Bu içerik, Abdurrahman Onur Çalışır tarafından hazırlanmıştır.
Bu içerik, misafir yazar tarafından hazırlanmıştır. Siz de Tarih-i Kadim’de kendi içeriğinizi paylaşmak istiyorsanız tıklayın. |
İkinci Haçlı Seferi, Birinci Haçlı Seferi sonrasında Yakındoğu’da oluşan siyasi ortamla doğrudan bağlantılıdır. Genel manzaraya bakıldığında ilk sefer ile kurulan dört Haçlı merkezi (Urfa, Antakya, Kudüs ve Trablus) çoğu zaman birbirini destekledi. Ancak siyasetin doğası gereği –Müslümanlar’ın da yaptıkları gibi gerektiğinde dindaşlarına karşı “kafirle” ittifak yapmaktan da çekinmediler. [1] Kesin çizgiler olmamak üzere ikinci sefer öncesinde Doğu’da mücadelenin yapıldığı coğrafyaları ve oyuncuları şu şekilde kategorize edebiliriz:
Yöneticileri değişse de mücadeleler genel olarak bu güçler arasında geçmekteydi. Zaman zaman Musul Emirleri/Atabegleri’nin Filistin’de görüldüğü ya da Kudüs Kralları’nın Kuzey Suriye’de görüldüğü de vaki idi elbette. Ama bunlar çoğunlukla o bölgedeki müttefiklerine yardım dahilinde yapılan harekatlardı. Ancak alışılagelmiş bu düzenin değişmesi ise yeni bir Haçlı Seferi’ni gerekli kılacaktı.
1127 yılında Büyük Selçuklu Sultanı Mahmud, Basra Valisi İmadeddin Zengi’yi Musul’daki oğlu Şehzade Alp Arslan’ın atabegliğine getirdi.
Oldukça hareketli bir mizaca sahip olduğu anlaşılan Zengi ertesi sene Halep’i hakimiyeti altına aldı. Bu durum oldukça önemliydi zira uzun süre sonra ilk kez birisi Halep-Musul hattının yönetimini şahsında deruhde etmiş bulunmaktaydı. İmadeddin kısa süre sonra bölgedeki rakipleri Urfa Prinkepsliği, Antakya Prinkepsliği, Dımaşk Emirliği ve Artuklular ile mücadeleye girişti. Müslümanlar arasında daha çok Haçlılar ile olan mücadelesi ile tanınan İmadeddin Zengi’nin en çok ses getiren başarısı 1144 sonunda Urfa’yı alarak kurulan ilk Haçlı devletine şeklen son vermiş olmasıdır. [2] Oğlu Nureddin ise bu prinkepsliğin kalan silik izlerini tamamen yok edecektir. Urfa’nın kaybı gerek Haçlılar gerekse Avrupa’daki Katolik Hıristiyanlar arasında Kutsal Topraklar’ın kaybı endişesine neden oldu. [3] Papa III. Eugenius’un çağrısı ve dönemin ünlü hatibi Clairvaux Manastırı Başrahibi Bernard’ın vaazlarıyla yeni bir Haçlı Seferi başlayacaktı.
SEFER
Yapılan çağrının ardından Haç’ı vasalleriyle ilk sahiplenen, Doğu’daki çoğu Haçlı’nın memleketinin de kralı sıfatıyla Fransa Kralı VII. Louis oldu. Onu zor da olsa ikna olan Almanya Kralı III. Konrad izledi. [4] Yola ilk çıkan ise Konrad oldu.
