Bu içeriğimizde, Bizans tarihçisi Ioannes Kinnamos’un (ö. 1185) “Historia”sından Türkler ile ilgili 10 alıntı yaptık. İyi okumalar dileriz.
1 – “Anadolu’daki Barbarlar”
İmparator Ioannes Komnenos, Anadolu’daki meselelerle uğraşmak zorunda kaldı. Oradaki barbarlara yaptığı beklenmedik saldırı ile kış aylarında onların tamâmını esir aldı ve birçoğunu hakîkî dine, Hristiyanlığa döndürmek sûretiyle Roma kuvvetlerinin sayısını çoğalttı. Bunlar hâlâ tarım bilmediklerinden, Peçenekler gibi sadece süt içip et yediklerinden ve daima açık arazide öbek öbek ayrı gruplar hâlinde oturduklarından dolayı kendilerine saldırmak isteyenler için kolay bir av teşkil ediyorlardı. Persler (burada kastedilen Türklerdir) eskiden beri böyle yaşarlardı.
2 – Kastamonu ve Türkler Üzerine Sefer
İmparator, Paphlagonia bölgesine bitişik olan Kastamon (Kastamonu) şehrini ele geçirmek maksadıyla Anadolu’ya sefer yaptı (1130). Burada yaşayan Türkler, imparatora bağlı olan çevreye durmadan saldırmakta ve orada oturan Romalılara devamlı zarar vermekteydiler. Savaş hazırlığının büyüklüğü ile imparator, Türkleri dehşete düşürerek onların şehri ve kendilerini Romalılara teslim etmesini sağladı ve bundan sonra Byzantion’a (İstanbul) geri dönerek muhteşem bir törenle zaferini kutladı. Bu tören için üzeri aşırı derecede altın kaplamalarla süslü gümüş bir araba yapılınca önce arabaya binmeye hazırlandı. Ancak belki de Tanrı’ya karşı tevâzû dışında görünmekten çekinerek bundan vazgeçti. Arabaya Tanrı’nın Anası ikonasını koydurdu; kendisi önden elinde haç tutarak yürüdü ve araba arkadan geldi. Öyle hârikulâde bir manzaraydı ki Heraklioslar ve Iustinianoslar Roma ülkesine yol gösterdiklerinden beri Byzantion halkı sanırım böyle bir şeye şâhit olmamıştı.
3 – İmparator Manuel ile Sultân I. Mesud’un Mektuplaşması
Türkler büyük bir sefer hazırladılar ve Thrakesialıların (Orta Anadolu’nun batısı) topraklarına saldırdılar. Kimse onlara karşı çıkamadı (çünkü soyadı Kontostephanos olan Theodoros ordu toplamak üzere imparator tarafından oraya gönderilmişti ama henüz varamamıştı). Türkler denize yakın Kelbianon (Küçük Menderes Vadisi) adındaki bölgeye kadar etrâfı tahrip ederek ilerlediler ve büyük ganîmetle geri döndüler. İmparator bunu duyunca kendini tutamadı, acele hazırlandıktan sonra sultâna, seferini mektupla haber vererek süratle Konya’ya doğru yola çıktı.
Mektup şu idi: “Bilmeni isteriz ki sen, üzerine saldırmamız için bizi tahrik eden şeyler yaptın. Bizzat kendin bizden Prakana’yı gaspettin. Burası sana ait değildi ve son zamanlarda Romalıların topraklarına saldırdın. Ayrıca Roma’nın müttefîki olan Iagupasan (Yağıbasan) ve oradaki birçok kabîle reisi ile savaşmaktan çekinmedin. Sen ki zeki bir adamsın, Romalıların bunu gözardı etmeyeceklerini anlamalısın. Tanrı’nın bize yardımı ile sen bunun cezasını kat kat ödeyeceksin. Ya mantıksız davranışlardan uzak dur ya da derhal Romalılara karşı koymaya hazırlan.” Mektubun ifadesi böyleydi.
Sultân kendisine getirilen mektubu okuduktan sonra şöyle cevap verdi: “Mektubunuzu aldık, azâmetli imparator! Ve emrettiğiniz gibi hazırlandık. O halde ordunuza ilerlemesini emredin, uzun görüşmelerle bizi bekletmeyin. Gerisi, yani durumun nasıl gelişeceği Tanrı’nın inâyetine kalmıştır. Ordugâh kurduğumuz Philomelion (Akşehir) karşılaşma yerimiz olsun.”
