Lale Devri Sanatçısı Levni ve Eserlerindeki Kadın Tasvirleri

Bu yazı Habibe Çalışkan tarafından hazırlanmıştır.

Osmanlı döneminin 1718-1730 yılları arasını kapsayan süreç günümüz isimlendirmesiyle Lâle Devri olarak bilinmektedir. 1718’de Avusturya ve Venedik ile imzalanan Pasarofça Antlaşması ile başlayan dönem, 1730 yılında patlak veren Patrona Halil İsyanı ile sona ermiştir. Devrin padişahı III. Ahmet (saltanat yılları 1703-1730), devrin sadrazamı ise Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’dır. 18. yüzyılın başlarını kapsayan bu dönemden itibaren, Osmanlı İmparatorluğu, Batı dünyasına açılmış ve kendini farklı alanlarda yenilemeye başlamıştır. Yeni oluşan bu ortam içerisinde hükümdar III. Ahmet ve Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa himayesinde, sanata geniş olanaklar sağlanmıştır. Dönemin önemli sanatçısı Levni de bu kültürel ortam içerisinde önemli sanatsal eserlere imza atmıştır. Bu çalışmada Levni imzalı kadın resimlerinden yola çıkılarak sanatçının resim anlayışı ve içinde yaşadığı dönemin bu eserlere etkisine kısa bir bakış yapacağız.

Osmanlı Devleti’nin (1718-1730) süreci, o dönemde Lâle Devri diye anılmıyordu…

18. yüzyıl Osmanlı terminolojisinde Lâle Devri adı altında bir dönem tanımlaması mevcut değildir. Dönemin Lâle Devri şeklindeki isimlendirilmesi ilk defa 20. yüzyılda Yahya Kemal Beyatlı tarafından yapılmıştır; bunun sebebi ise Avusturya ve müttefiki Venedik ile imzalanan Pasarofça Antlaşması’nın ardından başlayan uzun barış döneminde başta Haliç ve Boğaziçi olmak üzere iptila derecesine varan bir yaygınlıkta lâle yetiştirilmesidir. Tarihçi Ahmet Refik Altınay tarafından 1913 yılında İkdam gazetesinde yayımlanan makalenin ve iki yıl sonra basılan kitabın başlığında kullanılan bu ad, Osmanlı tarih literatüründe yaygınlık kazanmış, Osmanlı tarihinin bir zevk, eğlence, barış, yenileşme ve sivil reform döneminin başlangıcı olan süreç olarak tanımlanmıştır.




Devrin sosyal-kültürel faaliyetleri yüzyıllarca konuşulmuş, araştırmalara konu olmuştur…

Osmanlı tarihinde ilk defa ciddi bir şekilde yenileşme faaliyetleri başlamıştır. Yazımızın konusu kapsamında kültür faaliyetleri üzerine konuşacak olursak, bu süreçte İstanbul’da ilk Türk matbaası faaliyete geçer. İlk defa bu dönemde yurtdışına elçiler gönderilir. Çiniciliğin tekrar hayat bulması için İstanbul’da çini fabrikası açılır. Tercüme heyetleri oluşturularak önemli batılı eserler dönem dili Osmanlı Türkçesi’ne tercüme edilir. Eski ve kıymetli kitapların yabancılar tarafından yurtdışına çıkarılması yasaklanır. Kâğıt ve kumaş fabrikaları açılır. İstanbul’da ve yurdun değişik yerlerinde inşa faaliyetleri başlar; Osmanlı klasik süslemelerinin yerini Avrupaî barok ve rokoko süslemeleri almış, birçok mimari faaliyetin yaptığı süreçte Boğaziçi ve Haliç kıyıları köşkler ve kasırlarla donatılmıştır. Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi’nin Fransa’dan getirttiği planlara göre inşa edilen yapılarda Avrupa mimarisinin tesirleri görülmeye başlanmış, duvarlar Avrupalı ustalar tarafından Batılı tarzda süslenmiştir.

