Bu içeriğimizde Osmanlı toplumundaki çocuk ve öğrenci eğitiminde disiplin ve terbiyenin nasıl kullanıldığını sizler için derledik. Keyifli okumalar…
1- Dayak ve Disiplin Algısı
Osmanlı eğitim tarihi üzerine yapılan çalışmalar, çocukların terbiyesi ve dayak arasında kurdukları güçlü bağlarla, sorunların önemli oranda dayakla halledildikleri yönünde bir algının oluşmasına sebep olmuştur. Asık suratlı ve elindeki uzun sopasıyla çocukların korkulu rüyası olan mektep muallimi, dayak ve katı bir disiplin üzerine inşa edilmiş terbiye anlayışının başat aktörü olarak betimlenmiştir.
2- İslam Bilginlerini Görüşleri
İslam bilginleri ve onları takip eden Osmanlılar, disiplinin ve dayağın çocukların terbiyesindeki yerini ayrıntılı bir şekilde tartışmıştır. İslam tarihinin çeşitli dönemlerine ait minyatürler de, çocukların cezalandırılması, daha anlaşılır bir tanımlamayla, falakaya yatırılması konu edilmiştir. Ne var ki tekil örneklerin varlığına rağmen bütün bunların pratikteki yansımalarını anlayabilmek çok zordur.
3- Fetvalarda Dayak
Abdullah Efendi’nin 18. yüzyılın başında verdiği iki fetva, Osmanlıların çocuklarla dayak arasında kurduğu ilişki hakkında önemli ipuçları sağlamaktadır;
Muallim-i sıbyan olan Zeyd ta’lim-i Kur’an içün sıbyanı kadar-ı mu’taddan ziyade darba kadir olur mu?
El-cevab: Kadar-ı mu’tad darba kadir olur.
Fetvaya konu soruda dayağın varlığından ziyade ölçüsü merak edil mektedir. Muallimler, Kuran öğretmek amacıyla çocukları “kadar-ı mu’tad” dövme hakkına sahipti. Abdullah Efendi başka bir fetvasında, “kadar-ı mu’tad” tanımlamasıyla çocukları yara bere içinde bırakmayacak ve onlara zararı dokunmayacak, terbiye amaçlı bir dayağı kastettiğini anlatacaktır.
4- Öğretmen Öğrenci İlişkisi
Muallim, yaramazlık yapan, arkadaşlarının eşyalarına zarar veren, onları sözlü ya da fiziksel olarak rahatsız eden çocuklara dayak atabilir miydi? Yoksa dayak yalnızca derslerinin gereklerini yerine getirmeyen çocuklarla mı sınırlandırılmıştır? Dayak için bir ölçü var mıydı, muallim inisiyatif kullanabilir miydi? Çocukların yaşıyla dayak arasında bir ilişki var mıydı? El-Haytami, konu üzerindeki farklı görüşleri değerlendirerek ve şahsi tecrübelerinden yola çıkarak çocuklara yalnızca babaları izin verdikten sonra dayak atılabileceğini belirtmiştir.
5-İbn Haldun’un Konuya Bakışı
İbn Haldun, çocukların her olumsuz davranışının dayakla cezalandırılmasının onları yalancı olmaya ittiğine dikkat çekmektedir. Ona göre dayak, “öğrencinin ruh ve yaradılışına baskı yapıp onların neşesini, iş ve çalışma sevgisini yok eder ve tembelliğe ve kızgın ellerin kendilerine uzanmasından korkarak, yalana ve kötülüğe sevkeder[di].” Bu yüzden çocuklar, önce yumuşak sözlerle yola getirilmeli, bu olmadığı takdirde dayağa başvurulmalıydı.
7-Tariku’l-Edeb’e Göre
Tariku’l-Edeb’te, mektebe başlayan çocukların, üç güne kadar dövülmemesi tavsiye edilmiştir. Onlar, mektebe alıştırılmaları gereken “vahşi” kuşlara benzetilmiştir. Üç gün geçtikten sonra yaptıkları yanlışlar nedeniyle gönül rahatlığıyla dövülebilirlerdi. Dışarıdan bir gözlemci olarak Schweigger, ülkesi Almanya’daki sert ve korkuya dayalı eğitim yöntemini eleştirdikten sonra, Osmanlıda, dayak atılmadan önce muallimlerin çocuklara “büyük bir sabır” gösterdiğini gözlemlemiştir.
Osmanlı Toplumunda Çocuk Olmak, Yahya Araz, Kitap Yayınevi, 2013, İstanbul
Yanıtla