Bu yazı Orhan Köksal tarafından hazırlanmıştır.
Macaristan’da Türkoloji, Türkiye’den de eskidir. 1830’lu yıllarda Macar Üniversitesi’nde ilk Türkoloji dersleri verilmeye başlanmıştır. Macarlar ve Türkler arasında çok eskilere dayanan iyi ilişkiler nedeni ile Macaristan’da Türkoloji kurulmuş, Macarların Türklerle tarihsel bakımdan ortaklık bağına sahip olmaları, Türklük bilimi araştırmalarını heyecanlı bir bilimsel alanda tutmaya yetmiştir. Bu noktada Macar ve Türk Türkologlarını birleştiren ortak kavram ve ideal ‘Turan’ olmuştur. Çünkü Turan, kökenler ve göçler konusuyla, dolayısıyla Türklük bilimiyle doğrudan ilintilidir. İlk Türkoloji kürsüsü de 1870’de Macaristan’da kurulmuştur. Macaristan’da Türkoloji’nin Macarların ulusal kimliklerini yoğun bir şekilde araştırmaya giriştikleri dönemde kurulmuş olması dikkat çekicidir. Macarların, kendi lisan ve tarihlerinin Doğulu kökenlerine gösterdikleri ilgi, önemli araştırmalara yol açmıştır. Macarlar, Macarca ile Türk dilleri arasındaki genetik bağları ve geçmişin anıtlarını incelemek amacıyla, Türklerin yaşadıkları bölgelere inceleme gezileri düzenlemişler, arkeolojik kazılar yapmışlar ve Macarların kökenleri ve medeniyet düzeyleri konularında önemli eserler vermişlerdir.
Türkoloji, tarih boyunca yaşamış Türk halklarının tarihi, kültürü, bu halkların bilhassa dilleri ve yazılı metinlerini kapsamına işlemiş, Türk medeniyeti açısından önemli bir bilim dalıdır. Diğer adıyla Türklük biliminin amacını ve hedeflerini anlayabilmek açısından 1908 yılında İstanbul’da kurulmuş Türk Derneği’nin amacına bakmakta fayda vardır. Bu amaç: “Türk diye anılan bütün kavimlerin mâzi ve hâldeki âsâr, ef’âl ve muhitini öğrenmeye ve öğretmeye çalışmak, yani Türklerin âsâr-ı atîkasını, tarihini, lisânlarını, avâm ve havâs edebiyatını, etnografya ve etnolojiyasını, ahvâl-i içtimâiyesi ve medeniyet-i hâzıralarını, Türk memleketlerinin eski ve yeni coğrafyasını araştırıp taraştırıp ortaya çıkararak bütün dünyaya yayıp dağıtmak ve dilimizin geniş ve medeniyete elverişli bir dereceye gelmesine çalışmak ve imlâsını ona göre tetkik etmektir.” [1]
Türkiye’de Türklük biliminin öncülerinden olan Mehmet Fuat Köprülü, Türkoloji yerine Türkiyat terimini kullanmış, değerli Türkolog Hasan Eren ise; “Türklerle ve özellikle Türk diliyle uğraşan bilim kolu” şeklinde Türklük bilimini nitelendirmiştir. [2]
Çekirdeğini Türk dilinin oluşturduğu Türkoloji araştırmaları, 19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa (Bilhassa Doğu Avrupa) ve Rusya’da başlamış, özellikle Macaristan’da hız kazanmıştır. [3]
İlk Türkoloji derslerinden bağımsız Türkoloji kürsüsüne
Macarların kökenlerini araştırmaya girişmeleri, kimlik arayışları ve siyasi bunalımlardan kurtulma çabası ile Turan‘a yönelmeleri ortaya Türkoloji alanındaki çalışmaları çıkarmıştır. Bu hususta Macaristan’da, 1830 yılında Türkoloji dersleri verilmeye başlanmış, 1870 yılında ise ilk bağımsız Türkoloji Kürsüsü kurulmuştur. [4] Bu kürsülerde birçok Türkolog yetişmiştir.
