Müjdat Namdar
Bu içerik, misafir yazar tarafından hazırlanmıştır. Siz de Tarih-i Kadim’de kendi içeriğinizi paylaşmak istiyorsanız tıklayın. |
Hayatının erken dönemlerine dair pek bilgimizin bulunmadığı Timur, 1336 yılında Keş yakınlarındaki Hoca Ilgar köyünde doğmuştur. Bu bilginin haricinde onun hakkında 1360 yılındaki siyasî faaliyetlerine kadar bir bilgi sahibi değiliz. 1370 yılına kadar Çağataylar ve Moğollar arasındaki çatışmalara katılan Timur, uyguladığı politikalar sonucunda bölgedeki otorite boşluğundan da faydalanarak Semerkant’a hâkim olmuş ve burada tahta oturmuştur. Bu mücadeleler sırasında sağ kolu ve sağ bacağından yaralandığı için hayatının geri kalanında topal kalmış, bu da onun Aksak Timur veya Timurlenk diye anılmasına neden olmuştur.
Semerkant’a hâkim olduktan sonra benimsediği cihan hakimiyeti anlayışı çerçevesinde, Cengiz Han gibi büyük bir imparatorluk kurmak isteyen Timur, bu amaç uğruna 1370-1372 yılları arasında Fergana Vadisi’ne, 1373’te Harizm’e ve hemen ardından Horasan’a seferler düzenledi. Son sefer sırasında İran’ın zayıf durumunu fırsat bilerek 1386’da “üç yıllık sefer” diye anılan seferine girişmiş, bu sefer sırasında Kuzey İran ve Azerbaycan’ı ele geçirmesi onu Altın Orda Devleti ile karşı karşıya getirmişti. Altın Orda’yı yenilgiye uğratan Timur 1392’de “beş yıllık sefer” denilen seferine çıkıp Bağdat’a kadar gelmiş ve burayı ele geçirdikten sonra Anadolu’ya girmiştir. Altın Orda hareketine karşı Gürcistan bölgesine yönelmek zorunda kalınca Anadolu’da istediği menfaatleri sağlayamayan Timur, Altın Orda Devleti’ni parçaladıktan sonra Semerkant’a geri dönmüştür. Kısa bir süre sonra yaklaşık bir yıl süren Hint seferini yapmış, döndükten sonra Ortadoğu’da ittifakların parçalanmasını fırsat bilerek “yedi yıllık sefer” adı verilen batı seferine çıkmıştır.
Bu sefer sırasında Ankara Savaşı ile Osmanlı Devleti’ni dağıtan ve Anadolu’nun birliğini bozan Timur, İzmir’i fethederek İslam dünyasına verdiği zararın tazminatını karşılıyordu. Seferden sonra başkentine dönüp Çin seferine çıkmış fakat henüz Otrar’a kadar gidebilmişken burada ölmüştür. Timur’un hayatı görüldüğü gibi devamlı savaş meydanlarında, seferlerde geçmiştir. Bu seferleri kendi ahalisi tarafından memnuniyetle karşılanırken doğal olarak ele geçirdiği bölgelerin milletleri tarafından dehşetle karşılanmıştı. Günümüze ulaşan kaynaklar her iki tarafa mensup kişilerce yazıldığı için çok farklı Timur portrelerini bize vermektedir. Bu kaynakları tahlil etmeden evvel yazarlarını kısaca tanımak ve yaşadığı coğrafyanın o dönemki durumu hakkında bilgiler vermek yararlı olacaktır.
Dört kaynak arasında hakkında en fazla bilgi bulunan kişi İbn Haldun’dur.