4 – Kilikya Seferi ve Türkler İle Savaş
İmparator, Kilikia seferine çıktı. Aşağı Phrygia’ya varınca orada Türklerle karşılaştı. Savaşta onları yendi ve büyük bir katliam yaptı. Çevredeki Türklere ait bölgeyi tahrip etti. Böylece, sanki Türklerle savaşacakmış gibi gösterip süratle Kilikia’ya doğru ilerledi. Bu şekilde davranarak Thoros’u habersizce yakalayıp baskına uğratabileceğini düşünmüştü.
5 – I. Manuel ve Türkler
İmparator I. Manuel, yüksek bir noktada iken Romalıların ordusu içerilere doğru ilerliyordu ve birdenbire Türk kuvvetleriyle karşılaştı. Adam adama çatışma sürerken Romalılar zor durumda kalmaya başlayınca bunu gören imparator, süratle göğsüne zırh takmadan ve bedenini koruyacak kalkanından başka hiçbir şeyi olmadan, onların yanına koştu. Kendisini düşmanın ortasına atarak hârikulâde etkili hareketler yaptı; yakınına gelenlere kılıcı ile vurdu, onlar kaçmaya başlayınca hiç zaman kaybetmeden eline bir mızrak kapıp peşlerinden gitti. Onlar ise arkalarına bakmadan uzaklara kaçtılar; böylesine çok sayıda bir ordunun tek bir adam tarafından kovalandığını anlayamadılar.
İçlerine dolan korku kesinlikle gözlerini karartmıştı. Durumlarını fark edince korkaklıkları yüzünden birbirleriyle alay ettiler ve birden geri dönüp onun üzerine atladılar. Fakat her yönden onun üzerine ok yağdırdılar. O da kalkanını bir yandan öte yana çevirerek atışları kendinden uzaklaştırdı ve vücudunu oklardan korudu. Türkler arasında cesur ve canlı bir adam vardı. Hepsinin arasından imparatora karşı dövüşmek için tek bir kişinin bile çıkmadığını görünce hırsından deliye dönerek arkadaşlarından birinin elinden kılıcını kaptı ve vurup öldürmek kasdıyla imparatora doğru koştu. Fakat adamı saçından yakalayan imparator, onu diğer üç asil ile birlikte esir aldı. Geride kalanlar ise kendisine karşı koyamayıp kaçtılar. İmparator adı geçen esirlerle birlikte ordugâha geldi. Kışın çok şiddetli geçeceğini fark edince de Byzantion’a geri döndü.
6 – Türkler ve Phileta
Türkler olanlardan (Bizans’ın, Türk topraklarını tahrip etmesi, birçok kişiyi öldürmesi veya esir etmesi) dolayı çok üzgündü ve karşılığında Romalılara zarar vermeye azmettiler. Uygun zamanı bekleyerek batıdaki Phileta şehrini işgal ettiler. Aynı zamanda Aşağı Phrygia’daki Laodikeia şehrine aniden hücum ederek ciddi şekilde zarar verdiler. Kılıç zoruyla genç ihtiyar pek çok kişiyi sürüp götürdüler, sayılamayacak kadar çok sayıda kişiyi esir aldılar. İmparator bunu durunca kızdı ve üzüldü; mümkün olsa hemen Anadolu’ya geçip ilerlemeyi ve Konya üzerine bir sefer tertiplemeyi arzu etti. Fakat bunun vakit gerektirdiğini biliyordu. Böyle şeyler için daha büyük savaş hazırlığı lazımdı, bu nedenle seferi geride bıraktı.
7 – Ioannes Kontostephanos ve Türkler
Ioannes Kontostephanos şövalyelerle birlikte Filistin’den yola çıkınca (1161) sayıları yirmi iki bini aşkın Türk ordusuyla karşılaştı. Bütün ordusuyla onlara saldırdı. Romalılar düşmanı müthiş tayzikle zorladıklarından, Türkler geri çekilmeye başladılar. Kaçarken birçoğu öldü, bir kısmı Romalı askerler tarafından esir alındı ve bir kısmı da atların ayakları altında ezildi. Sultân bunu öğrenince vicdan azabı duydu, zamansız cüretinden pişmandı. Sadece olup bitenler yüzünden kendini suçlamakla da kalmadı; imparatorun kendisine karşı sefer düzenlemiş olmasından dolayı daha da büyük bir endişeye kapılmıştı ve bu sebeple de imparatora yaptığı önceki tekliflerine yenilerini ekledi.
Romalılara her yıl istek üzerine müttefik kuvvetler vermeyi vaat etti. Kendisinin izni dahilinde hiçbir Türk’ün, onların topraklarına ayak basmayacağını söyledi; eğer başka Türk beyliklerinden birisi Romalıların topraklarına zarar vermeye kalkışırsa hemen ona savaş açacaktı ve nereden gelirse gelsin ihaneti durduracaktı. Hiç tereddüt etmeden imparatorun her emrini yerine getirecekti ve eğer imparatorun tebaası olan bir şehir daha önce Türklerin eline geçmiş bulunuyorsa bunu Romalılara geri vermeyi kabul ediyordu. Bu sözlerle ikna olan imparator onu büyük yeminlerle bağladı. Düşmanlık son bulunca imparator da ülkesine döndü.
