Ahmet Karakoyun, Gazi Üniversitesi.
Bu içerik, misafir yazar tarafından hazırlanmıştır. Siz de Tarih-i Kadim’de kendi içeriğinizi paylaşmak istiyorsanız tıklayın. |
II. Mustafa’nın Tahta Gelişi
Takvimler 6 Şubat 1695’i gösterdiğinde Osmanlı’nın 22. padişahı olan II. Mustafa tahta gelmişti. Sultan II. Mustafa, II. Ahmet’ten devraldığı hükümdarlığa geldiğinde, yenilgilerden ve sosyal-idari bozulmalardan dolayı Osmanlı kasvetli bir buhrana girmiş, halkta huzursuzluklar başlamış, rüşvet ve iltimas baş göstermişti.
Sultan, tahta geçtiğinin üçüncü gününde bu gidişata son vermek için bir Hatt-ı Hümayun yayımladı. Yazısında; “Zevk, sefa ve rahatı kendimize haram eylemişizdir. Bana ağırlık ve hazine lazım değil. Yerine göre kuru ekmek yerim. Vücudumu din uğruna harcarım. Sıkıntının her çeşidine sabrederim. Milletime hizmet tamam olmadıkça, seferden dönmem. Elbette sefere kendim giderim.” diyordu. Osmanlı’da şimdiye kadar hiçbir padişah böyle bir hatt-ı hümayun yayınlamamıştı. Ayrıca Kanuni’den beri çoğu padişah sefere katılmadığı gibi, kendisi bizzat sefere katılacağını açıkça beyan ediyordu. Bu hatt-ı hümayun Osmanlı tebaasında büyük sevinç uyandırdı. Halk, bir şeylerin değişeceğini anlamış, yeni sultana bel bağlamıştı.
Peş Peşe Gelen Zaferler
Sultan II. Mustafa’nın ilk işi giderleri kısıp kahve üzerindeki vergileri arttırmak oldu. Buna müteakiben fermanlarla Anadalu’dan, Rumeli’den asker toplanmaya başlanmış, sefer hazırlıkları hızlandırılmıştı.
İlk Macaristan seferi için batıya doğru harekete geçildi. Sırasıyla Lippa, Lugas, Şebes Kaleleri fethedildi. Padişah, ordusunun başında zaferden zafere koşmakta, Osmanlı’nın eski gücüne kavuşma hayalini canlandırmaktaydı. Ayrıca Olach adı verilen bölgede Avusturya ordusu bozguna uğratılmıştı. Ümitler iyiden iyiye artmaktaydı.
Yapılan bu seferler neticesinde zafer havası Osmanlı’daki kasvetli bulutları dağıtmış, Sultan iyice cesaretlenmişti. Padişahın aklında büyük bir sefer yatmaktaydı.
Zenta’ya Giden Yol
Sultan II. Mustafa, zaferlerin üzerine, yeni bir zafer kazanma arzusuyla tekrardan Macaristan’a sefere çıkmaya karar verdi. Hedef, kaybedilen Macar topraklarını tamamen alarak, Türklerin Kızıl Elması olan Viyana için, yeniden Viyana önlerinde görünmekti. Orduların Belgrad’da buluşması ile harp meclisi kuruldu. Toplantıda iki ana fikir ortaya atıldı. İlk plan, ordunun Sava Nehri’ni geçerek Varadin bölgesine ulaşması, ikinci plan ise Tuna’nın geçilerek Temeşvar tarafına ulaşmaktı. Paşalar, genel olarak Temeşvar tarafına gitme yönelimdeydiler. Bu fikre karşı çıkan yalnız Belgrad Muhafızı Amcazade Hüseyin Paşa’ydı.
Paşa’ya neden karşı çıkıldığı sorulduğunda ordunun daha önceleri kayıp vermesinin yapılan plânsız hareketler olduğunu söyleyecekti. Eğer ikinci yol seçilirse Tımıs, Bega ve Tisa gibi üç büyük nehir geçileceğinden bu durumun hem ikmal hem muhtemel ricatı zorlaştıracağını söylüyordu. Aynı zamanda bölge bataklıklarla doluydu. Üstelik Amcazadenin korkusu bir zamanlar yaşanmış, ordunun bir tarafı karşı tarafta iken diğer kısmı bozguna uğramıştı [1].
Amcazade bütün telkin ve uyarılarına rağmen ona destek veren Anadolu Beylerbeyi ile yalnız kalmış, harp meclisi ikinci yolu seçmişti. Serasker Elmas Mehmet Paşa, süratle orduyu Temeşvar bölgesine yürüttü. İlk hedef olan Titel Kalesi kısa sürede yerle bir edildi. Bu ilerlemenin ardından Avusturya İmparatorluğu olayı haber aldı. O tarihte Avusturya ordusunun başında Prens Eugen vardı [2].
Savaş Anı
Osmanlı ordusu kendisine uzun bir yol seçtiğinden dolayı Zenta’ya ulaştığında perişan, bitkin bir haldeydi. Karşısında ise dinlenmiş bir halde bulunan Avusturya ordusu vardı. Her türlü olumsuzluğa karşın, Osmanlı üzerine gelen düşmana karşı bir savaşa girilmeyip, ordunun Tisa üzerinde karşıya geçirilmesine karar verildi. Süratle bir köprü yapılıp ilk olarak padişah ve maiyeti karşıya geçirildi. Karşıya geçen kısımda yeniçeriler de bulunmaktaydı. Bu sırada Prens Eugen süratle Zenta’ya hareket etti. Anadolu Beylerbeyi ve Diyarbekir Beylerbeyi, Avusturya ordusunu yavaşlatmak istedilerse de bunu başaramadılar.