İbn Haldun 1332 yılında Tunus’ta doğmuş, 1351-1375 yılları arasında Tunus, Cezayir, Fas ve Endülüs arasında siyasi ve idari işlerle meşgul olmuş ve 1375 yılından sonra dünyaca ünlü eseri el-İber’i yazmaya başlamıştır. Bu tarihten hayatının sonuna kadar kadılık ve müderrislik işleriyle meşgul olmuştur. İbn Haldun’u bu bahiste değerli kılan şey ise onun Timur’la bizzat görüşmüş olmasıdır. Timur, Suriye’ye doğru sefere çıktığı sırada İbn Haldun, Maliki Kadılığından yeni azledilmişti. Mısır’a gelen haberler Şam’ın düşmek üzere olduğu yönündeydi. Şam, Vali Sultan Nasır Ferec’in hakimiyetindeydi, Timur’un Şam’a doğru geldiğini öğrenen sultan hemen ordusunu hazırlayarak Timur’a karşı harekete geçti. Yanına bazı alimleri de almıştı ve bunların içinde gönülsüz olarak katılan İbn Haldun da vardı. Mısır ordusu dağılınca sultan kaçarak Şam’ı kaderine terketti. Şehrin düşmesi durumunda idam edileceğinden korkan Haldun ise birkaç kişi ile beraber aman dilemek için Timur’un huzuruna çıktı.
Tarihin ünlü iki şahsiyetinin karşılaşması bu sayede gerçekleşiyordu.
Timur’un kendisine Kuzey Afrika ve Mısır’ın siyasî ve coğrafî durumlarıyla ilgili sorular sorduğunu söyleyen İbn Haldun bu konularda Timur’a bilgi vermişti. Muhtemelen Timur’un beklediği veya daha önceden duyduğu gibi sert ve cahil biri olmadığını gören İbn Haldun, ona güzel sözler söylemeye başlar. Haldun kendisine bir patron arıyor olabilirdi. İlim adamları bazen patronaj ilişkileri olmadan hayatlarını devam ettirmekte zorlanabilirler. Artık Suriye’de güçlü bir patronun kalmaması ve Mısır’da daha önce maruz kaldığı iç çekişmeler onu böyle bir tercihe itmiş olabilir. Timur’a söylediği sözler şöyledir:
“Sen alemin sultanı, dünyanın padişahısın. Hz. Adem’den günümüze kadar senin gibi bir hükümdarın çıkmış olduğu inancında değilim. Benim gibi biri bu gibi hususlarda gelişigüzel konuşmaz. Çünkü ben bir ilim adamıyım (İbn Haldun bundan sonra asabiyet kuvvetini ve bunun mülk üzerindeki tesirini izah ediyor). Beni seninle görüşme arzusuna sevk eden diğer sebep de şudur: Ehl-i hadsandan… Ve evliyadan, muazzam bir hükümdarın zuhur edeceğini Mağrip’te işitirdim.”
Bu sözlere bakıldığında kendi asabiyesini ve etkisini özellikle belirtmesi önemlidir. Burada kendisinin ne kadar önemli biri olduğunu vurgulamak istemiş olabilir. Daha sonra Mağrip Sultanı’na gönderdiği mektupta ise Timur hakkında gayet olumlu sözler sarf edecektir. İbn Haldun’un bu sözleri Timur üzerinde pek etki etmemiş olacak ki birkaç hafta sonra kendisi Mısır’a geri dönecektir.
Timur hakkında yazılan en önemli Arapça kaynaklardan biri olan Acaibü’l Makdur adlı eserin yazarı İbn Arabşah, İbn Haldun’un sağlayamadığı yakınlığı istemeden de olsa sağlamış görünüyor.
Arabşah 1389’da Dımaşk’ta doğmuş, Timur’un ele geçirdiği yerlerdeki alimleri başkenti Semerkant’a götürme politikasının bir sonucu olarak 12 yaşındayken ailesiyle beraber oraya gönderilmişti. Babası Semerkant’a götürüldüğüne göre yüksek ihtimalle alim veya sanaatkar bir kişiydi. Dönemin ilim ve kültür başkenti Semerkant gibi bir şehirde eğitim alması onun geleceğini şekillendirdi. Timur öldükten sonra önce Altın Orda, sonra da Osmanlı himayesine girdi. Türkçe, Farsça ve Moğolca bilmesi Çelebi Mehmet’in himayesine girmesinde etkili oldu. Çelebi Mehmet ölünce Dımaşk’a geri dönmüş, fakat burada Acemi ve Rumi denilerek dışlanmıştı. Bunun üzerine 1438 yılında Kahire’ye giderek eserlerini yazmış ve 1450 yılında ölmüştür.