1825 yılında, çeşitli girişimler sonucunda Macar Bilimler Akademisi kurulmuştur. [5] Bu kurum pangermenizm pençesine alınmak istenen Macar halkının bir tepkisi sonucu Macar milliyetçi aydınlar tarafından teşkil edilmiştir. Kurumun amacı milli korunmayı sağlama şeklinde ortaya çıkmış, birçok Türkolog bu kurumun desteği ile Orta Asya’ya teknik geziler düzenleyerek Türkoloji’ye bilimsel katkıda bulunmuşlardır. Aynı gayede kurulan bir başka bilimsel faaliyet alanı ise Turan Cemiyetidir. Cemiyetin çıkardığı Turan dergisi Türkoloji alanında çalışmaların yayımlandığı bir mecmua olarak raflarda yerini almıştır.
Macarların kökenleri ve kimlik arayışları
Fin-Ugor halklarından oldukları kabul edilen Macarlar ile Türklerin ilişkileri, Macarların tarih sahnesine çıktıkları V. Yüzyıl’a kadar rast gelmektedir. IX. Yüzyıla kadar Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlarda yaşamını sürdüren Macarlar, Don ırmağı yakınında bir yerde kurulan On-Ogur birliği içinde yaşamışlardır. Macaristan’ın bugünkü İngilizce’de söylenen Hungary ismi, Avrupalılar tarafından On-Ugor kelimesinin Slavca telaffuzundan kaynaklanmaktadır. [6]
VII. – XI. Yüzyıllarda, Volga-Don ve Kuzey Kafkasya bölgesinde hüküm süren Hazar Devleti’nin hakimiyeti altında yaşayan Macarlar, IX. Yüzyılda Hazarlar’a isyan ederek bağımsız hale gelmişlerdir. Süreç sonucunda bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkan Macarlar’ı, İslâm ve Bizans kaynakları kayıt altına almışlardır. Tarih sahnesine çıkışları, bağımsızlıkları ile birlikte IX. Yüzyıla dayanmaktadır. [7]
Gyula Németh’e göre Macarların ataları Avrupa Hunlarıydı
Macarların IX. Yüzyıldan önce hangi dili konuştukları ve nerede yaşadıkları hususunun aydınlatılması henüz kesin bilgilere dayanmamaktadır. Macarlar’ın ataları olarak gördükleri Attila’nın kavmi Hunların, Türk kavmi olma ihtimali tezine kanıtlardan belki de en değerlisi; Macar Türkolog Gyula Németh’in “Hunlar Hangi Dili Konuşuyorlardı?” başlıklı makalesidir. [8] Németh’e göre Hun İmparatorluğu’nun yönetim kademelerinde konuşulan dil Türkçe’dir ve Attila adı Ata kelimesinden türemiştir. Attila’nın amcasının adının Oibarsios olduğu, günümüz telaffuzunun ve asıl isminin ise Aybars olması Németh’e göre muhtemeldir. Romalı tarihçi Priskos’un ve Jordanes’in kayıtlarından yola çıkan Németh, Attila’nın 3 oğlunun isimlerinin de Türk kökenli olduğunu savunmaktadır. [9] Ayrıca Türkçe’den Macarca’ya birçok kelime geçmiştir.
Macarların en yakın akrabaları Finler, Estler, Ostyaklar ve Vogullardır. Macarların anayurdunun neresi olduğu tartışmalar arasında güncelliğini korumaktadır. Bu husus ile alakalı iki varsayım söz konusudur: Bu varsayımlardan biri, Volga nehrinin orta bölgeleri olduğu tezidir. Diğer bir varsayım ise; Batı Sibirya’dır. Macarların ataları 4. Yüzyılda Hun akınları neticesinde bugünkü Macaristan’a göç etmişlerdir. Bu andan itibaren Macarlar Türk kökenli Onogur-Bulgar kavimleriyle ilişkiye girerek atlı-göçebe yaşam biçimini benimsemiş ve Türk etkisi altına girmiştir. [10]
Macar Türkolog Laszlo Rasonyi, Türk-Macar ilişkisini şu cümle ile özetlemektedir: “Macarların babası Türkler, annesi Fin-Ugor’lardır.”
