III. Aleksandros veya Türkçedeki popüler adıyla Büyük İskender; oldukça tartışılan, bazıları tarafından nefret edilen bazıları tarafından da tanrılaştırılan bir figürdür. Muhtelif ulusların birbirlerinden bambaşka şekillerde betimlemiş olduğu bir hükümdar; Doğuluların adına ”İskendername”ler yazdığı ideal bir yönetici, Şehnamelere de konu olmuş adalet ve basiret timsali bir filozof, İslam felsefesinin ”elmuallimü’l-evvel”i olan Aristoteles’in öğrencisi… Batılıların nezdinde taklit edilesi insanüstü bir savaşçı, karizmatik bir lider, ancak başka Batılıların da gözünde demokrasinin katili bir tiran. Yunan kültürünü ve medeniyetini öteki coğrafyalara yayan bir fatih mi? Yoksa o kültürü ve medeniyeti bayağılaştıran bir zorba mı?..
Büyük İskender hakkında okuma yapan bazı insanlar, kimi zaman ideolojilerine sığınarak, bu tür sorular sorarlar, yorumlarda bulunurlar. Kimi tarihçiler de onu görmek istediği şekilde işler, çoğu zaman Doğulu kaynaklara bakmaya bile tenezzül etmezler. Jona Lendering’in, Kronik Kitap‘tan çıkan biyografisi ise yazımında Doğulu kaynaklardan da yararlanılması sebebiyle değerli bir kitaptır. Bu içeriğimizde, bahsedilen bu kitaptan 10 alıntı derledik, iyi okumalar.
1 – İskender Yazarları Şeması
Jona Lendering, hazırladığı bu tabloyla bu alanda okuma ve araştırma yapmak isteyen kişilere büyük kolaylık sağlıyor. (Sayfa 15)
2 – İskender’in Mitolojik Soyağacı
Kimi zaman bazı hükümdarlar meşruiyetlerini sağlamlaştırmak için soylarını tarihlerindeki mitolojik ya da gerçek şahsiyetlere hatta tanrılara dayandırmaya çalışırlar; Amon Ra’ya, Zeus’a, Cengiz Han’a, Oğuz Kağan’a, Akhilleus’a, Herakles’e… Büyük İskender de soyağacını mitolojik veya gerçek şahsiyetlere dayandırmıştı. İlginçtir ki ondan sonraki bazı Hellenistik hükümdarlar da, Mithradates VI Eupator gibi, soylarını Büyük İskender’e dayandırmaya çalıştılar.
Bu başlık altında da Jona Lendering’in hazırladığı soyağacını paylaşıyoruz. (Sayfa (45)
3 – Makedon Ordusu
Jona Lendering’in hazırladığı bu tablo, bize Büyük İskender komutasındaki Korinthos Birliği’nin Asia seferine başladığı esnadaki ordusunun ihtiva ettiği personel sayısını veriyor. (Sayfa 83)
4 – İskender Asia’ya Çıktığında İlk Ne Yaptı?
İskender altmış savaş gemisiyle, Troia bölgesine gitmek için yola çıktı. Oraya vardıklarında gemiden karaya doğru mızrağını fırlatıp toprağa saplayan ilk Makedon oldu. Sonra kendisi de karaya atlarken Asia’nın, tanrıların bahşettiği ”mızrakla fethedilmiş topraklar” olduğunu ilan etti.
Bu paragraf, ele geçirilen toprak parçasının Makedon savaş hukuna göre tanrılar tarafından muzaffer komutana sunulan bir armağan olduğuna ve elde edilen başarının sadırı eylemini haklı kıldığına işaret ediyor. Bütün olarak değerlendirildiğinde -salt en güçlü olanın çıkarlarını gözeten-, İskender’in aynı zamanda hakimiyetinin meşruiyetini kanıtlamak istercesine, dahası bir öç savaşına davet edercesine sergilediği tavırda Dareios’un imparatorluk anlayışıyla mutlak paralellikler görülüyor. Sorun, Homeros’ua ait olan doriktetos yani ”mızrakla fethedilmiş” ifadesinin, İskender’den önce Yunancada bu anlamıyla hiçbir şekilde kullanılmamış olmasında yatıyor. Ne yazık ki bu teatral tavır gizemini bügun de korumaktadır. Öyle olmasaydı, İskender’in askerleriyle ilişkisi, etraflı bir analiz yapılabilmesini olanaklı kılabilirdi.