İbn Arabşah, Acaibü’l Makdur adlı eserinde Timur hakkında çok sert sözler söylemektedir. Timur’un doğumu ve hükümdarlığı öncesindeki hayatından şu sözlerle bahseder:
“…bu aşağılık gök kubbe altına düştüğünde iki avucu da taze kan doluymuş. İlm-i kıyafet ehli ve iz sürücüler onun bu durumu hakkında bilgi edinmek için kahinlere ve falcılara müracaat ettiler. Kimisi bekçi, kimisi hırsız ve eşkıya, kimisi insan kasabı olacağını söylerken, kimileri de acımasız bir cellat olacağını ileri sürdüler… O (Timur) ve babası engin sahalarda dolaşan, akılsız ve dinsiz çoban takımından idiler. Kimileri hizmetkar, kimileri işsiz güçsüz bir serseri olduklarını söylerler.”
İbn Arabşah’ın Timur hakkında söylediklerinde yıllarca memleketinden uzak kalmasının da bir etkisi olmalıdır. Onun Timur’un topal kalmasıyla ilgili verdiği bilgiler devrin diğer kaynaklarıyla uyuşmaz. Arabşah, Timur’un hükümdar olmadan evvel parasız ve aç bir şekilde dolaşırken bir gece sürünün birinden koyun çalarak kaçarken çobanın attığı iki okla yaralandığını bildirir. Arabşah’ın eserinde Timur’a karşı genelde olumsuz bir düşünce benimsenmiş, hatta müellif eserinin bir yerinde ondan zalim ve pis ruhlu diye bahsetmiştir. Objektif ve tarafsız bir anlatımdan uzak kalınsa da eseri Timur’a hasredildiği için Timur’la ilgili önemli bilgiler barındırmaktadır.
İbn Arabşah’ın verdiği bilgilerle uyuşmayanlardan birisi Tacü’s Selmani’dir.
Tarihname isimli eserini Timur’un oğlu Şahruh’un isteği üzerine yazan bu kişinin hayatı hakkında, 1397 yılında Timur’un ve o öldükten sonra da Şahruh’un maiyetinde bulunan bir hattat oluşu dışında pek fazla bilgi bulunmamaktadır. Selmani, Timur’un 1404’ten sonraki hayatını ve ölümünü anlatır. Tacü’s Selmani bizzat Timurlu Devleti’nin tebaasından olması dolayısıyla Haldun ve Arabşah’tan farklı bir gözle eserini kaleme alır. Timur’dan “Sahibkıran” olarak bahseden müellif, onun gök bilimlerine önem verdiğini ve yıldızların hareketine göre plan yaptığını söyler. Timur’un Çin’e karşı girişeceği sefer için topladığı ordunun büyüklüğüne yıldızların şaşıp kaldığını söyleyerek eserine mitolojik öğeler de ekler. Tacü’s Selmani eserini Timur’un ölümünden sonra yazmış ve farklı bir karaktere sahip olan Şahruh’a sunmuştur. Eseri genel itibariyle Timur’u ve devletini yüceltmek esasıyla yazılmış olup pek fazla olumsuz yargı barındırmamaktadır.
Tacü’s Selmani’den sonra Timur hakkında yazan önemli kişilerden birisi de yine Timurlu Devleti tebaasından olan Şerefeddin Ali Yezdi’dir.
