10 İyi Alıntı: Wilhelm Barthold – Uluğ Beg ve Zamanı

Türk tarihinin en ünlü hükümdârlarından olan Emîr Timur‘un torunu; Timurlular hükümdârı olmasının yanında matematik ve astronomi bilgini olan Uluğ Bey, Türkistan’ın kültür tarihinde büyük izler bırakmıştır. Bu içeriğimizde, Rus tarihçi Wilhelm Barthold’un (ö. 1930), Türk Tarih Kurumu’ndan basılan ve Türkçe çevirisini Prof. Dr. İsmail Aka‘nın yaptığı “Uluğ Beg ve Zamanı” isimli eserinden 10 alıntı derledik. İyi okumalar.

1 – Uluğ Bey’in Doğumu ve Gerçek Adı

“Timur’un torunu ve Şahruh’un büyük oğlu olan Uluğ Beg, Timur’un İran ve Ön Asya ülkelerine yaptığı büyük seferlerinin ikincisinde, 22 Mart 1394 Pazar günü Sultâniye’de doğmuştu. (…) Çocuğun adı Muhammed Taragay konuldu. Fakat daha Timur’un sağlığında bile çocuğun asıl adı yerine “Uluğ Beg” adı yerleşerek, eski adı tamamen unutulmuştu. Timur devleti içinde gördüğümüz gibi, “Beg” kelimesi Türkler tarafından, İranlıların “Emîr” kelimesi ile aynı anlamda kullanılıyordu.”

2 – Uluğ Bey’in Güçlü Hafızası

“Uluğ Beg’in şaşılacak derecede bir hafızaya sahip olduğunu ispat etmek için Devletşah tarafından anlatılan hikaye, Uluğ Beg’in Karabağ’da kışı geçirdiği zamana aittir. Timur’un sarayında kıssahan olan kimsenin kız kardeşinin oğlu Karabağ’da Uluğ Beg’in oyun arkadaşı idi. Sonraları bu oyun arkadaşı Şeyh Azeri olmuş ve 1448 yılında Horasan’da Uluğ Beg’i sırtında derviş hırkası olduğu halde selamlamıştı. Uluğ Beg hemen eski oyun arkadaşını tanımış ve ona “Sen bizim kıssahanın kız kardeşinin oğlu değil misin?” diye sorarak o zamanki olayları anmaya başlamıştır.”

3 – “Sultanların En Büyüğü”

“Uluğ Beg, 36 yıl, 1411’den 1447’ye dek Mâverâünnehir’i idare etmişti. Fakat sikke ve hutbelerde babası Şahruh’un adı yazılıp okunuyordu. Uluğ Beg birkaç defa babasına olan saygısını göstermek için Herat’a gitmişti. Bununla beraber Uluğ Beg’in çağdaşları ona yalnız umumi vali veya bir melik gözü ile bakmıyorlardı. Cilanuti vadisindeki bir kaya üzerinde 1425 yılına ait bir kitabede Uluğ Beg “en yüce sultan, bütün milletlerin hakimlerinin hakimi ve yeryüzünde Allah’ın gölgesi” diye adlandırılmış ve Şahruh’ın adı hiç anılmamıştır. 1427’de bilgin Gıyasüddin Cemşid Kaşi, Uluğ Beg’e ithaf etttiği matematikle ilgili eserinde onu “Sultanların en büyüğü, en adili, en alicenabı, en alimi, milletlerin hakimi, Arap ve Acem sultanlarının efendisi, doğu ve batının sultanı, vs.” olarak adlandırmaktadır.”




4 – “Gürkân” Unvanı

“Uluğ Beg, tıpkı Timur gibi, Cengizlilerle olan akrabalığından dolayı “Gürkân” unvanını almıştı. Bu unvanı ne Şahruh, ne de Şahruh’un öteki oğulları kullanmıyorlardı. Uluğ Beg’in ilk hanımı, anne tarafından Özbek Hân’a dayanan Muhammed Sultan’ın kızı idi. Bundan dolayı galiba Uluğ Beg, kendini bu unvanı taşımakta haklı görüyordu.”