Osmanlı tarihi kaynaklarından örneklerle Lâle Devri sanatçıları…

Sanat ve edebiyattan hoşlanan devrin sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, dönemin ünlü şair musikişinas ve sanatkârlarını etrafına toplamıştır. Örneğin; Lâle Devri’nin özellikle eğlenceye bakan safhasını şiirlerinde yansıtan Nedim, tarihsel sürecini ele alan Râşit Mehmet, Çelebizâde Asım ve Arpaeminizâde Mustafa Sâmi Efendi, devrin önemli isimlerindendir. Bu isimler arasında resim sanatında usta olan ve dönemin günlük ve siyasi yaşamı hakkında bizlere detaylı bilgiler veren bir isim vardır ki, yazımızın odak noktası olacaktır: Levni (Abdülcelil Çelebi)…

Osmanlı minyatür sanatının son büyük temsilcisi, Lâle Devri’ni resimleriyle anlatan büyük usta Levni…

Yaşamı ve kimliği hakkında çok fazla bilgi olmayan sanatçının asıl adının Abdülcelil Çelebi olduğu bilinir. Nakkaş Levni’nin, II. Mustafa (saltanat yılları 1695-1703) döneminde Edirne’de tanınmış bir nakkaş olduğu Osmanlı kaynaklarında geçmektedir. [1] Levni’nin 17. yüzyılın sonlarında ünlü Musavvir Hüseyin’in öğrencisi olduğu düşünülür, saray çevrelerinde ayrıcalıklı bir yeri olduğu anlaşılır. Kendisine tanınan Çelebi unvanı ve Levni mahlası bunun kanıtıdır. [2] Levni, 18. yüzyılın ilk otuz yılına damgasını vurmuş bir sanatçı olarak karşımıza çıkmaktadır. Onun çağı; II. Mustafa (1695-1703) ile III. Ahmed (1703-30) ve Sadrazam İbrahim Paşa’nın çağıdır. Anlaşılacağı üzere Edirne’den İstanbul’a gelmeden önce nakkaş yardımcısı, tezhip ve saz işlemekte usta idi, daha sonra ressamlığa geçmiştir. [3] Eserlerini genellikle imzalamıştır, imzasından detay ise aşağıda (Resim 1).

Resim 1: Levni’nin eserlerine attığı imzası.

Osmanlı minyatür sanatı Levni ile beraber klasik üsluptan çıkıyor…

Nakkaş Levni’nin, batılılaşma hareketlerinin hız kazandığı Lale Devri’nde minyatür sanatını klasik üsluptan çıkartarak yeni bir sanat anlayışı ortaya koyduğu söylenebilir. Klasik dönemden bir örnek verecek olursak, 1460 yılına tarihlenen resimde; [4] kompozisyonun merkezinde, mavi çinilerle kaplı, sivri çatılı bir köşkün içinde bağdaş kurarak oturan sultan yer alır. Köşkün sağ ve sol avlu duvarları arkasında, resmin ön merkezinde çeşitli görevliler görülmektedir. Erken döneme tarihlenen bu Osmanlı resimde perspektif algısının ve figürlerde ifadelerin olmadığı belirgindir (Resim 2). Lale Devri’nin ve Osmanlı’nın büyük nakış üstatlarından olan Levni, Osmanlı minyatür resim sanatına derinlik ve perspektifi sokan bir sanatçı olarak karşımıza çıkmaktadır (Resim 3). Doğa ayrıntılarına, figürlere boyut kazandırmaya ve ifadeler eklemeye çalışmıştır. Lale Devri’nde sanatını icra etmesinden dolayı, eserlerinin konusu genelde eğlence sahneleri ve sahneleri zenginleştiren kadınlar olmuştur.

Resim 2: TSMK, R. 989, Külliyât-ı Kâtibî, y. 93a. Yıl 1460. Sultan’ın Meclisi.
Resim 3: Sultan III. Ahmed, sünnet töreni gerçekleştirilecek şehzadeleri ile beraber. (Levni, Surname-i Vehbi TSM A.3593 y. 20b)

Levni’nin çizimleri ile Lâle Devri’nin kadınları…

Osmanlı toplum yapısında kadın kimliği farklılık göstermektedir. Kadınlar; Müslüman, Hıristiyan, şehirli, saraylı ve köylü olarak karışık bir yapıya sahiptir. Yabancı ülkelerden kaçırılıp özgürlükten yoksun bırakılan, alınıp satılabilen, her konuda efendisinin isteklerine bağlı bulunan genç kadınlara ‘cariye’ denilmektedir. [5] Cariyeler yeteneklerine göre müzik, şiir, edebiyat, Kur’an okuma ve ev idaresi gibi konularda eğitilerek yetiştirilmektedir ve nakkaş Levni de kadın figürlerinde genellikle bu grubu resmetmiştir. Boyasız fon üzerindeki bu tek figür ‘kadın’ çalışmalarında Levni’nin gözlemciliği, çizgi ve nakış ustalığı, pastel tonlardan oluşan renk beğenisi açıkça belirir. [6] Kadın figürlerini yaparken figürü en canlı anında yakalayarak, etrafını boşaltıp, ilgiyi asıl konu olan figürde toplamaya çalışmıştır. Renk grubunda kırmızı, sarı, gök mavisi, açık mor, lacivert ve leylak tonlarını kullanmıştır. [7] Kadınlar, günlük yaşamdan sahnelerde bazen iplik eğirirken (Resim 4),  bazen de çocuklarıyla birlikte sokakta yürürken resmedilmişlerdir (Resim 5).