Türk-Ugor Savaşı
Nihayetinde Macarların kökeni meselesi uzun yıllar tartışılmış, Macar Türkologların Orta Asya araştırma gezilerinin en önemli meselesi olmuştur. Macarlar’ın Türk kökenli olduğunu savunanların başında Macar Türkolojisi’nin babası sayılan Armin Vambery’nin başını çektiği grup gelir. Macarların Fin-Ugor kökenli olduklarını savunan grubun başı ise Josef Budenz’dir. Hatta bu tartışmalar daha sonra Türk-Ugor Savaşı olarak dile getirilecektir. [11]
Macarlar’ın kökeni tartışmalarının hız kazandığı dönem 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başları olmuştur
Avrupa’da yeni güç dengeleri kurulmuş, Avusturya-Macaristan monarşisi güç kaybetmeye başlamıştır. Panslavizm ve Pangermenizm’in arasında sıkışıp kalan Macar milliyetçileri, Macar ulusal bağımsızlığının kazanımı için yeni müttefik arayışlarına girmiştir. Macar siyasetçilerinin bir kısmının yüzünü Doğu’ya dönmesi ve Batı’ya olan güvensizlik sonucu rotayı Doğu’ya çeviren bir ideolojinin oluşumunda en büyük etkenlerden olmuştur. Turancılık kavramı ise bu kimlik arayışlarının sonucunda doğmuş ve oradan dünyaya yayılmıştır. [12]
Slav ve Germen halklarının arasında sıkışan Macarlar, içinde bulundukları ülkenin yalnızlaşması ve uluslaşma sürecinin de etkisiyle geldikleri Turan bölgesinin, Türk asıllı halklarıyla yakınlaşma arayışı içine girmişlerdir. Macarları Turan’a sürükleyen yol, Slav ve Germenlerin, Macarları siyasi ve kültürel anlamda hakimiyet altına alma çabaları olmuştur. Doğu Avrupa’da Panslavizm ve Pangermenizm çekişmesi hız kazanırken Macarlar, yok olmamak için Turancılık ideolojisini bir kurtarıcı olarak görmüşlerdir. [13]
Avrupa’nın siyasi dengelerinin değişmeye başladığı ve ulusçuluk hareketlerinin hız kazandığı dönemde Macar bilim adamları, kökenlerini araştırmaya ve bu amaç üzerine çeşitli kurumlar ve dernekler kurarak dergiler yayınlamışlardır.
Macar Milliyetçi aydınlarının hareketi; Macar Bilimler Akademisi
Macar Akademisi’nin kuruluşundaki şartlar dikkate alındığında dünyadaki diğer akademilerden ayrıldığı görülür. Nitekim akademi, kral ve ya hükümet tarafından kurulmamış, adeta milli bir hareket sonucu ortaya çıkmıştır. Avusturya menfaatlerinin Macarlarınkinden üstün tutulması, Macaristan’ın Viyana’dan idare edilir hale gelmesi, Macar krallarının Avusturya’ya bağlı Habsburglara mensup olması gibi sebepler Macar milliyetçi aydınları harekete geçirmiştir. Ayrıca Macar halkının milli duygularından uzaklaştırılarak Almanlaştırılmaya çalışılması en büyük etkenlerden biri olmuştur. Akademiyi kurmak isteyen milliyetçi ve aydın zümrenin, kültür alanında milli korunmayı sağlama, ana dili geliştirme ve milli şuuru uyanık bulundurma hedefleri arasındaydı. [14] Böyle bir teşkilatı kurmak için ilk adımlar 1760’da Bod Peter ve 1781’de Besenyei György tarafından atılmak istenmiş ama neticelenmemiştir.