Homeros ve şiirleriyle ikinci bir paralellik daha görülmekte; şaire göre Troia Savaşı’ndan kısa bir süre önce bir kahin, Asia topraklarına ayak basan ilk Avrupalının, orada düşecek ilk şehit olacağı kehanetinde bulunmuş. Aynı noktada karaya ayak basarak İskender de adamlarıyla birlikte, savaşın getireceği tehlikeleri göğüslemeye ne denli hazırlıklı olduğunu kanıtlamıştı. Bunu göstermesi için, İskender’şn karaya ilk ayak basan kişi olması yeterli, mızrak saplaması ise bütünüyle gereksiz. Sergilediği bu tavır bu yüzden gizemlidir.
Belki de en iyisi Homeros’u ince eleyip sık dokumamak. Daha önce de ele alındığı gibi mızrak, Pers kralının fetihlerinin sembolü olarak kabul ediliyordu. İskender, toprağa bir mızrak saplayarak bu sembolü yeniden anlamlandırmıştı. Başka bir sembolik tavır daha, bu nedenşe kıyaslanabilir nitelikte. Yunanlar ve Makedonlar, bir fırtınanın Kral Kserkses’in, Avrupa yakasına geçmek için kullanacağı Hellespontos [1] üzerindeki köprüyü tahrip etmesinin ardından, boğaz sularını kırbaç darbeleriyle dövdüğünü ve suyun içine prangalar atarak doğayı bu afetinden dolayı sembolik olarak cezalandırdığını anlatırlardı. İskender ise Hellespontos’u geçerken Poseidon ve deniz perilerine kurban kesti. Bu ritüelde hazır bulunanların, zorba Kserkses ile İslkender’i ayrı kefelere koymaları amaçlanmıştı. İskender, (M.Ö.) 480 yılında gerçekleştirilen Asia istiasının öcünü alacak inançlı bir Avrupalı olarak, kendisinin Kserkses karşıtı olduğunu görtermek istiyordu. ”Öç” üzerinde iyi düşünülmüş bir savaş nedeniydi. (Sayfa 84-85)
5 – Gordion Düğümü Efsanesi
Düğümü nasıl çözeceğini bilememiş ama ahalinin ondan şüphe duymasını istemediğinden öyle olduğu gibi bırakmayı da istememiş. Kimilerine göre bu yüzden kılıcını kesip keskin bir kılıç darbesiyle düğümü ortasından kesmiş ve artık çözüldüğünü ilan etmiş. Ama Aristobulos, İskender’in araba okunun milini ve kordonu bağlı tutan çubuğu yerinden çıkartarak düğümü çözmüş olduğunu ileri sürer (Aee. 2.3.7.). (Sayfa 111)
6 – Amazon Kraliçesi Thalestris İle Görüşme
Amazon kraliçesi İskender’in huzuruna çıktı. İsmi Thalestris idi ve Phasis [2] ve Thermodon [3] [nehirleri] arasında kalan topraklara hükmediyordu. Olağanüstü bir güzelliği vardı, iri yapılı ve kuvvetliydi. Tebaası onun cesaretine ve gözü pekliğine hayrandı. Ordusunu büyük bir kısmını Hykania Dağları’nın ardında bırakmış ve peşi sıra gelen tam teçhizatlı üç yüz Amazon ile birlikte kralın huzuruna gelmişti. Bu beklenmedik ziyaret karşısında doğrusu şaşkınlığını gizleyemeyen İskender, ziyaretinin sebebini sorunca, kendisinden bir çocuk sahibi olmak istediğini söyleyerek asıl niyetini ortaya koydu. Üstesinden geldiği işlere bakılırsa, İskender bütün erkeklerin en gözü pek olanıydı, kendisi de gücüyle, kuvvetiyle tüm kadınları geride bırakıyordu. Böylesine üstün nitelikli anne babanın sahip olacağı çocuk da doğal olarak diğer tüm insanlardan üstün olacaktı. Uzun lafın kısası, kral bu sözlerden pek gururlandı ve kraliçenin ricasını yerine getirmekte bir sakınca görmedi. On üç gün boyunca birlikte ortadan kayboldular; kral onu paha biçilmez armağanlara boğdu ve memleketine yolcu etti (Diod. 17.77.1-3.)