Resim 4: İplik eğiren kadın tasviri.
Resim 5: Çocuğuyla sokakta yürüyen kadın tasviri.

Kadınlar güzelliklerinin farkındadır, endamlarını sergilerler…

Levni tarafından çizilen insan figürleri, oldukça ifadeli yüzlere sahiptir, sanki sahne onlara ayrılmış gibi bir perde ile çerçevelenmiştir. Örneklere bakacak olursak; Osmanlı kadını bu resimde sarı kıyafeti içinde, büyükçe bir yastığa dayananmış, rahat bir ortamda, kemerini açmış uyuyor şekilde resmedilmiştir. Detay ve yüz güzelliği bakımından en ince ayrıntılarıyla işlenen resimde; figür beyaz teni, küçük zarif yüz hatları, kınalı ayak parmaklarıyla güzel ve cazibeli olduğunun farkında olarak gösterilmiştir (Resim 6). Resimde ayrıca kadının göğüs hizasında, zeminde sanatçının imzasını görmekteyiz. İnci, yakut, zümrüt yarım çiçek biçimindeki dizilerin oluşturduğu küpelerini takmış diğer kadın; kalem kaşları, örgülü saçları, dekolteli göğsü ile endamını sergiler, tebessüm ettiği yüzüyle poz verir biçimde yan çehre bakış atmıştır (Resim 7).

Resim 6: Uyuyan genç kadın (TSM, H.2169, y,11b).
Resim 7: Kulakları küpeli, yan bakışlı güzel (TSMK H.2164 9.b’den detay).

Kadınların kullandığı takılardan detaylar…

Osmanlı kadınının kullandığı takılar arasında; boynu saran gerdanlıklar, kulaklardan sallanan değerli taşlı küpeler, parmaklarda yüzükler, göbeğe kadar inen zincir ya da değerli taşlardan oluşan dizi dizi kolyelerin resmedildiğini görmekteyiz. Ayrıca Levni’nin eserlerinde eğlence unsurlarını konu alan objeleri de yoğunlukla tasvir ettiğini biliyoruz. Haremde eğlenceyi gösteren minyatürlerde; cariyelerin ellerinde yelpaze, içki kâsesi ve sürahi gibi görevlerine işaret eden nesneler bulunmaktadır. Kulak arkasına götürdükleri bileklerinde inciler, bilezikli elleriyle taşıdıkları çeşitli çiçek tasvirleri ile sanki güzellikleri taçlandırılmış gibi Levni tarafından resmedilmişlerdir (Resim 8, 9).

Resim 8, 9: Karanfilli kadın ve testi taşıyan kadın, Levni (Albüm resimleri, Topkapı Sarayı Müzesi Hazine 2164 yaprak 20b, 21b’den ayrıntı).

Kadınların sokakta giydiği kıyafetlerinden detaylar…

Osmanlı kadınının sokakta giydiği kıyafeti genellikle sadedir. Dış kıyafet ferace ve yaşmaktan oluşmaktadır. Ferace; kadınların sokakta giydikleri, bedeni ve kolları bol, önden açık, eteği yere kadar uzun, yakasız bir giysidir. Başkent kadınlarının ferace ile birlikte kullandıkları yaşmak ise ince, beyaz kumaştan bir örtüdür. Bu örtü; biri yukarıdan, biri aşağıdan gelen ve gözlerin önünde bir aralık bırakan iki parçadan ibarettir. Osmanlı minyatüründe kadınların feraceleri açık ve koyu renklerden olabilmektedir. Yaşmaklar ise beyazdır (Resim 10, 11)[8]

Resim 10: Feraceli Kadın, Levni, TSMK.
Resim 11: Bursalı Kadın, Levni (TSMK).