Doğum tarihi tam olarak bilinmese de İbn Arabşah’ın çağdaşı olan Şerefeddin, Şahruh ve oğlu Mirza İbrahim Sultan devirlerinde ön plana çıkmaya başlamıştı. Çeşitli bölgelerde valilik görevlerinde bulunduktan sonra Şahruh’un oğlu Mirza Sultan Muhammed’in emrine girmiş, Sultan Muhammed Şahruh’a karşı isyan edip başarısız olunca yakınındakiler idam edilmiş fakat Şerefeddin Uluğ Bey’in kuracağı rasathane için faydası olur düşüncesiyle affedilmiştir. Şahruh’un ölümü sonrası Yezd’e dönmüş ve 1454 yılında ölmüştür. Şerefeddin Ali Yezdi, kaleme aldığı Zafername adlı eseriyle Timur hakkında önemli bilgiler verir. Eserini Mirza İbrahim Sultan’ın kendisinden Timur’un hayatını ve fetihlerini yazmasını istemesi üzerine kaleme almış ve dört yıllık bir çalışmanın ardından 1425’te tamamlamıştır. Kendisi Timur’un yaşadığı dönemde muhtemelen küçük yaşlarda olsa da eserinin Timur’u anlatan kısmının çoğunluğu bizzat Timur’un emriyle yazılan Nizameddin-i Şami’nin Zafername’sinin tekrarı gibi olduğu için muahhar bir kaynak sayılamaz. Geleneksel Türk mitolojisinden unsurlar barındıran eserinde Emir Timur’un doğuşu şu şekilde tasvir edilmiştir:
“…devletin güneşi ve saadet semasının Ay’ı doğdu ve dünyayı koruyan yıldız Allah’ın inayetinin zirvesinden ışık aldı. Hazreti Sahipkıran, Moğolların Sıçan yılına tekabül eden 25 Şaban 736 (8.04.1336)’da güzel Keş şehrinde o dindar beyin şer’i nikahlısı Tekine Hatun’dan Güneş gibi doğdu ve şerefli kişiliğine kötü göz değmesin diye dünyayı aydınlatan Ay’ın saadet burcundan çıktı.”
Şerefeddin Ali Yezdi eserinin genelinde Timur hakkında Sahipkıran diye bahseder. Şerefeddin Timur hakkında o kadar sübjektiftir ki onun dünyaya gelişinin daha önceden Peygamber tarafından müjdelendiğini ima eder.
Sonuç
İslam tarih yazımının dört farklı temsilcisi olan bu kişilerin yazdıkları eserleri tenkit süzgecinden geçirerek objektif bir Timur algısı oluşturmak mümkündür. Bu kişileri değerlendirirken öncelikle nasıl bir yaşam sürdüklerini bilmek gerekir. Bu müelliflerden İbn Haldun hayatı boyunca farklı coğrafyalarda yaşamış ve farklı hükümdarların iktidarını tatmıştır. Kendisi bir ilim adamı olması dolayısıyla geçinebilmek için kendisine bir hami bulmak zorundaydı. Timur ile buluşana kadar muhtemelen o dönem Mısır’a ulaşan haberler nedeniyle onu vahşi, cahil ve acımasız bir hükümdar olarak biliyordu. Timur’la tanıştığı zaman onun meraklı ve araştırmayı seven, ilim insanlarını himaye etmeyi alışkanlık haline getiren biri olduğunu görmüştü. İki büyük simanın görüşmesinde geçen ve Timur’u metheden konuşmalar Şam’ın tecavüze uğramasını engellemenin ötesinde muhtemelen kendine bir hami arama isteğini de barındırıyordu. Haldun bu olay gerçekleşmese bile Timur’dan olumsuz bahsetmeyerek objektif bir yaklaşım sergilemiş ve bu dört yazar arasındaki en güvenilir kaynak olmuştur.
İbn Arabşah ise çocukluğundan itibaren hayatının neredeyse tümünü Timur’un onda oluşturduğu etkiyle geçirmişti. Her ne kadar Timur sayesinde çok iyi bir eğitim almışsa da daha çocuk yaşta memleketinden uzak kalması ve döndüğünde dışlanması onda büyük bir etki bırakmışa benzemektedir. Kendisi sadece Timur’un olumsuz özelliklerini anlatmak için eserini kaleme almış gibidir. Arabşah’ın eseri sıkı bir tenkit ile değerlendirildiğinde çok kıymetlidir. Onun yarattığı Timur portresi ondan sonraki nesilleri de etki altına almıştır. Arabşah’ın sunduğu portre çok gerçekçi değildir, yüksek oranda abartma payına sahiptir. Bu iki yazar Timur’un rakibi olan devletlere mensuptur.