Macaristan’da başlayan reformlar çağı neticesinde 3 Kasım 1825’te toplanan Milli Kurultay’da asilzade ve mülk sahiplerinden Nagy Pal, Macar dilinin korunması için bir nutuk dile getirmiştir. Saygı duyulan bir isim olan Grof Szechenyi Istvan akademinin kurulması için 60.000 forint bağışlamış, bağışlar ardı sıra kesilmeyerek 250.000 forinte ulaşmıştır. Nihayet 1827 tarihli XI sayılı kanun ile akademinin kuruluş onayı alınmıştır. Lazslo Rasonyi eserinde “Akademinin milletin fedakarlığı ile kurulduğunu“ dile getirmiştir. [15]
1830 yılının 17 Kasımında akademi kurucu meclisi toplanmış, başkanlığına tarihçi Grof Teleki Jozsef seçilmiştir. Başkan vekilliği görevi ise, iktisatçı Grof Szechenyi Istvan’a verilmiştir. Akademinin altı şubesi kurularak akademi üyeliklerine bilginler dışında başka kişiler de çağrılmıştır.
1849’a kadar akademi, Macar dili imlasının kurallarını belirleyerek sözlükler ve ilmi eserler yayınlamıştır. 1867’ye kadar olan devrede akademi, Avusturya İmparatorunun komiseri eşliğinde çalışma yapabilmiştir. Akademiye her çeşit baskının uygulanmasından ötürü toplantılar seyrek düzenlenmiştir. Bu siyasi baskı döneminde Macarca’nın ilk büyük sözlüğü yayınlanmıştır. Türkoloji için önemli bir kaynak olan Nyelvy Tudumanyi Közlemenyek isimli dil bilgisi dergisi ise yine siyasi baskı döneminde çıkarılmaya başlanmıştır.
1865’te kurultay kararı ile Tuna nehri kıyısında bir akademi sarayı inşa edilmiştir
1867’den 1918 yılına kadar en verimli çağını yaşayan akademi, üç şube halinde gruplaşarak teşkilatlanmıştır. Bu gruplar şöyledir:
1. Dil bilgisi ve edebiyat
2. Tarih ve felsefe
3. Matematik ve tabiat tarihi
İlk şubenin yayınları arasında Vambery, Kunoş ve Thury Josef’in Türkoloji ile ilgili tetkikleri de bulunmaktaydı.
1920 yılına doğru hayli zengin olan akademi bir anda fakirleşmeye başladı. Millet Meclisi 1923’te bir kanun çıkardı ve akademi memurlarının maaşlarını devlete yükledi. Ayrıca Grof Ferenc Vigyazo isimli bir asilzade otuz milyon pengö değerindeki servetine varis olarak akademiyi gösterdi ve akademi yine eskisi gibi maddi sıkıntılardan uzak duruma geldi. [16]
1949 senesinde akademide on şube ihdas edildi
1. Dil ve edebi ilimler şubesi
2. İçtimai ve tabii ilimler şubesi
3. Matematik ve fizik ilimleri şubesi
4. Ziraat ilimleri şubesi
5. Tıp ilimleri şubesi
6. Teknik ilimler şubesi
7. Kimya ilimleri şubesi
8. Biyoloji ilimleri şubesi
9. Ekonomi ve hukuk ilimleri şubesi
10. Jeoloji ve madencilik ilimleri şubesi
Her şubeye bağlı olarak tali kollar teşkil edilmiştir. Örnek vermek gerekirse birinci şubeye bağlı olan kollar şunlardır: Dil bilgisi, oryantalistik, edebiyat, musiki, klasik filoloji etnografya, kütüphanecilik. 1965’te akademinin 41 ilmi enstitüsü bulunmaktaydı ve bunlardan Dil Bilgisi Enstitüsü’nün müdürlüğünü meşhur Türkolog Gyula Nemeth yapmıştır. [17]
