Türkiye Selçuklu hükümdârı Sultan II. Kılıç Arslan, Türk tarihinde en az Malazgirt muzafferi Alp Arslan kadar değerli bir konuma sahiptir. II. Kılıç Arslan, Türkiye Selçuklu Devleti’ni yaşatmak için Anadolu Türklüğündeki rakîbi Dânişmendliler ile ve Türkleri Anadolu’dan atmayı amaçlayan Bizans İmparatorluğu ile giriştiği mücadeleler (bilhassa Miryokefalon Savaşı) ve sonucunda elde ettiği başarılarla kendi adını, Türk tarihinin en kıymetli sayfaları arasına yazdırmayı başarmıştır.
Saltanâtının İlk Yılları
II. Kılıç Arslan daha tahta geçmeden evvel babası Sultân I. Mesud ile birlikte birtakım fetih hareketlerine katılmıştır. Babası Sultân I. Mesud’un 1144 yılında Malatya Meliki Aynüddevle’ye karşı düzenlediği seferde II. Kılıç Arslan da yer almıştır. Sultân Mesud, Elbistan bölgesini Türkiye Selçuklu topraklarına katmış ve buranın idâresini oğlu II. Kılıç Arslan’a bırakmıştır. Ardından Maraş ve Göksun yörelerinde akınlara devam etmiştir. Sultân I. Mesud’un 1149 yılında Haçlıların elinde bulunan Maraş’ı, Kont Jocelin’in elinden aldığı sefere de iştirâk etmiş ve bir sonraki yıl yine babası ile düzenlediği seferde Göksun, Ra’bân ve Behisni bölgeleri de ele geçirilmiştir.
I. Mesud, vefât edeceğini anlayınca oğlu II. Kılıç Arslan’ı yanına çağırdı ve diğer tüm beylerin önünde bizzat kendi eliyle taç giydirerek onu sultân ilan etti (1155) [1]. I. Mesud’un vefâtıyla berâber taht kavgaları da boy göstermeye başladı. II. Kılıç Arslan, öncelikle taht mücadeleleri ve Dânişmendliler ile uğraşmak zorunda kaldı. Karşısında kardeşi Şâhinşah, Dânişmendlilerden Yağıbasan, Zülkarneyn ve Zünnûn gibi isimler vardı. Bizans İmparatoru I. Manuel’in de desteklediği bu ittifâka karşı II. Kılıç Arslan, tek başına mücâdele etti [2].
Yağıbasan, 1155 yılında Kayseri’ye girince II. Kılıç Arslan da derhâl ordusunu toplayarak sefere çıkmış ve iki ordu Kayseri’de karşı karşıya gelmiştir.
Din adamlarının araya girmesiyle iki taraf da dağılmıştır. Lâkin Yağıbasan ordusunu dağıtmadan bu kez de Elbistan’a girmiştir. II. Kılıç Arslan tekrar ordusunun başında harekete geçmiş ve Yağıbasan’a saldırmıştır. Çarpışmanın başladığı anda din adamları tekrardan araya girip yalvararak savaşa engel olmuşlardır. Burada yapılan muâhede ile iki taraf da dağılmıştır (Ekim 1155) [3].
II. Kılıç Arslan’ın Dânişmendliler ile mücâdelelerini fırsat bilen Ermeni Prensi II. Thoros’un kardeşi Stephan, Ermeniler ile aralarında geçen husûmeti bahane sayarak 1156 yılında Maraş’a girdi ve şehri yağmaladı. Bunun üzerine II. Kılıç Arslan derhâl ordusu ile sefere çıktıysa da Stephan, II. Kılıç Arslan’ın geldiğini öğrenince kaçtı. II. Kılıç Arslan yöre halkına adâletli davrandı ve yalnızca Ermeniler ile birlikte hareket eden bir papazı îdâm etti [4]. Yöre halkından bâzıları Stephan ile tekrardan anlaşma yapmış olmalarına rağmen, II. Kılıç Arslan onları da affedip kendi topraklarına yerleştirdi. II. Kılıç Arslan ile daha fazla mücâdeleye giremeyeceğini anlayan Stephan, ağabeyi II. Thoros’un da onayı ile çekildiği Pertus Kalesi’ni sultâna teslim ederek barış yaptı (Ağustos 1157).
Konya’ya dönen sultân, güney sınırlarını Ermenilerden korumak amacıyla oğullarından Sancarşah’ı, Ereğli’ye; Argunşah’ı, Niğde’ye; Tuğrulşah’ı da Elbistan’a melik tayin etti.