Kral Louis, Bizans İmparatoru I. Manuel’e bir mektup yazarak 1146 Ağustosu’nda seferin olacağına ilişkin haberdar etmişti. [5] Vasalleri ile birlikte Louis’ten önce Mayıs 1147’de yola koyulan Kral Konrad’ı Belgrad yakınlarında İmparator Manuel’in elçileri karşıladı. Konrad imparator aleyhinde hiçbir girişimde bulunmayacağı üzerine yemin ettikten sonra Bizans topraklarına giriş izni verildi ve 10 Eylül 1147’de İstanbul’a ulaştı. [6] I. Manuel, Kral Konrad’a ordularını Çanakkale Boğazı üzerinden Anadolu’ya geçmeyi teklif ettiyse de Konrad bunu kabul etmedi. Ordusu Anadolu’ya geçirildikten sonra Ekim 1147’de harekete geçerek I. Haçlı Seferi’nde kullanılan güzergahı kullanmayı kararlaştırdı. Nitekim Alman Haçlı ordusu Anadolu Selçuklu topraklarına girdiği andan itibaren Sultan I. Mesud’un askerlerinin tacizlerine maruz kaldı. Ordu güç bela 25 Ekim 1147’de Sarısu (Bathys) Irmağı kenarında kamp kurduysa da Sultan I. Mesud’un ani saldırısı sonucunda bozguna uğradı. Kral Konrad ise az sayıda kalan askerleriyle İznik’e döndü ve Fransa Kralı VII. Louis’in ordusunu beklemeye koyuldu. [7]
Anadolu Selçukluları açısından 1097 Dorileon Savaşı’nın rövanşı alınmıştı…
Kral Louis, Fransa’da 1147 Haziranı’nın başında ordusuyla beraber harekete geçmiş ve Regensburg’da Bizans elçileri huzurunda imparator aleyhinde hiçbir girişimde bulunmayacağı üzerine yemin ettikten sonra Bizans topraklarından geçmesine izin verilmiştir. Ona da Çanakkale Boğazı’ndan Anadolu’ya geçmek teklif edildiyse de bunu reddetmiş ve 4 Ekim 1147’de İstanbul’a ulaşmıştır. [8] Ordusu Anadolu’ya geçirilirken birden askerlerine Bizans tarafından verilen iaşe yardımı kesilmiş; İmparaor Manuel, Louis’ten alacağı yerleri de imparatorluğa vermesini istemiştir. Kral VII. Louis ise alacağı yerleri Bizans’a vermeyi kabul ederken, vasallerinin alacağı topraklarda imparatorluğun hakimiyetinin tanınacağına dair yemin etmiştir. Böylece Fransız ordusuna iaşe temini tekrar başlamıştır. Louis, Kasım 1147’de İznik’e ulaştığında ise burada Kral III. Konrad’ın başına gelenleri öğrenmiş ve iki kral Bizans toprakları üzerinden Antalya’ya ulaştıktan sonra deniz yoluyla Kutsal Topraklar’a gitmeyi kararlaştırmışlardır. [9]
Krallar ordularının başında sahil yolu ile Efes’e geldilerse de burada Kral Konrad rahatsızlığını bahane göstererek İstanbul’a dönmüştür. Kral Louis orduların başında yoluna devam etmiş ancak Pisidia Antiokheiası yakınlarındaki bir Selçuklu taarruzunu zar zor püskürtmüştür. Ocak 1148’de Honaz Dağı (Denizli) civarında bir Selçuklu saldırısına daha maruz kalmış ve ordusunun önemli bir kısmını kaybetmiştir. Bu halde Kral Louis yanındakilerle beraber 20 Ocak 1148’de zar zor Antalya’ya ulaşmışlar ve burada bazı asiller ile piskoposları yanına alarak deniz yoluyla 19 Mart’ta Antakya Prinkepsliği’ne bağlı Süveydiye Limanı’na gelmiştir. Antalya’da kalanlar da kendisinin ardından parça parça kara ve deniz yoluyla Haçlı topraklarına ulaşmaya çalışmışlardır. [10]
Kral VII. Louis Antakya’da, Antakya Prinkepsi Raymond’un Halep’e saldırma teklifini ve –ismen– Urfa Prinkepsi III. Joscelin’in Urfa’yı geri alma teklifini reddederek Kudüs’e doğru yola koyulmuştur. Bu arada Kral III. Konrad da İstanbul’dan gemi ile yola çıkarak Nisan 1148’de Kudüs Krallığı’na bağlı Akka’ya vasıl olmuştur.