Tacü’s Selmani ve Şerefeddin ise bizzat Timur’un tebaasındandı. Tacü’s Selmani eserini Şahruh’un emri üzerine yazdığı için doğal olarak Timur’u yüceltmiş ve metnini mitolojik öğelerle beslemiştir. Selmani’den olumsuz bir şey yazmasını beklemek gereksizdir. Aynı şekilde Şerefeddin Ali Yezdi de Şahruh’un oğlundan emir alarak metnini hazırlamıştı. Bu iki yazar Timur’un hayatta olduğu dönemlerde muhtemelen küçük yaşlardaydı ve onun seferlerinden olumlu veya olumsuz anlamda fazla etkilenmediler. Şerefeddin de eserin adından anlaşılacağı üzere Timur’un zaferlerini ve olumlu yönlerini yazmıştır.
Bu dört eser bir arada değerlendirildiği zaman İbn Haldun haricindekilerin sübjektif bir gözle Timur’a yaklaştıklarını ve bu gözle sonraki nesilleri etkileyen bir Timur algısı oluşturdukları görülür. Timur sert ve acımasız bir hükümdardı fakat ona cahil diyebilmek pek mümkün değildir. Üstelik bunu onun ilim merkezine çevirdiği başkenti Semerkant’ta eğitimini alan Arabşah’ın söylemesi abestir. Timur ele geçirdiği yerlerdeki ilim adamlarını himayesine alan, İbn Haldun örneğinde de görüldüğü gibi onlarla istişarelerde bulunan çok meraklı bir kişilikti. Dönemin anlayışı gereği savaşarak ele geçirdiği yerlerde yağma ve tecavüze izin vererek belki katliamlara da sebep olmuştur. Timur neredeyse savaş kaybetmemiş bir hükümdardı. Bu dört farklı kaynaktan ortak bir Timur imgesi çıkarmaya çalışırsak ortaya böyle bir tablo çıkabilir.
Kaynakça
Aka, İsmail, “Timur”, TDV İslam Ansiklopedisi (DİA), Cilt: 41, İstanbul, 2012, ss. 173-177.
__________, Timur ve Devleti, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1991.
Dilek, Kaan, “Şerefeddin Ali Yezdi”, TDV İslam Ansiklopedisi (DİA), Cilt: 38, İstanbul, 2010, ss. 550-552.
İbn Arabşah, Acaibü’l Makdur: Bozkırdan Gelen Bela, (çev. Ahsen Batur), Selenge Yayınları, İstanbul, 2012.
İbn Haldun, Mukaddime Ⅰ, (haz. Süleyman Uludağ), Dergâh Yayınları, İstanbul 2007.
Roux, Jean Paul, Aksak Timur, (çev. Ali Rıza Yalt), Milliyet Yayınları, İstanbul, 1994.
Şeker, Mehmet “Aca’ibu’l-Makdur ve Diğer Arapça Kaynaklara Göre Timur’un Ölümü ve Bıraktığı İmaj”, Tarih Okulu Dergisi, Nisan 2019, Yıl: 12, Sayı: 39, ss. 266-285.
Şerefüddin Ali Yezdi, Emir Timur: Zafername, (çev. Ahsen Batur), Selenge Yayınları, İstanbul, 2013
Tacü’s Selmani, Tarihname, (çev. İsmail Aka), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1988.
Tauer, Felix, “Timurlular Devrinde Tarihçilik”, (çev. A. Ateş), TTK Belleten, Cilt: XXIX, Sayı: 113, Ankara, 1965, ss. 49-70.
Yuvalı, Abdulkadir, “İbn Arabşah”, TDV İslam Ansiklopedisi (DİA), Cilt: 19, İstanbul, 1999, ss. 314-315.
Yanıtla