Doğal olarak II. Kılıç Arslan’ın iç mücâdelelerini fırsat bilen yalnızca Ermeniler değildi. Kayınpederi I. Mesud’un vefâtıyla berâber Dımaşk ve Halep hâkimi Nureddin Mahmud da bu vaziyetten faydalanarak Ayntab ve Ra’bân’ı işgal etti. Bu durum karşısında II. Kılıç Arslan ona mektup göndererek işgal ettiği topraklardan geri çekilmesini, babası I. Mesud zamanında hâkimiyet sınırlarının çizildiğini ve bu muâhedeye bağlı kalınması gerektiğini belirtmiştir.
Teklîfi kabul edilmeyen II. Kılıç Arslan sefere çıktı ve Ayntab’ı ele geçirdi. Ra’bân’a yürüdüğü sırada Kudüs Kralı ve Antakya Prensi de Nureddin Mahmud’a saldırdılar. Bu ağır durum karşısında II. Kılıç Arslan’ın barış teklîfini kabul eden Nureddin Mahmud, işgal ettiği toprakları sultâna iâde etti (1157) [5]. Böylece II. Kılıç Arslan, daha tahta geçer geçmez karşılaştığı iç meseleleri halletmiş ve iktidârını sağlama almayı başarmıştır. II. Kılıç Arslan’ın bu denli gelişimini her an tâkip eden I. Manuel, bu ilerlemeden rahatsızlık duyarak Nureddin Mahmud ile anlaşma yaptı.
I. Manuel, Ermeni prensinin de kuvvetini arttırmasına karşılık harekete geçti ve Kilikya’ya kadar olan toprakları ele geçirdi (1159). Fakat bu sırada İstanbul’da boy gösteren taht sorunları nedeniyle geri dönmek zorunda kaldı. Geri dönüş yolunda ise Türkiye Selçuklu topraklarından geçmesi üzerine Türkmenlerin saldırılarına uğradı ve büyük kayıplar verdi. Bunun üzerine I. Manuel bir yıl sonra II. Kılıç Arslan’a karşı ordusunun başında sefere çıktı ve Eskişehir’i ele geçirdi. Türkmenlerin sürekli olarak düzenlediği gece baskınlarına ve ağırlaşan kış şartlarına dayanamayan I. Manuel, ağır kayıplar sonucunda İstanbul’a geri döndü.
II. Kılıç Arslan’a Karşı İttifâk
I. Manuel, Türkiye Selçuklu Devleti’ne karşı tek başına düzenlediği askerî seferlerden sonuç çıkmayacağını anlayınca siyâsî ittifâk oluşturma yoluna gitti. II. Kılıç Arslan’ın kardeşi Şâhinşah’ı, Dânişmendlilerin Sivas Meliki Yağıbasan’ı, Malatya Meliki Zülkarneyn’i, Kayseri Meliki Zünnûn’u ve Dımaşk ve Halep hâkimi Nureddin Mahmud’u da bu ittifâka dâhil etti. Ayrıca Suriye’deki Franklardan da yardım istedi. I. Manuel yaptığı bu ittifâk sâyesinde II. Kılıç Arslan’ı çember altına almayı başardı. II. Kılıç Arslan, bu tehlike karşısında I. Manuel’e ve Yağıbasan’a elçiler gönderip barış yapmak istemesine rağmen teklîfi her iki taraftan da kabul görmedi.
II. Kılıç Arslan, Erzurum Saltuklu Beyi İzzeddin Saltuk’un kızı ile nikâhlanmıştı. Gelin konvoyu Konya’ya giderken Yağıbasan önlerini kesti ve İzzeddin Saltuk’un kızını, Kayseri Meliki Zünnûn ile evlendirdi. Bu durum karşısında öfkeye kapılan II. Kılıç Arslan, Yağıbasan’ın üzerine yürüdü fakat I. Manuel’den destek kuvvet alan Yağıbasan savaşı kazandı. II. Kılıç Arslan bu sefer Nureddin Mahmud’un kardeşi Emîr Mîran’ı da yanına alarak bizzat İstanbul’a gitti ve orada kaldığı 80 gün boyunca çok güzel ağırlanarak ziyâfetlere katıldı [6]. II. Kılıç Arslan’ın; Bizans’tan aldığı birtakım toprakları geri verme, ihtiyâç hâlinde askerî yardımda bulunma ve Bizans’ın müttefiklerine karşı savaşmama gibi şartlar ile muâhede imzâlandı (1162).
