Osmanlı Minyatürü Hakkında Öğrenilmesi Gereken 7 Bilgi

Bu içerik, Emre Taş tarafından hazırlanmıştır.

Bu içerik, misafir yazar tarafından hazırlanmıştır. Siz de Tarih-i Kadim’de kendi içeriğinizi paylaşmak istiyorsanız tıklayın.

Osmanlı minyatürü, İslam minyatür sanatının bir uzantısı olmakla beraber kendine özgü birtakım özelliklere sahipti. Özellikle kültür tarihi konularında önemli bir görsel kaynak hazinesi sayılabilecek Osmanlı minyatürüne dair bilinmesi gereken 7 bilgiyi aktardık.

1. Minyatür, küçük boyutlu kitap resmidir.

Yavuz Sultan Selim aynaya ok atıyor, Hünernâme I, Nakkaş Osman, TSMK H. 1523.

“Minyatür” kelimesi Ortaçağ Avrupa elyazmalarında ilk harfi süslemek için kullanılan “minium” (süleğen, kırmızı kurşun tozu) ile yapılan “miniatura” adlı süslemeden geliyor. Zamanla “minör” (küçük) kelimesinin etkisiyle “ufak resim” anlamını kazanmış. Temel özelliği, ışık-gölge oyunları ile derinlik duygusu kazandırılmamış olması, elyazması kitaplara ve metinlere bağlı kalmasıdır. Minyatür her daim iki kapak arasında kalmak için yapılmış, duvarları süslememiş ve tuvalde sergilenmemiştir. 17. yüzyılda Osmanlı sarayında albüm resimleri hâlinde, herhangi bir metinle ilişkisi olmayan örnekleri de görülür.

2. Osmanlı Minyatürü, bir saray sanatıydı.

Bir hükümdarın eğlence meclisi, Külliyât-ı Kâtibî, TSMK 989. Edirne sarayında üretilmiş ilk minyatürlerden biri.

14. yüzyılda Edirne sarayında doğan Osmanlı minyatürü bir saraylı-elit uğraşıydı. Minyatür sanatçısına İslam dünyasında “nakkaş” veya “musavvir”, minyatüre “nakış” ya da “tasvir” denilmiştir. Osmanlılar yakın tarih olaylarını, yani kendi başarılarını tarihe geçirtme konusuna özel önem vermişler. Bu sebeple elyazması tarihlerine çoğu kez başarılarını somutlaştıran minyatürler çizilmesini istemişler, saraylarında bir nakkaşhâne kurup nakkaşlar yetiştirmişler ve bu görsel kitaplarla saraylı eliti güçlü bir devlet/padişah imgesi etrafında şekillendirmeyi arzulamışlardır.

3. Minyatürün, Batı resminden en temel farkı perspektif anlayışının olmaması idi.

Hepsi değilse bile bazı Osmanlı okurlar insan yüzü tasvir edilmesinden memnun değildi. Cezerî, Kitâb fî Ma’rifeti’l-hiyel, 13. yy., TSMK, A. 3472.

Osmanlı İslam minyatürlerinin temel özelliği, 18. yüzyıla kadar ışık-gölge oyunlarıyla derinlik ve perspektif algısının resme katılmaması, anatomik beden ölçülerinin görmezden gelinmesiydi. Böylece dünyanın duyulara hitap eden fiziksel gerçeklerinden uzak kalarak Tanrı’ya özgü yaratma fiilinden ve “günah”tan uzak durulurdu. Tevrat’ta tasvir kesin olarak yasaklanmıştı. Arapçada Tanrı’yı ifade eden “el-Bârî” kelimesiyle “musavvir” kelimesi eş anlamlıydı ve Cahiliye Dönemi’nden kalan put yapma geleneğinden uzak durma güdüsü bu çekincede etkili oldu. Batı düşüncesi 9. yüzyıldan itibaren ikona tartışmalarını halletmiş, okuma bilmeyen paganların dine ısındırılması için perspektifli resme kucak açmıştı. Müslümanlar, Platon ve Plotinos’un etkisiyle idealar ve içgörüler dünyasıyla sınırlı bir kavram ressamlığını tercih ettiler. Osmanlılar şeklen gerçekçi değilse bile içerik olarak gerçekçi konulara değinmekten sakınmadılar.

