hâniyye BNF Turc 693 Paris v.166a

[3] Bursalı Tahir Efendi, Osmanlı Müellifleri, (1299-1915) (Haz. İsmail Özen) Meral yay. 2. Baskı, İstanbul, 1975, s.231

[4]  (Mücerrebname, vr. 44b).

[5] Bkz. Akrabâdin, Süleymaniye Kılıç Ali Paşa, 716/1 v.2b.

[6] A. Süheyl Ünver. Şerafeddin Sabuncuoğlu Cerrahiyyet’ül Hâniyye İstanbul 1939

[7] (Süleymaniye Ktp., Fatih, nr. 3536; Kılıç Ali Paşa, nr. 761/1 ).

[8] XV. Yüzyılda yazdığı ve farklı kütüphanelerde bulunan üç adet nüshası ile günümüze ulaşabilmiştir.

[9] Bkz.Mücerreb-nâme, Süleymaniy ,Fatih 3619 v.4b Zehirli bir yılana parmağını ısırtmıştır. Sonra kendi hazırladığı ilacı (tiryak) içerek etkisini araştırmıştır.

[10] Adıvar, a.g.e., s.36

[11] TDV İslam Ansiklopedisi, yıl: 2008, cilt: 35,  sayfa: 358-359.

[12] Bkz. Akrabâdin, Süleymaniye Kılıç Ali Paşa, 716/1 v.2b.