II. Kılıç Arslan, Bizans’tan hediyeler ve askerî yardımlar alarak İstanbul’dan ayrıldı.
Eylül 1163’te Yağıbasan’a karşı hareket eden II. Kılıç Arslan’a; Harput Artuklu Emîri Kara Arslan, Mardin Emîri Necmeddin Alpı, Erzen ve Bitlis Emîri Fahreddin Devletşah da destek oldular. Üzerine doğru gelen Türkiye Selçuklu ve Türkmen birliklerine karşı mukâvemet edemeyeceğini anlayan Yağıbasan, Çankırı havâlîsine kaçarak II. Kılıç Arslan’ın kardeşi Şâhinşah’a sığındı. Hayatının son günlerini burada geçiren Yağıbasan, 4 Ağustos 1164 yılında burada vefât etti. II. Kılıç Arslan ise başsız kalan Sivas’ı, Sivas’tan sonra da kardeşi Şâhinşah’ın üzerine yürüyüp kaçmaya zorlayarak, Ankara-Çankırı havâlîsini Türkiye Selçuklu Devleti topraklarına kattı.
Hiç hız kesmeden ilerlemeyi amaçlayan II. Kılıç Arslan, Yağıbasan’ın vefâtı ile birlikte Dânişmendlilerde başlayan iç karışıklıklardan faydalanarak 1165 yılında Elbistan, Tohma Çayı, Dârende ve Gedük bölgelerini de ele geçirdi. Zünnûn’un elinde bulunan Kayseri’ye giderek hem burayı hem de Zamantı’yı ele geçirdi (1169). Dânişmendlilerdeki iç karışıklık Malatya’da da devam etmekteydi ve Ferîdûn, kardeşi Muhammed’in elinden Malatya’yı almıştı. Muhammed tarafından Malatya’nın alınması için teşvik edilen II. Kılıç Arslan, Ereğli bölgesini Muhammed’e verdi ve Ferîdûn’un üzerine yürüyerek Malatya’yı muhâsara etti (1171). Kardeşi Şâhinşah, Ferîdûn, Zünnûn ve bâzı Artuklu beyleri Nureddin Mahmud’a sığınınca II. Kılıç Arslan, Malatya muhâsarasını bırakıp Kayseri’ye döndü [7].
II. Kılıç Arslan ile Nureddin Mahmud arasında bir muâhede yapılacak ve bu muâhedeye göre II. Kılıç Arslan, kardeşi Şâhinşah’a yıllık 10.000 dinar ödeyecek, Zünnûn’a ve diğer Dânişmendli beylerine kendi toprakları iâde edilecekti [8]. II. Kılıç Arslan, Kayseri’deyken Nureddin Mahmud’un elçilerini oyalamış ve bir süre sonra reddetmiştir. Savaş çıktığında kışın bastırması ve Haçlı tehlikesi nedeniyle zorluk yaşayan taraflar anlaşmaya vardılar. İki taraf da işgal ettikleri toprakları iâde edecekler ve Dânişmendli beyleri kendi topraklarında hüküm sürmeye devam edecekler.
Nureddin Mahmud’un askerî gücü ve yaptığı ittifâklar, II. Kılıç Arslan’ın ilerleyişine daima engel olmuştu.
Fakat Nureddin Mahmud 1174 yılında vefât edince bu sorun ortadan kalktı. Sultân II. Kılıç Arslan 1175 yılında harekete geçerek Sivas, Tokat, Niksar, Komana ve diğer Dânişmendli yörelerini Türkiye Selçuklu topraklarına kattı. Böylece Dânişmendlilerin Sivas kolu tamâmen tarihe gömüldü ve II. Kılıç Arslan’ın kardeşi Şâhinşah ile Zünnûn, Bizans’a sığındılar. Bizans İmparatorluğu ile Türkiye Selçuklu Devleti arasındaki muâhedeyi bozan olay da bu olacaktır.
II. Kılıç Arslan, Bizans’a elçiler göndererek aralarındaki muâhedenin devam etmesini istese de I. Manuel, kendisine sığınan beylere kendi topraklarının geri verilmesini teklîf etti. II. Kılıç Arslan bunu kabul etmeyince I. Manuel, öncelikle sultânın kardeşi Şâhinşah’ı abisinin üzerine gönderdi. Eskişehir dolaylarında hezimete uğrayan Şâhinşah tekrardan imparatora sığındı. İmparator bu kez de Zünnûn’u askerî birlikle harekete geçirdi fakat Amasya yöresinde mukâvemete uğrayan Zünnûn, doğrudan Dânişmendlilerin kalbi niteliğini taşıyan Niksar’a doğru hareket etti. Niksar halkı, Zünnûn’a bağlı askerler arasında, Zünnûn’un kendilerine ihânet ettiği dedikodusunu yaydı ve Bizans askerleri kaçmaya başladığı sırada da hücûma geçerek onları mağlûp etti.