4. Osmanlı minyatürü, III. Murad döneminde yükselme çağını yaşadı.

III. Murad’ın 1582 düğününde Atmeydanı’nda altın yağması. İntizâmî, Surnâme-i Hümâyun, resimleyen Osman, TSMK H. 1344.

III. Murad (1574-1595), Osmanlıların gelmiş geçmiş en büyük kitap tutkunlarındandı. Devrinin nakkaşı Osman, ele aldığı konuları yalın bir anlatımla ve belgesel bir gerçekçilikle yansıtmada ustaydı. III. Murad, oğlu Mehmed şerefine düzenlediği 1582 sünnet şenliklerini İntizâmî namında bir şaire Surnâme-i Hümâyun adıyla kaydettirirken 500’ün üzerindeki resimlerini Osman ve ekibine çizdirdi ve Osmanlı kültür tarihine dair eşsiz bir kaynak yaratılmış oldu. Osman bundan başka Nüzhetü’l-ahbâr, Hünernâme ve Zübdetü’t-tevârîh gibi daha birçok eseri resimleyerek Osmanlıların klasik minyatür üslubunu yaratan usta oldu.

5. Osmanlı minyatürü, konuları itibarıyla gerçekçiydi.

Matrakçı Nasuh 16. yüzyılda figürsüz topografik çizimlerle zihinsel-şematik olarak gerçeğe uygun görsel betimler yaratmıştı. Beyân-ı Menâzil…, İÜ Ktp., TY, nr. 5964.

Osmanlı minyatürü şeklen değilse bile ele aldığı konular açısından çoğunlukla gerçekçiydi. Elbette dinî, mitolojik ve hayalî-edebî konuları ele alan tasvirler de yarattılar. Ancak İran ve diğer Doğu menşeli minyatürlerden en önemli farkları gündelik hayatı belgesel bir tarzda betimleyebilmeleri olmuştu. Böylece Hünernâme, Menazilnâme ve Surnâme gibi gerçekçi türleri yarattılar.

6. Levnî, Batı esintili en önemli örnekleri yarattı.

Levnî’nin 1720-28 arası Vehbî Surnâmesi’ne çizdiği minyatürlerden detay. TSMK, A. 3593.

III. Mustafa zamanında (1695-1703) nakkaşbaşı olan ve 1730’daki ölümüne dek görevini sürdüren Edirneli Levnî Abdülcelil Çelebi, gerçeği tam manasıyla resmedip üsluplaştıran, Batı resminin perspektif etkilerine açık bir ressam oldu. O, nesnel bir duyarlılık, gözlemcilik ve doğayı keşif maksadı taşıyordu. Eski şemacı zihniyeti aşan bir canlılık ve tensel ifade kuvveti gösteriyor, figürlerine çoğu kez insanî-ruhsal ifadeler katıyordu. Işığı başarıyla kullandı ve Nakkaş Osman’ın sık yaptığı gibi göğü yaldıza boyamak yerine gerçek rengine boyamayı seçti. III. Ahmed’in oğullarının sünnetini anlatan Vehbî’nin Surnâme’sini 137 tabaka minyatürle süsledi ve gece gündüz sahnelerini ayrı ayrı, kendi renk ve atmosferleri içinde çizerek fark yarattı. Nakkaş İbrahim ve Abdullah Buharî gibi çağdaşları ve takipçileri, minyatürlerinde Batılı üslubu daha fazla benimsediler ve iyice Batı resmine yaklaştılar.

7. 19. yüzyılda Batı resmine ilginin artması minyatürün sonunu getirdi.

Levnî’nin çağdaşı İbrahim, Surnâme’nin İbrahim Paşa nüshasında Batı resmine iyice yaklaşmıştı. TSMK, A. 3594.

18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başı her alanda olduğu gibi minyatür sanatında da Batılı etkilerin yoğunlaştığı bir dönemdi. Bu sırada çizilen kıyafet albümleri ve Batı’ya gönderilenlerin yazdıkları sefaretnâmeler üç boyutlu, suluboya resimler içermeye başlamıştı. Osmanlı sarayının hizmetine alınan Refail ve Kostantin Kapıdağlı’nin tuval resimleri ve portreleri, kitap resmi demek olan minyatüre olan ilgiyi tamamen sonlandırdı.

Yararlanılan Kaynaklar

Banu Mahir, Osmanlı Minyatür Sanatı, İstanbul: Kabalcı, 2012;

Emine Fetvacı, Sarayın İmgeleri: Osmanlı Sarayının Gözüyle Resimli Tarih, çev. Nurettin Elhüseyni, İstanbul: YKY, 2011;

Mazhar Şevket İpşiroğlu, İslâm’da Resim Yasağı ve Sonuçları, İstanbul: YKY, 2005;

Metin And, Osmanlı Tasvir Sanatları: Minyatür, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2002;

Sezer Tansuğ, Şenliknâme Düzeni, İstanbul: De, 1961;

Şehnaz Yalçın, “Levnî”, TDVİA, c. XXVII, s. 154-155.