Bu içeriğimizde; Prof. Dr. Ergin Ayan’ın, Ötüken Neşriyat‘tan çıkan ”Willermus Tyrensis’in Haçlı Kroniği: Başlangıçtan Kudüs’ün Zaptına Kadar” isimli eserinden 10 alıntı yaptık. İyi okumalar.
1 – Türklerin Yükselen Gücü
İnsanlar Tanrı’nın gazabına uğrayınca, vaat edilmiş topraklarda sadece müminler değil, şimdiye kadar özgürlükleri için sabırsızlananlar da köle olarak dayanılmaz bir boyunduruk altına alındılar ve istedikleri gibi gitmeyeceğine inandıkları için, kavimler için bela, bütün dünya için çekiç olan bir düşman ortaya çıktı.
Bizans İmparatoru Romanos Diogenes’in huzurlu ve müreffeh egemenliği altında, doğunun en ucundan Perslerin ve Asurluların güçlü hükümdarı Alparslan, inanılmaz sayıda kalabalık kavimlerle geldi; öyle ki bütün yeryüzünü kaplayacak kadar çok idiler. Savaş arabaları ve atları ile küçük-büyük baş sürüleriyle muazzam donatılmış olarak bir Bizans ovasına yerleşerek köyleri, müstahkem yerleri ve kaleleri fethetti. Ona hiçbir mukavemet gösterilmedi ve hiç kimse mukaddesatı, çoluğu çocuğu, özgürlüğü için onunla savaşmadı.
2 – Haçlı Ordusu ve I. Kılıç Arslan
I. Kılıç Arslan bu zaferin ardından kendisine karşı mukavemet edecek hiç kimseyi bulamadığı kampa daha güçlü bir şekilde saldırdı. Böylece, kalan her şeyi imha etti, yaşlıları, hastaları, rahipleri, bütün din adamlarını, hatta kadınları öldürttü; sadece ergen olmayan kızların ve erkeklerin yaşlarından ve masumiyetlerinden dolayı öldürülmeyip esir edilmesini emretti.
3 – Haçlı Askerleri Surlarda
Surların üzerinde onların (Türkler) arasında büyüklüğü ve kuvveti ile temayüz etmiş bir kafir vardı. O, yayı ile bizimkileri büyük bir kırıma uğratıyordu. İlaveten uzun süredir sahip olduğu şansa dayanarak bizimkilere kızıyor, hakaret ediyor ve de onlara korkaklar diye bağırıyordu. Ortalığı şiddetle kasıp kavuran bu adam, dükün ve askerlerinin dayandığı surların üzerinde duruyordu. Şanlı adam Gottfried, buna artık tahammül edemedi. O, kendine uygun bir yer aradı; yayını alıp bu yalancıyı hedefledi ve onu öldürüp yere düşürdü, böylece o, bizimkilere verdiği bütün zararların cezasını çekmiş oldu.
4 – I. Kılıç Arslan’ın Ailesi Esir Düşüyor
Şimdiye kadar kuşatılmış bir şehirde maruz kalmış olduğu sıkıntılara kararlılıkla direnen I. Kılıç Arslan’ın eşi, kulenin yanarak yıkılmasından sonra öyle korktu ki, ailesi ve hizmetçileri ile birlikte şehri terk edip güvenli bir bölgeye gitmek istedi. Ama halkın bu yoldaki giriş çıkışlarını engellemek üzere göldeki gemilerde dikkatle nöbet tutan bizimkiler, onları esir aldılar. Esirlerden onun henüz çok küçük oğlu prenslere götürüldü, onlar diğer esirlerle birlikte daha sıkı gözetim altında tutuldular. Bir girişin açılması ve böyle bir kadının yakalanması üzerine şehir halkı güçlerine olan bütün inançlarını kaybetti. Prenslere elçilik heyeti göndererek teslim şartlarını görüşmek üzere mütareke talep ettiler.
5 – Bir Haçlı Birliği ve Türkler
Gottfriedvon Lothtingen bir kere daha kardeşini ziyaret edip görüşmek istedi. Onu görüp işlerini hallettikten sonra, ona veda ederek Antakya’da kendisini beklemekte olan diğer prenslerin yanına döndü. Böylece şehirden beş veya altı mil uzaklıktayken tatlı ve berrak bir pınarın etrafında bulunan büyüleyici otlak bir yer gördü ve bu güzel alanda yemek yemek için atından indi. Arkadaşları yemeği hazırlamakla meşgulken, yakında bulunan bataklıktaki çalıların arasından dişlerine kadar silahlı çok sayıda düşman atlısı çıkıp gelerek yemekte onlara saldırdı. Dük ve adamları, Türkler tam olarak gelmeden atlarına binip silahlarına davrandılar. Tanrı’nın lütfuyla bu karşılaşmada Dük üstünlüğü elde etti ve onlardan birkaçını öldürüp diğerlerini kaçırdıktan sonra görkemli bir şekilde şehre (Antakya) geri döndü.