Miryokefalon Savaşı [9]
I. Manuel, gönderdiği her iki kuvvetin de yenilgi ile tekrardan kendisine sığınması sonucunda bizzat ordusunun başına geçerek II. Kılıç Arslan’a karşı sefere çıktı. Bu seferin amacı; yıllardan beri Bizans İmparatorluğu’na sürekli olarak saldırı düzenleyen Türkleri kalıcı olarak Anadolu coğrafyasından atmaktı. 1176 yılının bahar aylarında harekete geçen Bizans ordusu, 100.000 kişilik asker ve 5.000 tane araba ile birlikte hayvan sürüleri, kuşatma aletleri ve birçok teçhîzâttan mürekkep büyük bir ordu idi. II. Kılıç Arslan birkaç defa elçiler göndererek barışın ve muâhedenin devamını istediğini bildirmiş olsa da I. Manuel bu savaşa hazırdı. Aslında gönderilen bu elçiler, Bizans’ı oyalama çabasıydı; zira bu sırada II. Kılıç Arslan bir yandan ordusunu toparlarken diğer yandan Türkmenleri Bizans ordusuna göndererek vur-kaçlar sonucu yıpratma girişiminde bulunuyordu.
17 Eylül 1176 tarihinde Miryofekalon mevkîsine varan Bizans ordusu, dar bir geçide girdiği sırada Türkiye Selçuklu askerlerinin pususuna düştü.
Savaş geç saatlere dek sürdü ve gece II. Kılıç Arslan, Bizans İmparatoru I. Manuel ile anlaşarak savaşa son verdi. İstanbul’a dönüş yolunda I. Manuel’e refâkat etmesi için yanına bir grup Türkmen askeri verdi. Ayrıca II. Kılıç Arslan’ın yaptığı bu muâhededen memnûn olmayan beyler de vardı.
İmparator İstanbul’a giderken sultâna bağlı olmayan Türkmenler sürekli saldırılarda bulunmuştur. İmparator yol boyunca ölü Bizans askerlerini gördüğünde büyük bir üzüntüye kapıldı ve yanındaki refâkatçi Türklere bu saldırıların nedenini sordu. Refâkatçiler ise bu Türkmenlerin sultâna bağlı olmadığını belirttiler. Bu savaş ile birlikte Bizanslılar, Malazgirt Savaşı’ndan sonra hâlâ kurtarılabilir gözüyle baktıkları Anadolu’dan vazgeçmek zorunda kalmışlardır. Bu nedenle Miryokefalon Savaşı, Türk tarihinde çok büyük bir değere sahiptir.
II. Kılıç Arslan bu büyük gâlibiyetten iki yıl sonra, 1178 tarihinde Dânişmendlilerin son kolu olan Malatya’yı muhâsara etti. Üç aylık muhâsara sonrasında, 25 Ekim 1178’de Malatya’yı alarak Dânişmendli Beyliği’ni tarihten silmiştir.
II. Kılıç Arslan ve Selâhaddin Eyyûbî
II. Kılıç Arslan, Selâhaddin Eyyûbî’ye elçi gönderdi ve evvelce Nureddin Mahmud tarafından alınan Ra’bân’ı geri vermesini talep etti. Red cevabı alan II. Kılıç Arslan 20.000 kişilik orduyu [10], kaleyi alması için gönderdi ise de bu ordu, Selâhaddin Eyyûbî’nin yeğeni el-Melikü’l-Muzaffer Takıyüddin Ömer’in [11] komutasındaki Eyyûbî kuvvetleri karşısında mağlûp oldu. Ertesi yıl Sultân II. Kılıç Arslan, damadı Hasankeyf ve Diyarbakır Artuklu Emîri Nureddin’e saldırdı. Nureddin direnemeyerek Selâhaddin Eyyûbî’ye sığındı.