Fuat Köprülü, akademi üyesiydi
1967 yılı verilerine göre akademi kütüphanesi 1.096.000 cilt kitap barındırmaktaydı. 1964’de akademinin yayınladığı 69 derginin topluca nüsha sayısı 1.474.000’dir. 1965 yılında Macar İlim Akademisinin 93 asli olmak üzere 76 muhabir ve 53 yabancı fahri üyesi bulunmaktaydı. Türkiye’den ise Fuat Köprülü üyeler arasındaydı. [18]
Akademi başkanı bakan rütbesindedir
Yılda bir kere toplanan genel kurul, akademinin en yüksek idari organı konumundadır. Akademiyi başkanlık makamı ve başkanlık divanı temsil eder. Başkanlık divanı: Başkan, başkan vekilleri, baş sekreter ve baş sekreter vekilinden teşekküldür. İlmi sahalarda çalışmaya müsait uzmanları İlmi Ehliyet Tesbit Komisyonu seçer ve bu komisyon İlimler Doktoru ve İlimler Namzedi unvanlarını tevcih eder. Genel kurul her sene en iyi eserleri ödüllendirmiştir. Ayrıca akademinin en büyük ödülü altın madalyadır. Akademi başkanı ise bakan rütbesinde ve bakanlar kurulunun tabi üyesidir. [19]
Macar Bilimler Akademisi kuruluş safhasında zorluklarla mücadele etmiştir. Türkoloji sahasındaki karanlık noktaların aydınlatılmasında ve Türkologların bu çalışmalar hususunda Orta Asya bölgelerine gönderimi mühimdir. Bugün eserlerini inceleme fırsatı bulduğumuz birçok Türkolog’un yolu muhakkak Macar Bilimler Akademisi’nden geçmiştir.
19. yüzyıl sonlarından itibaren Turan kavramı güçleniyor
Macar siyaset literatürüne 19. Yüzyıl sonlarından itibaren giren ve önemli bir yer edinen Turan kavramı giderek güçlenmiştir. Bu hareketin ırksal ve hatta dilsel değil, coğrafi ve etnokültürel bir hareket olduğu vurgulanmaya başlanmıştır. Turan ideolojisini kurumlaştıran Macar araştırmacıları, hayvancılığa dayalı göçebe ekonomisini yaşayan halkların, etnografik olarak dünyanın diğer yörelerindeki halklardan farklı bazı ortak özelliklere sahip olduklarını söylerler. Bu sebepten dolayı Turan kavimleri sık sık karşı karşıya gelmiş, güney ve batıya göçler olmuştur.
Turan kavramını ilk kullanan Macar araştırmacılardan Miksa Müller; Latin, Germen ve İbrani-Arap ırkından olmayan Asya halklarını ortak özellikler ve dilsel yakınlık nedeniyle Turan halkları adı altında tek bir grup olarak toplamıştır. Bu kavimleri iki gruba ayırmıştır. Ural-Altay grubu olarak adlandırdığı kuzey kolunun daha sonra Tunguz, Moğol, Türk-Tatar, Fin-Ugor ve Samoyed olarak beş ayrı dala ayrıldığını ileri sürmüştür. Turan’ın güney kolunun da Tamal, Tibet-Botan, Tay-Siyam (Bugünkü Tayvan halkı) ve bugünkü Malezya olmak üzere dört daldan oluştuğunu iddia eder. Miksa Müller’in teorisinde Turan düşüncesinde halkların ırksal ve dilsel kökenleri gibi kriterler belirleyici faktörlerdir. [20]
Macar Turancılığını kimler oluşturmaktadır?
