Mete Han’ın Tahta Çıkışı ve Ordu Sistemi

Hunların bilinen ilk hükümdarı Teoman olmasına rağmen, Hun diyince akla gelen ilk isim Mete Han olmuştur. Mete Han kendi devrinde, sonraki devirleri de etkileyecek büyük işler başarıp, bölgesindeki Türk boylarını tek bir güç altında birleştirmiştir. Peki askerlik, cesaret, güç, birlik, Hun ve disiplin denince akla en çok gelen isimlerden biri olan Mete’yi bu kadar önemli kılan nedir?

Mete’nin tahta çıkışına zemin hazırlayan konular, üvey annesi Çinli prenses Yen-shih ve babasının Yüeçiler ile olan ilişkisi olmuştur. Teoman döneminde Çin ile ilişkiler iyice kötüye gitmiş ve Çin baskı ve tehlikesi Hunların güney kesimlerinde iyiden iyiye kendisini hissettirmeye başlamıştır. Bunun yanı sıra güney taraflarında da Yüeçi tehlikesi vardı. Teoman, Yüeçilerle saldırmazlık anlaşması yapıp gücünün tamamını kullanarak Çin akınlarına karşı koymak istemiştir. Çinli eşinin etkisi ve askeri gücünden kaynaklı tedirginlikler nedeniyle büyük oğlu Mete Han’ı dönemin şartlarının gerektirdiği üzere, Yüeçilere anlaşma sözü olarak göndermiştir.

M.Ö 210 yılında Çin imparatoru ölünce, Çin’de iç meseleler ortaya çıkmış ve Hun ülkesinin güney kısımlarındaki Çin tehlikesi etkisini kaybetmeye başlamıştı. Bu fırsatı değerlendirmeye çalışan Çinli prenses, Teoman’ın Mete Han’ı ortadan kaldırmak için Yüeçilere saldırma isteğini ve Mete Han ölürse tahta kendi oğlunun geçeceğini bildiği için Teoman’ı epey kışkırtmıştır. Kendi tahtını sağlama almak isteyen ve bazı devlet yöneticilerinin de destek ve onayını alan Teoman, Yüeçi ülkesine saldırmıştır. Bu saldırı doğrudan doğruya Mete Han’ın, Yüeçiler tarafından öldürülmesi demekti.

Eski çağlarda tutsaklık konusu tüm devletler tarafından önemsenmiştir. Tutsaklar, devletin bazı yerleri dışında istedikleri gibi dolaşabilen, devletin merkez çadırı ya da sarayında ağırlanan özel misafir gözüyle bakılan kişilerdi. Hunlar, Yüeçilere saldırmış fakat Mete Han bu durumu zaten daha öncesinden kestirebildiğinden her zaman tetikte beklemiştir. Mete, babası Teoman Yüeçilere saldırınca Yüeçiler’in elindeki en iyi atını alıp kaçmıştır. Yüeçiler bu kaçışı engellemek için fazla uğraş vermemişler hatta engellemek yerine oturup beklemeyi tercih ederek çıkabilecek iç sıkıntılardan yararlanıp Hun ülkesini daha kolay alabileceklerini düşünmüşlerdir. Yüeçilerin elinden kaçan Mete, babası Teoman’ın karşısına çıkınca Teoman bu duruma şaşırmış ve bu kaçışı başarı gibi gösterip, aslında göz boyayarak, Mete’ye 10.000 askerden oluşan bir birlik vermiştir. Mete bu askeri birliğin başına geçip onları üst düzey, demir irade ve koşulsuz itaate dayalı bir eğitime sokmuştur. Verilen her emre koşulsuz itaatin belirtisi olarak da okunu yönelttiği yere tüm birliğin ok atmasını emretmiştir.

Mete’nin amaçları arasında üst düzey birlik yetiştirmek, askeriyeyi sağlam bir disiplin ve yetenekle diğer ülke askerlerine karşı üstün kılmak ve bu askerler sayesinde babasını devirebilmek yer alıyordu. Bu eğitimleri verdiği sırada, fırlatıldığı yöne doğru giderken kulakları tırmalarcasına rahatsız edici ses çıkaran ve özellikle askerlere saldırı yönünün neresi olduğunu bildiren, ıslıklı ok, ıslık çalan ok ve vızıldayan ok gibi isimlerle anılan ok, Mete Han tarafından bulunmuştur.

Mete Han askerlerini eğitmeye başladığında “okumu attığım yere saldır, emre kesin itaat et” emirlerini vermiştir. Buna göre, verilen emre uymayanlar hemen idam edilecekti. Anlatılanlara göre ilk olarak bir av sırasında, atına ok attı ve birlik içerisinde atmayanlar oldu, bu ok atmayanlar idam edildi. Sonrasında en sevdiği eşine ok fırlattı ve içlerinden yine Mete’nin emrini yerine getirmeyenler oldu, bunlar da idam edildi. Bu sırada Teoman’ın bütün bu olanlardan haberi vardı ve sıranın kendisine de gelmesinden kuşku duymaktaydı. Bir sonraki avda da babasının en sevdiği ata ok attığında herkes kuşkusuz ok atmıştı. Sonunda eğitimin tamamlandığını, askerlerine güvenebileceğini ve yapacağı saldırıda başarılı olacağını anlayan Mete Han, bir sonraki avı bekledi. Ayrıca bu eğitim M.Ö 209 yılında olmuştur ve Türk Tarihi’ndeki ilk düzenli ve disiplinli ordunun kuruluşu bu tarih olarak kabul edilmektedir.