Sadrazam ve yanındaki yedi bin askeriyle karşılaşan Avusturya ordusu arasında şiddetli bir çarpışma meydana geldi. Bu sırada düşmanın baskın yaptığını haber alan karşıdaki askerler köprüden geçmeye çalışsalar da Avusturya topçuları köprüyü hedef alarak iki bin Osmanlı askerini şehit etti. Önde gelen devlet adamlarının şehit olması ordudaki dağılmayı iyice körükledi. Prens Eugen, karşıya geçmemiş olan bütün Osmanlı askerlerini imha ederek, Sadrazam’ın mührünü ele geçirdi. Tüm bu acıklı tabloyu padişah nehrin öteki kıyısından seyretmekten başka bir şey yapamamıştı [3].
Prens’in Zafer Mektubu
Prens Eugen, zaferi kazanmasından sonra müdafaa durumunda kalmasını ısrarla isteyen imparatora bu zaferi müjdelediği mektubunda şu satırları yazacaktı:
“Gâlib geldik haşmetmeâb; düşmanı yendik. Sadrazam’ın mührü bile şimdi elimde. Elmas Mehmet Paşa, muzaffer kılınçlarımızın altında can verirken Bâbıâli’nin satvetinize karşı diz çöktüğünü göstermek ister gibi, padişahın mührünü de bize bıraktı. Şimdi Theiss Suyu büyük zaferinizin şanlı hikayesini Tuna’ya götürüyor. bu hikaye o yolla denizlere ve ebediyete gidecek. Fakat haşmetmeâb, itiraf etmeğe mecburum, Türkler taşıdıkları parlak şöhrete layık bir biçimde dövüştüler. Tam Türk’e yakışır bir ferâgatle ve celâdetle çarpışa çarpışa öldüler. Onların sönüşü, parıltılarla göz kamaştırdıktan sonra sönen şimşekleri andırıyor. Karşımızdan ağır ağır kaybolan bir ziyâ kütlesi gibi, beyaz bir eriyişle çekildiler. Onların mağlubiyetleri de galibiyetleri gibi şanlı ve ibretli.”
Neden Zenta?
Dünya tarihinin seyrini değiştiren 2. Viyana Kuşatması sonrası meydana gelen Osmanlı-Avusturya Savaşları’nın son halkasını oluşturan Zenta, incelenmeye değer bir savaştır. Bu savaşın akabinde, Osmanlı duraklama döneminden gerileme dönemine geçiş olan Karlofça’yı imzalamış, bir daha o eski gücüne kavuşamamıştı. Osmanlı, bu antlaşmayla Erdel, Temeşvar, ve Banat dışında bütün Macaristan ve Avusturya topraklarını terk etti. Ayrıca bu savaştan nemalan Prens Eugen, Bosna’ya akın etmiş, binlerce Müslümanı kılıçtan geçirmiş, bununla kalmayıp bunu hatıralarında kaleme almıştır.
Zenta’da Osmanlı devletinde ilkler yaşanmıştır. İlk defa padişahın mührü düşmana geçmiş, Osmanlı padişahı ilk defa bir meydan muharebesini Haçlı komutanına kaybetmiş, Osmanlı’yı gerileme dönemine girdirmiş, Osmanlı hazinesini, sancağı düşman eline düşürülmüştür [4].
Zenta faciası, artık atak pozisyondan savunma pozisyonuna geçtiğimizin kabulüdür. Bu savaştan sonra hiçbir padişah ordusunun başında sefere çıkamamıştır. Ayrıca Zenta, ‘Tarihi değiştiren 1001 Muharebe’ kitabında yer almaktadır. Böylesine büyük bir savaşın, tarih kitaplarında yer almaması çok ilginçtir.
Batı, Prens Eugen’i hiçbir zaman unutmadı. Daha yakın tarihimizde, 2. Dünya Savaşı’nda bir Alman savaş gemisinin adının ‘Prinz Eugen’ olduğunu kim bilmektedir? Düşman, hiçbir zaman unutmazken, Türk genci neden bunun varlığından dahi haberdar olmamaktadır? 2020 dünyasında, Viyana Askeri Müzesi’nin dört büyük duvar resminden birisinin konusu Zenta iken, bizim tarihimizde olmayışının sebebi nedir? Bütün bu soruların cevabını çözmeden tarihimize tam anlamıyla bakmış sayılmayız.
Dipnotlar
[1] bknz. Saint Gotthard, 1644.
[2] Prens Eugen’e Osmanlı tarihinde ayrı bir parantez açmak gerekir. 2. Viyana, Zenta ve Petrovaradin gibi Osmanlı’yı çöküşe sürükleyen savaşların komutanlığını yapmıştır.
[3] Selim Hilmi Özalkan, Türk Tarihinin Kırılma Noktası: Zenta Faciası.
[4] Bora İyiat, İkinci Mustafa.
Yanıtla