Selâhaddin Eyyûbî, II. Kılıç Arslan’a elçi göndererek toprakları iâde etmesini söyledi fakat bu teklîf kabul edilmedi. Bu olay üzerine Selâhaddin Eyyûbî ordunun başında Türkiye Selçuklularına karşı sefere çıktı. Durumun ciddîyetini anlayan II. Kılıç Arslan, İhtiyarüddin Hasan’ı elçi olarak Selâhaddin Eyyûbî’ye gönderdi ve barış yapılmasını istedi. Tecrübeli elçinin uğraşları sonucunda iki taraf da anlaşmaya vararak muâhede yapıldı ve hatta Ermenilere karşı berâber savaşıldı. II. Rupen’in anlaşmada olduğu Türkmenleri esir alması üzerine Selahaddin Eyyûbî’den yardım alan II. Kılıç Arslan, Ermenileri itaat altına aldı (1180).
Bizans İmparatoru I. Manuel’in, İstanbul’a döndükten sonra muâhede şartlarını gerçekleştirmemesi ve 1080 yılında ölmesi sonucu II. Kılıç Arslan, 1182 yılında Bizans topraklarına saldırdı ve Türkiye Selçuklu sınırlarını, Kütahya ve Eskişehir dâhil olmak üzere Denizli’ye kadar genişletti. İmparator I. Manuel’in ölümünden sonra tahta geçen II. Aleksios 1183 yılında öldürülünce I. Andronikos tek hükümdâr oldu. I. Andronikos, 1185 ylında çıkan ayaklanmada tahttan indirilince iki yıllık iktidârı sona erdi [12]. Bizans İmparatorluğu’nda yaşanan bu olaylar, Türkiye Selçuklu Devleti’nin ilerlemesine olanak sağladı. I. Manuel’in ölümü ile I. Andronikos’un ölümü arasında geçen süreçte birçok bölge Türkiye Selçuklu topraklarına katıldı ve Bizans, II. Isaakios Angelos döneminde 10 yıllık vergiye bağlandı.
II. Kılıç Arslan’ın Ülkeyi Oğulları Arasında Bölüştürmesi
II. Kılıç Arslan epey yaşlanmış, artık birtakım seferlere çıkamaz olmuştu. Bu nedenle oğulları arasında ülkenin yönetimi konusunda bazı huzursuzluklar baş göstermiştir. Böylece II. Kılıç Arslan, eski Türk geleneğine göre ülke topraklarının yönetimini oğulları arasında paylaştırma yoluna gitmiştir (1186). Buna göre:
1 – Kutbeddin Melikşah, Sivas ve Aksaray’a
2 – Rükneddin Süleymanşah, Tokat ve çevresine
3 – Nureddin Sultanşah, Kayseri bölgesine
4 – Mugiseddin Tuğrulşah, Elbistan’a
5 – Muizeddin Kayserşah, Malatya’ya
6 – Muhyiddin Mesud; Ankara, Çankırı, Kastamonu ve Eskişehir’e
7 – Gıyaseddin Keyhüsrev, Uluborlu ve Kütahya çevresine
8 – Nasrüddin Berkyarukşah, Niksar ve Koyluhisar’a
9 – Nizameddin Argunşah, Amasya’ya
10 – Arslanşah, Niğde’ye
11 – Sancarşah ise Ereğli ve güney uçlarına melik olarak tayin edilmiştir.
Melikler geniş haklara sahip olmuşlardır. Kendi adlarına para bastırma, hutbe okutma ve ayrıca diğer devletlerle savaş ve barış muâhedeleri yapma hakkına sahiptirler. Tüm bunlara rağmen büyük sultâna bağlı kalmışlar ve sultân unvânını kullanamamışlardır. Ayrıca her yıl başkent Konya’ya gelerek itaat bildirmişlerdir.
Bu üleşmeye rağmen huzursuzluklar sona ermiş değildi.
Kutbeddin Melikşah ile sultânın veziri İhtiyâreddin Hasan arasında sorun çıkınca, başında II. Kılıç Arslan’ın bulunduğu ordu ile Kutbeddin Melikşah’ın ordusu Kayseri’de karşı karşıya gelmiştir. Kutbeddin Melikşah’ın emrindeki askerler, II. Kılıç Arslan’a karşı savaşmak istemeyince Kutbeddin Melikşah, çâresizce Sivas’a çekilmiştir. II. Kılıç Arslan oğlunun emrinde bulunan ve ihânet eden 4.000 civarındaki Türkmen’in idâmını istemiştir. Buna karşılık olarak sultânın damadı olan Mengücekoğlu Behramşah, aracılık yaparak vezirin azledilmesini istemiş ve böylece sorunların sona ereceğini söylemiştir.