5 – Sâde Bir Hükümdar

“Uluğ Beg, dedesinin, askeri faaliyetlerinden çok Maveraünnehir’in refahı ve başşehrin ihtişamı hususunda gösterdiği gayretleri taklit ediyordu. Semerkand, Timur devrinde yaşadığı hayatı geçiriyor ve Uluğ Beg’in sarayı hiçbir bakımdan babasının Herat’taki sarayına benzemiyordu. Herat’ta hükümdar sade bir Müslüman gibi, yanına koruyucuları olmadığı halde, Cuma günleri camiye gidiyordu. İşte bunun içindir ki, 1427 yılında ona suikast yapıldı.”

6 – Uluğ Bey’in Medreseleri

“Uluğ Beg’in yaptırttığı binalar içinde en dayanıklıları Buhara ve Semerkand’da yaptırdığı medreselerdir. Her iki şehirde XV. yüzyılda ve daha önce yapılan binalar iz bırakmayarak kaybolduğu halde, Uluğ Beg’in medreseleri bugüne dek ilim ocağı görevini görmektedir.”

7 – Bilge Hükümdar

“Uluğ Beg’e gelinceye dek İslâm dünyasında bir bilginin tahtta oturduğu görülmemişti. İslâm tarihçileri bu konuda Uluğ Beg’i ancak Aristo’nun hükümdar öğrencisi (Büyük İskender) ile mukayese edebiliyorlardı.”




8 – Uluğ Bey ve Ali Kuşçu

“Uluğ Beg “zamanının Batlamyus’u olan” Alâüddin Ali b. Muhammed Kuşçu’yu kendine yardımcı olarak seçmişti. Bu bilginin “Kuşçu” diye adlandırılması, saray görevlisi olduğunu ve Rusların ‘Sokolniçi’ -Şahinci- dedikleri bir makama uyan memuriyeti işgal ettiğini gösterir. Uluğ Beg ona “oğlum” diye hitap ettiğine göre o, yaş bakımından Uluğ Beg’den daha genç olmalıdır. Hükümdarının etkisi ile astronomiye merak sarmış olsa gerektir. Bu merakının sadece Uluğ Beg’e yaranmak için olmadığı, hükümdarının ölümünden sonra da hayatının sonuna dek bu ilim ile uğraşmasından anlaşılmaktadır. Ali Kuşçu, Uluğ Beg’in sadece ilim arkadaşı değil, aynı zamanda Uluğ Beg’in ondan hiçbir şey gizlemediği sırdaş bir dostu idi.”

9 – Uluğ Bey ve Oğulları

“Uluğ Beg, oğulları arasında kendi yanında büyüyen Abdülaziz’i daha çok seviyordu. Bu şımarık mirzanın Semerkand’da 1449 yılında babasının mahfını sağlayan sebeplerin en büyüğü olan davranışlarını da Uluğ Beg’in bu oğluna karşı olan zaafı ile açıklamak gerekir. Diğer oğlu Abdüllatif ise tamamen başka bir yaratılışta idi. Babası kadar ihtiraslı ve kabiliyetli olan Abdüllatif, yine babası gibi ilim ve alimleri sever; astronomi, şiir ve tarih ile ilgilenirdi. Fakat babasından daha sert olup, düşmanlarına daha çok korku verir ve amacına şiddet yolu ile erişirdi. Baba ile oğul arasında daha ilk günlerden başlayarak güvensizlik olduğu söylenmektedir. Her ikisi de astronomi ile uğraşıyorlardı ve yine söylendiğine göre her ikisi de yıldızlardan birinin ötekine kötülüğü dokunacağına inanmışlardı.”

10 – Uluğ Bey’den Sonra

“Uluğ Beg’in rasathanesi kurucusunun ölümünden sonra çalışmalarını kesmiştir. Onun biricik öğrencisi ve ilim arkadaşı Ali Kuşcu Semerkand’dan ayrılarak, 879 (1474) yılında İstanbul’da ölmüştür. Ali Kuşçu’dan başka Kadızâde’nin torunu Meryem Çelebi de Uluğ Beg’in eserlerinin yorumcularındandı. Fakat İslâm astronomisi Uluğ Beg’den sonra hiçbir ilerleme kaydetmedi. Uluğ Beg’den sonra gerçek astronomi bilginleri ortadan kalkmışlar ve onların yerini camilerdeki muvakkitler (takvim düzenleyenler) almışlardır.