8 – II. Kılıç Arslan’ın İstanbul Ziyareti
Sultân II. Kılıç Arslan, kendisine yararlı olacak konularda imparatordan ricada bulunmak üzere, kendi isteğiyle Byzantion’a geldi. Böyle gösterişli ve olağanüstü festivali, bildiğim kadarıyla, daha önce Romalılar asla görmemiş, yaşamamışlardı. Sergilediği ihtişam ile gururlanan imparator, onunla beraber saraydan ünlü Ayasofya Kilise’sine bir zafer merasimi şeklinden gitmek üzere geçit yürüyüşünün hazırlıklarına başladı. Fakat niyetini gerçekleştiremedi. Çünkü dinî meselelerle meşgul olan İstanbul Patriği Lukas, bu plana karşı çıktı; dinsiz adamların kutsanmış eşya ve süslerin arasından geçmemeleri gerektiğini söyledi. Sonra da bunu önleyecek başka bir şey oldu. Geceleyin geç vakitte müthiş bir sarsıntı yeryüzünü altüst etti. Byzantionlular, Lukas’ın nasihatlerinin dikkate alınmadığını düşünerek girişimin Tanrı’nın isteklerin aykırı olduğu kanısına vardılar. Kılıç Arslan’ı şehrin güneyindeki sarayda gezdiren imparator, onu ziyafetlerle ağırladı ve tam bir dostluk gösterdi. Sonra onu at yarışları ile büyüledi ve âdet olduğu şekilde, bazı kayık ve sandalları Sıcı Ateş (Grek Ateşi) ile tutuşturdu. Adamı Hippodrom’daki gösterilerle tıka basa doyurdu; şehirlerin ihtişamı işte böyle ortaya çıkar. Byzantion’da yeterli zaman geçirdikten ve ilave yeminlerle önceki anlaşmalar perçinledikten sonra II. Kılıç Arslan kendi ülkesine geri döndü.
9 – Kansız Zafer
Philadelphia’da ordugâh kuran imparator barbarları birbirlerinden nasıl kolayca koparabileceğini düşündü. Lykaonia sultânına (II. Kılıç Arslan) elçiler göndererek ihânetinden dolayı onu suçladı ve böyle birden bire Romalılara savaş açmasının sebebini sordu. Öteki birçok ve çeşitli mazeretler öne sürdü ve onların arasında en yüksek dinî başkan olan halifelerinin Romalılar ile dostluk kurmasından dolayı kendisine kızdığını söyledi. Böyle söyleyerek elçileri boş elle geri gönderdi.
İmparator bunu duyunca ona ikinci bir elçi heyeti göndererek şöyle yazdı: “Eğer bir süreden beri birleşmiş olduğunuz yakınlarınızla birlikte Romalılara saldırmak size doğru göründüyse bu cüretinizden vazgeçin. Toprağınıza muhafızlar koyun, çünkü on beş gün içinde Roma ordusu oraya ulaşacak”.
Sultân bu mektubu alınca kalbi korkuyla doldu ve planlarından vazgeçip ilerisi için barış şartlarını konuştu. Ancak Türklerin henüz sonuca ulaşmamış planlarının bir kısmı yeniden bozuldu; çünkü aralarından büyük bir kısmı sultândan ayrılarak imparatorun tarafına geçti. Bu kansız zaferden şan kazanan imparator, Byzantion’a doğru yola çıktı.
10 – Türkler ve Romalılar
İmparator (savaştan sonra) kendini Byzantion yoluna hazırladı. En kısa yoldan gitmek için Pamphylia yerine ordusunu Lykaonia’nın ortasından geçirdi. Her ne kadar sultân (II. Kılıç Arslan) şiddetle buna karşı çıktıysa da imparator Laranda (Karaman) şehrine yaklaşınca Romalıların, Konya’ya hücum edeceklerini düşünerek korkan Türkler kaçmaya başladılar. Fakat Romalılardan kendilerine bir zarar gelmeyince cesaretlerini topladılar ve bol miktarda erzak getirip onlara verdiler. Ancak Türkler için Romalılara karşı duydukları nefreti tamamiyle zapt etmek imkansızdı. Bu yüzden Romalılar Kottyaeion (Kütahya)’a varınca ana ordudan ayrılmış olanların bazıların hücum ettiler; onları öldürdüler veya esir aldılar.
Yanıtla