Kutbeddin Melikşah, Ekim 1189 yılında [13] Konya’ya giderek babası II. Kılıç Arslan’ı zor durumda bıraktı ve kendisini veliaht ilân ettirdi. Böylece iktidâr II. Kılıç Arslan’ın elinde gibi gözükse de bir nevî kukla sultân rolünde idi ve devleti asıl yöneten Kutbeddin Melikşah idi.
II. Kılıç Arslan ve Üçüncü Haçlı Seferi
2 Ekim 1187 tarihinde Selâhaddin Eyyûbî, Kudüs’ü fethettikten sonra Avrupa’da yeni bir Haçlı ordusu, Anadolu’ya doğru harekete geçti. Bu yeni Haçlı ordusuna Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa komuta ediyordu ve ordunun sayısı 200.000 – 600.000 arasında gösterilmektedir. II. Kılıç Arslan elçi vasıtası ile aralarında herhangi bir sorun çıkmaması, ordusunun Türkiye Selçuklu topraklarından rahatlıkla geçebilmesi ve kendi paraları ile erzak temin edebilmelerini taahhüt ederek muâhede imzâladı.
Türkiye Selçuklu topraklarına berâberindeki Türk heyet ile giren Haçlı ordusu, ilk önceleri herhangi bir saldırı ile karşılaşmayacağını düşünüyordu. Muâhedenin getirdiği memnûniyeti, Denizli – Uluborlu civârında Türkmen saldırılarına uğraması bozdu. Berâberindeki Türk heyetinin, bu Türkmenlerin sultâna bağlı olmayan başıbozuklar olduğunu belirttikten bir süre sonra kaçması, İmparator Friedrich Barbarossa’yı iyiden iyiye öfkelendirdi. Ayrıca Türkmenlerin su kuyularını tahrip edip zehirlemesi, tarım alanlarını yok etmesi ve çeteler hâlinde saldırılar düzenlemeleri, Haçlıları müşkül duruma sokmuştur. Bu zorluklar içindeki yolculuk, Konya’ya dek devam etti.
Haçlılar saldırıya başladığında şehrin etrafı hendeklerle çevriliydi ve surlardan ok atışlarının yapıldığı bir vaziyet vardı. Büyük mücâdelenin olduğu savaşta, iç kaleye kadar olan şehir tamâmen Haçlıların eline geçti ve şehri yağmalayıp evleri ateşe vererek birçok ganîmet elde ettiler. Daha fazla mukâvemet gösteremeyeceğini anlayan II. Kılıç Arslan, İmparator Friedrich Barbarossa’ya elçiler gönderdi ve aslında iki tarafın da savaş istemediğini, meydana gelen savaşın sorumlularının başıbozuk Türkmenler olduğunu ve gerekli muâhede yapılarak tekrar dost olunmasını gerektiğini bildirmiştir. İmparator bu teklîfi kabul etmek ile birlikte yanına Türkiye Selçuklularından 25 tane beyi temînât esiri olarak aldı ve elindeki ganîmetlerle yoluna devam etti.
II. Kılıç Arslan ve Son Zamanları
Haçlılar ile yapılan ve henüz Türkiye Selçuklu topraklarına girmeden evvel imzâlanan muâhedenin yine Türkiye Selçuklu Devleti tarafından bozulmasının müsebbibi Kutbeddin Melikşah idi. Savaş yapılıp tekrardan muâhede imzâlanmış olmasına rağmen Kutbeddin Melikşah, kardeşlerinin tepkisini çekmiştir. Kutbeddin Melikşah, babası II. Kılıç Arslan’ı da yanına alarak Kayseri’ye, kardeşi Nureddin Sultanşah’a karşı sefere çıktı (1191). Kayseri muhâsara altına alınırken fırsatını bulan II. Kılıç Arslan, Kayseri’ye kaçıp oğlu Nureddin Sultanşah’a sığındı. Bunun üzerine Kutbeddin Melikşah, muhâsarayı kaldırarak Konya’ya döndü ve sultânlığını ilân etti [14].