Macar Turancılığına göre Ural-Altay, Fin-Ugor ve Uzak Asya halkları Turan halklar ailesini oluşturmaktadır. Buna sebep olarak ise Macarlarla sıkı tarihsel ilişkide bulunan Asya bozkır halkları başta olmak üzere birçok halk dahil edilmeye başlanmıştır. Macarlara göre Turan’ı; Finler, Estonyalılar, Slavlaşmamış Bulgarlar, Türkler, Tatarlar, Türkmenler, Kırgızlar, Özbekler oluşturmaktadır. Bu halkların birliği Macarlara göre daraltılmış Turan’dır. Turan’ın genişletilmesi durumunda bu listeye; Japonlar, Koreliler, Moğollar, Çinliler, Siyamlılar, Tibetliler de dahil edilecektir. [21] 20. Yüzyıl başlarında ülke olarak bakıldığında ise; Turan ülkeleri arasında; Macaristan, Finlandiya, belli bir ölçüde Bulgaristan, Türkiye, Japonya, Çin, Tibet, Nepal ve Siyam bulunmaktaydı.
Macaristan’da Turan hareketinin yaratılmasında ve Turan hareketinin siyasi bir hareket olarak ortaya çıkmasında belirleyici isim Pal Teleki’dir. Pal Teleki, 1918 yılında yayınlanan makalesinde düşüncelerini şöyle dile getirir: “Tarihsel geleneklerimiz nedeniyle biz hareketimize Turan adını verdik. Bu ne oranda haklıdır? İran-Turan ayırımı dil ve ırk farklılıklarından kaynaklanmamaktadır. Turan, Orta Asya’nın göçebe halkları için kullanılan ortak bir tanımlamadır. Turan coğrafi bir kavramdır, ama sadece toprak coğrafyası anlamında değil, etnografya coğrafyası anlamında da.” [22]
Turan hareketini dil ve ırk temelinden, coğrafya ve kültür temeline çeken bu düşüncenin iki temel nedeni bulunmaktadır:
Birinci neden, dünya siyasetindeki var olan düzendir. I. Dünya Savaşı’ndan mağlup ayrılan Macaristan, topraklarının 2/3’ünü, nüfusunun ise 1/3’ünü başka ülkelere bırakmak zorunda kalmıştır. Bu sebepten dolayı yenilgiden çıkış arama yollarına girilmiş, 1918’lerde siyasette solun ağırlığı artmıştır. Sağ ideolojiler ise merkeze doğru kaymaya başlamıştır. Bu yıllarda ise Macar Turancıları radikal siyasetlerini yeniden düzene sokacaklardır.
İkinci ve daha etkili olan neden ise; Macaristan’da Turancılığı hem düşünsel hem de siyasal bir hareket olarak geliştiren kadronun yetkin, uzmanlık alanlarında dünyada ses getirecek çalışmalara sahip olan bilim adamlarından oluşmuş olmasıdır. Genel olarak bu bilim adamlarının hedefi Turan halklarının geniş birlikteliğini bilimsel yollardan tanıtmak olmuştur. Bu uğurda Orta Asya’ya birçok araştırmacı gönderilmiştir.
Yeni bir aydın oluşumu: Turan Cemiyeti
Nihayet 1910 yılında Macar Turancıları, Turan Cemiyeti adı ile bir örgütlenmeye gitmişlerdir. 30 Aralık 1910 tarihinde Bela Erödi’nin başkanlığında Kurucu Genel Kurul seçilmiş, cemiyetin onursal başkanlığına tanınmış Türkolog Armin Vambery getirilmiştir. Yönetim kurulu, Macar bilim dünyasının sayılı isimlerinden seçilmiştir. [23]
Cemiyet, siyasal gayeler güden bir kuruluş olmamakla birlikte -bu şekilde yansıtılmıştır- bilimsel bir dernek şeklinde yapılanmıştır. [24] Cemiyet’in Macaristan’a biçtiği rol; Turan halklarının en batıdaki üyesi olarak gördüğü Macaristan’a Turan halklarının önderliği olmuştur. [25]
Cemiyetin kuruluşunu duyuran bir broşürde ise Turan Cemiyet’inin gayeleri yazmaktadır:
“Turan Cemiyeti’nin amacı; Asya ve bizle akraba Avrupa halklarının bilim, sanat ve ekonomilerini incelemek, onları yurt içinde ve yurt dışında tanıtmak, geliştirmeye yardımcı olmaktır. Yine, bu kardeş halkların çıkarlarını Macaristan’la bütünleştirmeye çalışmak da amaçlarımız arasındadır. Cemiyetimiz çıkarcı değildir.