Kral Louis de Mayıs 1148’de Kudüs’e ulaşınca II. Haçlı Seferi orduları –askerlerin önemli bir kısmı yitirilmiş de olsa– Kutsal Topraklara ulaşmış oldu.[11]
24 Haziran 1148’de Akka’da Kudüs Kralı III. Baudouin ile vassallerinin, Kral Louis ile vassallerinin, Kral Konrad ile vassallerinin, Hospitalier ve Tapınak Tarikatları’nın üstatlarının ve gerek II. Haçlı Seferi ile Doğu’ya gelen, gerekse Kutsal Topraklar’da bulunan piskoposların da katıldığı bir toplantı düzenlenmiştir. Toplantıda nereye saldırılması gerektiği tartışılmıştır. Aslında o sıralarda Haçlılar için en uygun ve en yararlı hedef Nureddin Zengi’nin kontrolündeki Halep’ti. Çünkü Nureddin Zengi, Antakya Prinkespliği’ni tehdit etmenin yanı sıra Dımaşk Emirliği’ne sahip olmak istiyordu. Üstelik sefer de Urfa’nın kaybı üzerine düzenlenmişti, alınacak karar da bu kaybı telafi etmek üzere olmalıydı. Öte yandan Dımaşk’ın kudretli yöneticisi İspehsalar Unur da, Nureddin’in saldırılarına karşı uzun süredir Kudüs Krallığı ile ittifak içerisinde bulunmaktaydı. Denge siyaseti uygulayan Unur, Kudüs Krallığı’ndan nadiren bir saldırı gördüğü zaman da Nureddin’den yardım istemekteydi.
Ancak Akka’da yapılan toplantı neticesinde hem siyasi hem de askeri açıdan büyük bir stratejik bir hata yapılarak Dımaşk’a saldırılması kararlaştırıldı. [12]
Haçlı orduları birleşik halde 24 Temmuz 1148’de Dımaşk’ı kuşatmaya başladılar. Ancak bir türlü surları aşmayı başaramıyorlardı. Diğer taraftan Unur sürekli olarak dışarıdan yardım alıyor ve başarılı huruç harekatları ile etrafta bulunan Haçlı gruplarını hazırlıksız yakalıyordu. Bunun üzerine Haçlılar kuşatmalarını şehrin bir diğer bölgesine yoğunlaştırdılarsa da bu kısım daha dirençliydi. Diğer taraftan Unur hedefin Dımaşk olduğunu haber aldığında Halep Emiri Nureddin Zengi’den yardım istemeyi de ihmal etmemişti. Ancak kuşatmanın kaldırılmasına neden olacak olay daha ciddiydi; Haçlılar arasında ihtilaf meydana gelmişti. Haçlılar şehir alınırsa kimin hakim olacağı konusunda anlaşamamakta ve ayrıca seferle Batı’dan gelen asiller Kutsal Topraklar’daki asilleri yozlaşmakla itham etmekteydi. Böyle bir durumda Halep Emiri Nureddin Zengi’nin ve kardeşi Musul Emiri Seyfeddin Zengi’nin de Dımaşk’a yardıma geldiği duyulunca Haçlılar’ın motivasyonu iyice bozuldu.
28 Temmuz’da kuşatma büyük bir hayal kırıklığı ile kaldırıldı. [13]
Kral III. Konrad, 8 Eylül 1148’de Akka’dan maiyyeti ile birlikte memleketine doğru dönerken; Kral VII. Louis de, 1149 Yazı başında Filistin’den ayrıldı. [14] II. Haçlı Seferi tamamen semeresiz değildi; İber Yarımadası’nda Lizbon, denizci Haçlılar’ın yardımıyla, Müslümanlar’dan geri alınmıştı. [15] Ancak bu başarı teselli bulunabilecek boyutta değildi. İkinci Haçlı Seferi ile Outremer’de işlerin Batı’dan göründüğü kadar kolay yürümediği görülmüştü; ordulara krallar önderlik etmiş olsalar bile…
Yanıtla