Levni’nin gözünden bir Frenk kadını…

Frenk; Osmanlıların Batı Avrupalılar için kullandıkları bir terimdir. [9] Levni’nin resmettiği Avrupalı kadın tiplemesinde; elinde yelpazesi, üç parça dalgalı elbisesi topuklu ayakkabısına kadar uzundur, giysinin dantelleri, turuncu eteğin üzerindeki çift kat saydam etek son derece ince bir işçilikle boyanmış, Avrupalı kadın giysisinin en ayırt edici özelliği olan korsaj ve ten rengi eldivenleri başarıyla uygulamıştır. Dekolteyi vurgulamak amacıyla göğüsler neredeyse açıkta bırakılmıştır. [10] Normal halk tiplemelerinde giyim kuşam tarzından farklılığı görülmektedir (Resim 12). Bu eserinden anlaşılacağı üzere bir Osmanlı kadını ile Frenk kadını arasındaki büyük farklılıklar sadece giyim kuşamdaki elbise modellerinde, saç tasarımlarında görülmektedir. Fakat aynı renkler ve aynı ince detay işçiliğin benzerliği dikkat çekicidir.

Resim 12: Frenk kadını (TSM, H.2164, y,13b).

Çalgı, müzik, dans, rakkas… Kadınlar eğlence ortamlarına renk katıyorlar…

Çalgı çalan dört kadını canlandıran resme baktığımızda, sıcak ve samimi bir ifade taşıdığı görülmektedir. Kadınların o zaman kullandıkları çalgılar hakkında bu resimden bir bilgi edinmek mümkündür (Resim 13). Levni’nin fırçasından çıkan resimlerin hareketinden, özellikle burada hafif ve neşeli bir müzik duyulacak hissine kapılıyoruz. Rakkase’nin oyunu ve hareketleri bu müziğe uymaktadır. Ellerinde ziller birbirine vurularak, kıvrak hareketlerle raks edilmektedir (Resim 14)[11]

Resim 13: Saz Heyeti, Sazendeler (TSMK H.2164).
Resim 14: Acem Çengisi. (TSM H.2164 y, 18a).

Lâle Devri’ne kısa bir bakış ve dönemin Osmanlı kadınları hakkında edindiğimiz bilgilerden çıkan sonuç:

18. yüzyılın başından itibaren Osmanlı İmparatorluğu, Batı dünyasına açılmaya başlamış ve kendini yenileme çabaları içine girmiştir. Yeni oluşan bu ortam içerisinde hükümdar III. Ahmet ve Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa himayesinde, sanata geniş olanaklar sağlanmış olduğunu kısaca gördük. Osmanlı kadınını günümüze taşıyan en önemli belgeler minyatürlerdir. Bu dönemde yaşanmışlıkları belgelemek amacıyla hazırlatılan albümlerin içerisinde az sayıda da olsa kadın figürlü resimler yer almaktadır. Levni’nin çizimleri ile günlük yaşamda, özel hayatta resmedilen kadınların; kıyafetleri, takıları ve dönem modası hakkında kısa bir bilgi edindik. Osmanlı Hanedanı döneminde kadınların toplumsal yaşamda ve siyasi tarihte etkilerini az çok biliyoruz. Lale Devri örneğinden yola çıkarak, her dönemde kadınlara kıymet verilmesi ve değerlerinin bilinmesi dileğiyle…

Kaynakça

ASLANAPA, O. (1993). Türk Sanatı El Kitabı, İnkılâp kitabevi yayınları. İstanbul.

AND, M. (2004). Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, Türkiye iş bankası Kültür yayınları. İstanbul.

BAĞCI, S., ÇAĞMAN, F., RENDA, G ve TANINDI, Z. (2006). Osmanlı Resim Sanatı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. İstanbul.

BAŞKAN, S. (2009). Başlangıcından Cumhuriyet Dönemine Kadar Türklerde Resim, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara.

SÖZEN, M. (1998). Geleneksel Türk El Sanatları, Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık. İstanbul.

[1] (Rehber Ansiklopedisi, Levni maddesi  1994: cilt 177)

[2] (Bağcı, Çağman, Renda, Tanındı, 2006:262).

[3] (And, 2004:94)

[4] TSMK, R. 989, 1460 yılına tarihlendirilen Külliyât-ı Kâtibî, y. 93a. Sultan’ın Meclisi tasviri.

[5] TDK Güncel Türkçe sözlükte ‘cariye’ tanımlaması.

[6] (Sözen, 1998:137)

[7] (Başkan, 2009:132)

[8] Reşat Ekrem Koçu, Türk Giyim-Kuşam Süslenme Sözlüğü, Ankara, 1967, s. 80.

[9] Mahmut H. Şakiroğlu. Frenk Maddesi. TDV.  cilt: 13; sayfa: 198-199

[10] Serkan İlden.(2011) Levni İmzalı Resimlerinde Figür Anlayışı. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 6/1 Winter 2011 sayfa 1272

[11] (Aslanapa, 1993:222).