Siyaset, din ve mezhep sorunlarının ve kişisel problemlerin faaliyet alanımıza girmesine kesinlikle izin verilmeyecektir. Öncelikle bilimsel olan çalışmalarımızda, ticari ilişkilere asla yer yoktur. Cemiyetimiz amaçlarını Turan kökenli olmayan halklarla işbirliği ve diyalog içinde gerçekleştirmeye özen gösterecektir.” [26]
Mazlum Turan halklarının kurtarıcısı rolü
Bu süreçte Macaristan’a biçilen rol, diğer mazlum Turan halklarının kurtarıcısı olmaktır. Turan dünyasının lideri Macaristan olacaktır. [27]
Turan dergisi
Cemiyetin bir diğer amacı da çalışmalarını duyuracak yayın organı ihtiyacıydı. Bu sebepten dolayı 1913 yılından 1921’e kadar kesintiye uğrayarak, 1944 yılına kadar ise sürekli çıkacak olan Turan dergisinin, iki aylık yayınlanması düşünülmüştür. [28]
Derginin kapağında; Turan adının altında Turan Cemiyeti ibaresi yer almaktadır.
Derginin içeriği hakkında bilgiler verilmek gerekirse; birkaç dilde makaleler içermekte ve bilimsel makaleler güçlü bir kadro tarafından yayınlanmaktaydı. Macarca, Türkçe, Almanca ve Fransızca makalelerin yer aldığı Turan dergisinin 1913’de çıkardığı sayı üç ile sınırlı kalabildi. Bir müddet ara verilmesine rağmen, İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına kadar dergi yayınlanmaya devam etmiştir.
Yabancı bilim adamları tarafından dergiye olan ilginin arttırılması hedeflenirken, Macar Turancı fikirlerini uluslararası platformlara çıkarmak gayeler arasında en belirginiydi. [29] Ayrıca Turan kavramına coğrafi, dilsel ve etnik anlamlandırmaların yüklenmiş olması, bunun neticesinde yayını yapılan yazıların incelenmesi sonucunda Turan dergisinin yapısı da ortaya çıkmaktadır. [30]
Yüzünü Doğu’ya dön, Turan’ı bulacaksın
Macarların tarihsel serüvenine bakıldığında oradan oraya göç ettikleri ve çeşitli halklarla etkileşime geçerek akraba olduklarını görürüz. Bu birliktelik ve akrabalık ilerleyen zamanlarda Macarların, Dünya Savaşını kaybetmesi neticesiyle buhrandan kurtulmak için Turan’a yönelmesine sebep olmuştur. “Yüzünü Doğu’ya dön, Turan’ı bulacaksın.” anlayışı içinde bir coğrafi birliktelik gayesi güden birçok kurum ve kuruluşlar kurarak Türklük bilimini aydınlatmaya çalışmış Macar milliyetçi aydınları, kökenleri ve akrabalıkları münasebetiyle Turan’ı araştırma gayesi gütmüşlerdir. Bu hedefler doğrultusunda dergiler yayınlamışlar, Turan kavramını bir coğrafi terim olarak gündeme getirerek bu alanda ilerleme kaydetmişlerdir.