Nuderrin Sultanşah da babası II. Kılıç Arslan’ı kendi lehine kullanmaya çalışınca II. Kılıç Arslan, bu kez de Uluborlu’ya giderek en küçük oğlu olan Gıyâseddin Keyhüsrev’e sığındı ve onu veliaht ilân etti [15]. Konya halkından dâvet alan II. Kılıç Aslan, oğlu Gıyâseddin Keyhüsrev ile Konya’ya giderek şehri ele geçirdi. Bunun üzerine Kutbeddin Melikşah da kendi bölgesi olan Aksaray’a çekildi. II. Kılıç Arslan ve oğlu Gıyâseddin Keyhüsrev, Kutbeddin Melikşah’ın bulunduğu Aksaray’a doğru yola koyuldular. Lâkin II. Kılıç Arslan, hastalığının azması üzerine Ağustos 1192 tarihinde vefât etti [16] ve II. Kılıç Arslan’ın vefâtıyla Gıyâseddin Keyhüsrev, Konya’ya dönüp sultânlığını ilân etti.
Böylece Türkiye Selçuklu Devleti’ni çeşitli bâdirelerden ve yok olma tehlikesinden kurtaran; bir dönem tek başına kalmasına rağmen Türkiye Devleti’ni savunmayı başaran; devlet düzenini sağlayan ve kendine Anadolu Türklüğünde rakip olan Dânişmendlileri ortadan kaldırıp Türkiye Selçuklu Devleti’ni, Anadolu’nun tek hâkimi kılan II. Kılıç Arslan’ın devri sona ermiş oldu.
Dipnotlar
[1] SÜMER, Faruk, Mesud I, TDV İslâm Ansiklopedisi, 29. Cilt, 2004, s. 339-342; ÖZAYDIN, Abdülkerim, Kılıç Arslan II, TDV İslâm Ansiklopedisi, 25. Cilt, 2002, s. 399-403; TURAN, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2014, s. 223.
[2] Türkiye Selçuklu ile Dânişmendli Beyliği arasındaki mücadeleler için ayrıca bkz. http://www.tarihikadim.com/turkiye-selcuklulari-ve-danismendli-iliskileri/ (Son görülme: 26.05.2019); http://www.tarihikadim.com/turkiye-selcuklulari-ile-danismendliler-arasindaki-iliskiler-2-bolum/ (Son görülme: 26.05.2019).
[3] Yusuf Ayönü, bu iki kuvvetin tekrardan karşı karşıya gelmesinde din adamlarında bahsetmemekle berâber savaşı II. Kılıç Arslan’ın kazandığını kaydetmektedir. Ayrıca bkz. AYÖNÜ, Yusuf, Selçuklular ve Bizans, TTK, Ankara 2018, s. 147.
[4] TURAN, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2014, s. 225.
[5] ÖZAYDIN, Abdülkerim, Kılıç Arslan II, TDV İslâm Ansiklopedisi, 25. Cilt, 2002, s. 399-403; TURAN, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2014, s. 226.
[6] İstanbul’da düzenlenen bu büyük şölene ve kutlamalara dair ayrıntılı bilgi için bkz. AYÖNÜ, Yusuf, Selçuklular ve Bizans, TTK, Ankara 2018, s. 155-158; Ioannes Kinnamos’un Historia’sı (1118-1176), yayına hazırlayan: Prof. Dr. Işın Demirkent, TTK, Ankara 2001, s. 149-151.
[7] Abdülkerim Özaydın, Malatya muhâsarasından evvel Şâhinşah ve Zünnûn’un, Nureddin Mahmud’dan yardım istemelerine rağmen Mısır meselelerinden dolayı reddedildiklerini fakat Malatya’nın düşmesi hâlinde ticarî yolların tehlikeye düşmesi ihtimâlinden dolayı Nureddin Mahmud’un yardıma gittiğini kaydetmektedir. Ayrıca bkz. ÖZAYDIN, Abdülkerim, Kılıç Arslan II, TDV İslâm Ansiklopedisi, 25. Cilt, 2002, s. 399-403.
[8] TURAN, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2014, s. 229.
[9] Miryokefalon Savaşı hakkında ayrıntılı bilgi için ayrıca bkz. http://www.tarihikadim.com/son-umut-miryokefalon-muharebesi/.
[10] TURAN, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2014, s. 237.
[11] ÖZAYDIN, Abdülkerim, Kılıç Arslan II, TDV İslâm Ansiklopedisi, 25. Cilt, 2002, s. 399-403.
[12] II. Aleksios, 1180 yılında I. Manuel’in ölümüyle tahta çıkmış fakat I. Andronikos’un başlattığı taht mücadelesinde iktidârı onunla paylaşmak zorunda kalmıştır. Kısa süreli bir eş imparatorluktan sonra II. Aleksios öldürülmüştür. Ayırca bkz. GREGORY, Timothy E., Bizans Tarihi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2016, s. 308-309.