6 – Haçlı Ordusu Maraş Önlerinde
Bütün Haçlı kilisesi ayinde, hasta olan prensleri için dua etti ve merhametli Tanrı onların dualarını işitti ve yalvaran halkın arzuladığı gibi, prenslere tam olarak sağlığını verdi. Psidia’yı geçtikten sonra Lykaonia’ya yöneldiler ve bölgenin başşehri Konya’ya geldiler, burada şehri boş buldukları için büyük bir yiyecek sıkıntısı çektiler.
Türkler halkımızın geldiğini haber alınca, kendi kuvvetlerine güvenmedikleri için kendi şehirlerini yağmalayıp, bütün bölgeyi boşaltarak, kadın ve çocuklarıyla, büyük ve küçükbaş hayvanlarıyla, bütün mallarıyla sarp dağlara çekildiler. Bütün umutları, yiyecek bulamayan Haçlıların en kısa zamanda ülkelerinden gitmeleri idi. Ve bu hedeflerinde yanılmadılar; bizimkiler bu ıssız ve yiyecek bulamadıkları ülkeyi mümkün mertebe arkalarında bırakıp, hızla çekip gittiler.
7 – Tankred’in Kilikya Üzerinden Seferi
Tankred filoyla gelen diğer adamlarla güçlendi ve rastladığı bütün düşman kalelerini basıp yakarak, halkını kılıçtan geçirdikten sonra Kilikya’ya geçti. O, ayrıca sıkı bir mukavemete rağmen Küçük Aleksandria adındaki yeri tahrip edip, bütün bölgeyi hakimiyeti altına aldı. Fakat dağlarda oturan Ermeni ve Türk emirler, Tankred’in güçlü ve kalabalık bir orduyla bütün eyaleti tabi kıldığını duyunca, sıranın kendilerine geleceğinden, halklarının tutsak alınacağından ve şehirlerinin tahrip edileceğinden korkup, bu yüzden onunla dostça ilişkiler kurabilmek ve anlaşma sağlayabilmek için elçiler göndermekte yarıştılar.
Bununla birlikte arzularının gerçekleşmesi ve böyle güçlü bir prensin gazabından kurtulmak ve onun ittifakını kazanabilmek bakımından ona çok miktarda altın, gümüş, atlar, katırlar, ipekli eşyalar gibi hediyeler gönderdiler. Tanrı onunla beraber olup her işte şanslı olan bu sadık kulunun yollarını açıyordu.
8 – Balduin ve Samsat Şehri
Samsat adında müstahkem bir şehir vardı. Burada Türk asıllı Balduk adında cesur, sinsi ama değersiz biri hükmediyordu. Bu, zikredilen halka çok işler yaptı. Onları arazilerinin gelirlerinden türlü türlü haraç vermeye zorladı ve aksi takdirde çocuklarını rehin alıp insanlık dışı muamele etti ve onları kil ve tuğla işlerinde kendisi için köle olarak çalıştırdı. Bu istismarlar nedeniyle halk Balduin’in ayaklarına kapandı ve kendilerini bu adamdan koruması ve çocuklarını onun elinden kurtarması için yalvardı.
Halkın ilk isteklerini uygun gören ve teveccühünü kazanmak isteyen o, halkı bir araya gelmeye çağırdı, silahlandırdı ve kuvvetli bir orduyla anılan yerin önüne geldi. Birkaç gün boyunca şehirle sıkıca savaştı ve birçok kez düşmanı devirdi. İçeride bulunan Türkler şehrin müstahkemliğine güvenerek ona karşı öyle sıkı bir şekilde savunma yaptılar ki başarmaktan ümidini kesti.
9 – Suenos ve Ordusunun Türklerin Saldırısıyla İmha Edilmesi
Danimarka Kralı’nın doğuştan ahlaklı, mükemmel ve güzel Suenos adındaki oğlu İstanbul’a geldi. Sonra gayet emniyet içerisinde İznik’e ulaştı ve büyük ordudaki damalarıyla buluşmak üzere Romanya’ya yollandı. Ve Finiminis ile Terma şehirleri arasında ordugah kurduğunda geceleyin kalabalık Türk birlikleri gizlice saldırıp onu öldürdüler. Onlar yaklaşan düşmanların gürültüsünü önceden duyup silahlarına davranmalarına rağmen, düşman çok yaklaştığı için tam olarak hazırlanma fırsatı bulamamışlardı. Hayatlarını pahalıya mal etmek için baskın yapanların ezici çoğunluğuna karşı erkekçe ve uzun süre direnmekle beraber düşmanların kazandığı zafer çok kanlı oldu.
10 – Antakya Önünde Türk Bedenleri
Haçlılar şehre (Antakya) karşı dönüp ordugaha gelince, galibiyetlerinin nişanesi olarak ve onları (Türkleri) acılara gark etmek için iki yüz Türk kellesini mancınıklarla şehre fırlattılar ve geri kalanları da gözdağı olması ve korkularını artırması için şehrin önünde kazıklara çakıp, bunların buradan alınmasını yasakladılar.
Yanıtla