Macarların, yönünü Turan’a çevirmesindeki ana etkenlerin başında siyasi sebepler gelmiş ve Orta Avrupa’da sıkışıp kalmamak için hareket ederek Türk halklarının dillerini incelemişlerdir. Macar Bilimler Akademisi ve Turan Cemiyeti fikirlerini uluslararası platformlara taşımışlardır. Nitekim köken meselesi ve kimlik arayışları, Macar milliyetçi aydınlarını Türk diline, coğrafyasına ve tarihine yöneltmiştir. Bu alanda, Macar Türkologların dünyanın çeşitli dillerinde yayınladığı on binlerce bilimsel veri son derece mühimdir.
Bugün Türkoloji tarihinin yaklaşık 200 senelik geçmişi bulunmaktadır. Çalışmalar Türkiye’de de hız kazanmıştır. Macarların kurduğu Türkoloji kürsülerine benzer bir kürsü de Mustafa Kemal Atatürk’ün önayak olmasıyla Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde, Hungaroloji Anabilim Dalı olarak 1935 yılında kurulmuştur.
Dipnotlar
*Bu yazı, İhtimal Dergisi ve Türkiye Bilgi Enstitüsü tarafından 24 Eylül 2016 tarihinde Balıkesir/Güre’de düzenlenen “Türklük Bilimi Ulusal Öğrenci Sempozyum”unda sunulan bildirinin gözden geçirilmiş ve kısaltılmış halidir.
[1] Ahmet BURAN, Türklük Bilimi Terimleri Sözlüğü, Akçağ Yay., Ankara 2015, s. 9.
[2] A.g.e., aynı yer.
[3] Şerif BAŞTAV, Türk Kültürüne Hizmet Eden Macar Türkologlar, 2023 Dergisi, S: 59, 2006, s. 5-13.
[4] Dünya’da ilk Türkoloji kürsüsü 1795 yılında Paris’te “Ecole des Languages Orientales Vivantes”da kurulmuştur. Macaristan’da kurulan kürsünün temel farkı bağımsız olmasıdır. Bkz.: BURAN, a.g.e., s. 323.
[5] Lazslo RASONYI, Doğu Avrupa’da Türklük, Selenge Yay., İstanbul 2006, s. 445.
[6] Mehmet GÜMÜŞKILIÇ, Macaristan Türkolojisi Üzerine Bir Biyo-Biyografi Denemesi, Turkish Studies – International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Ankara 2012, s.367-406.
[7] BAŞTAV, a.g.m., s.5-13.
[8] Tarık DEMİRKAN, Macar Turancıları, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul 2000, s.18.
[9] Attila’nın oğullarının isimleri: İrnek, Ellak, Dengizik. Bkz.: A.g.e., s.19.
[10] İsmail DOĞAN, Macar Ulusal Kimliğinin Oluşumunda Türk Etkisi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, S: 47, 2007, s. 1-12.
[11] A.g.m., s. 5.
[12] DEMİRKAN, a.g.e., s. 26.
[13] Anıl ÇEÇEN, Macaristan ve Turancılık, 2023 Dergisi, S: 130, 2012, s. 58-63.
[14] RASONYI, a.g.e., s. 445.
[15] A.g.e., s. 446.
[16] A.g.e., s. 447-448
[17] A.g.e., s. 448-449.
[18] A.g.e., s. 449.
[19] A.g.e., s. 450.
[20] DEMİRKAN, a.g.e., s. 22-23.
[21] A.g.e., s. 23.
[22] A.g.e., aynı yer.
[23] Nizam ÖNEN, Turancı Hareketler: Macaristan ve Türkiye (1910-1944), Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2003, s. 58-59.
[24] A.g.t., s. 59.
[25] DEMİRKAN, a.g.e., s. 26.
[26] A.g.e., s. 27.
[27] A.g.e., aynı yer.
[28] ÖNEN, a.g.t., s. 63.
[29] DEMİRKAN, a.g.e., s. 32.
[30] ÖNEN, a.g.t., s. 64.
Yanıtla