[13] Osman Turan ve Abdülkerim Özaydın bu tarihi 1190 olarak kaydetmiştir. Buna mukabil olarak ise Ali Sevim, Erdoğan Merçil, Yusuf Ayönü, Yaşar Yücel gibi isimler ise bahsi geçen olayı 1189 yılına tarihlendirmektedir. Ayrıca bkz. AYÖNÜ, Yusuf, Selçuklular ve Bizans, TTK, Ankara 2018, s. 181; TURAN, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2014, s. 251; SEVİM, Ali, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, TTK, Ankara 2000, s. 158; ÖZAYDIN, Abdülkerim, Kılıç Arslan II, TDV İslâm Ansiklopedisi, 25. Cilt, 2002, s. 399-403; SEVİM, Ali & YÜCEL, Yaşar, Türkiye Tarihi: Fetih, Selçuklu ve Beylikler Dönemi, TTK, Ankara 1989, s. 137; SEVİM, Ali & Merçil, Erdoğan, Selçuklu Devletleri Tarihi Siyaset, Teşkilât ve Kültür, TTK, Ankara 1995, s. 447.
[14] TURAN, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2014, s. 251.
[15] ÖZAYDIN, Abdülkerim, Kılıç Arslan II, TDV İslâm Ansiklopedisi, 25. Cilt, 2002, s. 399-403; AYÖNÜ, Yusuf, Selçuklular ve Bizans, TTK, Ankara 2018, s. 189.
[16] II. Kılıç Arslan; Osman Turan ve Abdülkerim Özaydın’a göre Aksaray’ın muhâsarası esnasında, Ali Sevim ve Erdoğan Merçil’e göre Konya’da, Yusuf Ayönü’ye göre ise dönüş yolunda iken vefât etmiştir. Ayrıca bkz. TURAN, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2014, s. 251; ÖZAYDIN, Abdülkerim, Kılıç Arslan II, TDV İslâm Ansiklopedisi, 25. Cilt, 2002, s. 399-403; SEVİM, Ali, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, TTK, Ankara 2000, s. 154; MERÇİL, Erdoğan, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Bilge Kültür Sanat, İstanbul 2015, s. 122; AYÖNÜ, Yusuf, Selçuklular ve Bizans, TTK, Ankara 2018, s. 189.
Bibliyografya
Türkiye Selçuklu Tarihi (Editör: Gülay Öğün Bezer), Anadolu Üniversitesi.
AYÖNÜ, Yusuf, Selçuklular ve Bizans, TTK, Ankara 2018.
BEZER, Gülay Öğün, Türkiye Selçukluları’nın Güneydoğu Siyaseti, Türklük Araştırmaları Dergisi, Eylül 2002.
GREGORY, Timothy E., Bizans Tarihi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2016.
Ioannes Kinnamos’un Historia’sı (1118-1176), yayına hazırlayan: Prof. Dr. Işın Demirkent, TTK, Ankara 2001.
KESİK, Muharrem, Zünnûn, TDV İslâm Ansiklopedisi, EK-2. Cilt, 2016, 702-704.
MECİT, Songül, Anadolu Selçukluları (Bir Hanedanın Evrimi), İletişim Yayınları, İstanbul 2017.
MERÇİL, Erdoğan, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul 2015.
ÖZAYDIN, Abdülkerim, Dânişmendliler, TDV İslâm Ansiklopedisi, 8. Cilt, 1993, Sayfa 469-474.
ÖZAYDIN, Abdülkerim, Kılıç Arslan II, TDV İslâm Ansiklopedisi, 25. Cilt, 2002, s. 399-403.
SEVİM, Ali, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, TTK, Ankara 2000.
SEVİM, Ali & Merçil, Erdoğan, Selçuklu Devletleri Tarihi Siyaset, Teşkilât ve Kültür, TTK, Ankara 1995.
SEVİM, Ali & YÜCEL, Yaşar, Türkiye Tarihi: Fetih, Selçuklu ve Beylikler Dönemi, TTK, Ankara 1989.
SÜMER, Faruk, Mesud I, TDV İslâm Ansiklopedisi, 29. Cilt, 2004, s. 339-342.
SÜMER, Faruk, Selçuklular, TDV İslâm Ansiklopedisi, 36. Cilt, 2009, s. 380-384.
ŞEŞEN, Ramazan, Selâhaddin- i Eyyûbî, TDV İslâm Ansiklopedisi, 36. Cilt, s. 337-340.
TURAN, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul 1969.
TURAN, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2014.
Yanıtla