Sıradaki ava hükümdar Teoman ve Mete Han başta olmak üzere kalabalık bir askeri grup katıldı. Uygun bir zamanı kollayan Mete, ilk fırsatı bekledi ve en uygun zamanı bulunca da okunu babasına doğru fırlattı. Eğittiği bu birlik, hiç kuşku ve gerileme hissetmeden Mete’nin yaptığını yaptı ve Teoman’ı okladı. Babasını öldürdükten sonra hemen tahta çıkması kolay iş olamazdı. Çünkü kağana bağlılık ve kağanlık konusunun kutsallığı Türkler arasında kesin bir şekilde yer aldığından mutlaka kendi birlikleri ile babası Teoman’ın birlikleri arasında bir mücadele çıkmış olmalıydı. Kaynakların bize daha fazla bilgi vermemesi bu konuyu yorumlamaya açık bırakmıştır.

Yaygın düşünce şudur ki, Mete’ye bu muhtemel mücadeleyi kazandıran şey, kendi eğittiği bu askeri birlikler olmuştur. Çünkü tam bir hiyerarşik düzen içerisinde yer almayan, bir anlık saldırı olması ve ok yağmuru nedeniyle şaşkınlığa kapanan, yukarıdan gelen emrin en aşağı geçmesinde aksaklıklar yaşanan bir birlik karşısında; büyük disiplin, demir irade ve sonsuz itaat ile eğitilmiş, Mete’nin emrine karşı tetikte bekleyen, kendi içerisinde sorumluluk verilmiş kişilerin yer aldığı birlik bulunuyordu. Bu nedenle muhtemel olan bu mücadeleyi kazanan kişinin Mete olması gayet normaldi.

Babasına yaptığı bu ihtilal niteliğindeki saldırıdan sonra tahta oturan Mete, ilk iş olarak kendisine yapılan bu tuzaklarda babası Teoman’a yardımcı olan, içerisinde üvey annesi yani Çinli eşin oğlu olan küçük veliahtın da bulunduğu herkesi idam ettirdi. Mete; askeri ve siyasi açıdan yetenekli, güvendiği ve kendisine sonsuz itaat eden kişileri yönetimde önemli yerlere getirdi. Böylece yönetimi sağlama alan ve içerideki tüm sıkıntıları halleden Mete, sıradaki iş olarak da orduyu baştan sona terbiye etmekle ilgilenip asıl amacına, yani dışarı açılmaya yönelecekti.

Mete Han ve Onluk Sistem

Mete, babası Teoman tarafından kendi emrine verilen 10.000 kişilik askeri orduyu nasıl eğitip yetiştirdiyse, şimdi tamamı emrinde olan devletin tüm askerilerini de o şekilde eğitecekti. Bunun yanında ordu içerisindeki karışıklığı gidermek ve hiyerarşik düzeni sağlamak için 10’luk sisteme dayalı bir ordu düzenlemesi yaptı.

Bu sisteme göre her 10.000 kişilik ordu 1000 kişilik kısımlara ayrılır, 1000 kişilik kısım da 100 kişilik bölümlere ayrılır, 100 kişilik birlik de 10 kişilik ufak gruplara ayrılır. Bu her on bin, bin, yüz ve on kişilik grubun başında da komutan bulunur. 10.000 kişiliğe ”Tümenbaşı”, 1000 kişiliğe ”Binbaşı”, 100 kişiliğe ”Yüzbaşı”, 10 kişiliğe de ”Onbaşı” atanır. Bu sayede emir komuta zinciri olur ve üstten gelen emir bölünerek en alta doğru eksiksiz şekilde iletilirdi. Ayrıca herkes bir üstünün sorumluluğu altında olur. Mete’nin yapmış olduğu bu 10’luk sistem, sonrasında gelecek olan, başta Türkler olmak üzere tüm dünya devletlerine örnek olmuştur. Bu sistem günümüzde hala dünya devletlerinin askeriyesi tarafından kullanılmaya devam etmektedir.

Bu orduda bulunan askerler, henüz küçük yaşlarda keçiye binerek kuşları ve fareleri vurmaya çalışırlardı. Yetişkinliklerinde ise yay germe, ok atma ve at binmede ustalaşmış birer savaşçı haline gelirlerdi. Hunlarda ordunun büyük kısmı atlı birliklerden oluşuyor ve bu birlikler özellikle uzaktan ok atarak düşmanı yok etmeye çalışıyordu. Uzakdan ok atımlarından sonra gerek duyulduğu takdirde yakın mesafeden mücadele başlıyordu. Bu durumda da genel olarak kısa mızrak ve kılıçlar kullanılıyordu. Bu stratejiler ve askeri eğitimler devletin barış zamanları, askerlerin formdan düşmemeleri ve idmanlı olmalarını sağlama amacıyla yaptıkları, sürek avlarında tekrar ediliyor ve bu sayede askerler daima hazır durumda bulunuyordu. Mete ile başlayan bu askeri değişimler Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kuruluşu sayılmaktadır (M.Ö 209).

Yararlanılan Kaynaklar

• Bahaeddin Ögel, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi, 1. Cilt, Ankara, 2015
• Ahmet Taşağıl, Kök Tengri’nin Çocukları, 2015
• İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul, 2012