Bu anekdotun doğruluğuna Antik Çağda hep kuşkulu gözlerle bakıldı. Diodoros’un anlatısı, pek güvenilir bir kaynak olmamasıyla ün yapmış olan Astypalaialı Onesikritos’un İskender’in Gençliği adlı yapıtına dayanır. Onesikritos, Thalestris’le ilgili bu hikayeyi İskender’in emir subayı Lysimakhos’a okuduğunda, subayın alaylı bir ifade takınarak: ”Söylesene peki, o sırada ben neredeydim acaba?” dediği anlatılır. (Sayfa 247-248)
7 – Hydaspes Muharebesi’nin Ardından Kral Poros İle Görüşme
İskender atını durdurduğunda, hem Poros’un boyunun uzunluğuna (iki metreden biraz daha fazla olduğu anlaşılıyor), hem de güzelliğine düşkün biri değil de, krallığı uğruna başka bir kralla onuruyla çarpışıp bir yiğidin bir başka yiğidi karşılamaya gelişi gibi yakınlaşmasına hayran oldu. Sözü ilk İskender aldı ve kendisine nasıl muamele edilmesini arzuladığını sordu. Anlatınanlara göre Poros: İskender, bana bir kral gibi muamele et, diye yanıtladı (Arr. 5.19.1-2.).
(…) İskender Poros’a gerçekten krallara yaraşır biçimde davrandı. Bozguna uğratılmış hükümdar, İskender’e bağlılık yemini etmesinin ardından egemen olduğu toprakların sınırları genişletilerek ödüllendirildi. (Sayfa 330-331)
8 – İskender Babil’e Dönünce Başka Bir Sefer Daha Düşündü Mü?
İlkbahar başlarında İskender Zagros yaylalarından Mezopotamya’ya geri döndüğünde, bir sürü ziyaretçiyi kendisiyle görüşmek için beklerken buldu; Batı dünyasının dört bir yanından gelen bu heyetler, Libya’daki Yunan şehirlerini, Kartacalıları, İberleri, Keltleri, Etrüskleri, Romalıları ve İtalya’daki diğer halkları temsil ediyorlardı. Bu kitap yayıma hazırlanırken gün ışığına çıkartılan ve kesin yayımlanma tarihini bekleyen bir kil tablet, söz konusu heyetlerin yanlarında getirdikleri armağanlarla İskender’in Batı seferi arasında bir bağ olduğu ihtimalini kuvvetlendirir niteliktedir. Batı seferi planları bir yılı aşkın süredir gündemde olduğundan, tüm Akdeniz sahilleri söylentilerle çalkalanmaktaydı, bu ülkelerin kaygı duymak için yeterince sebepleri vardı. Kralın huzuruna çıkan heyetler arasında, ülkeleri İskender’in Arap Yarımadası’ndan Mısır’a yapacağı deniz yolculuğu arasında izleyeceği rotaya, korkuya kapılmalarına yetecek kadar yakın olan Nübyeli elçiler de yer almış olmalıydı. (Sayfa 384-385)
9 – İskender’in Son Sözleri Ne Olmuştu?
Babil’deki askerler için bu sorunun yanıtı hayati önem taşıyordu; Vulgata’ya inanılacak olursa dört farklı rivayet vardır. Bunlardan ilki ölüm döşeğindeki kralın, zorla yatak odasına giren askerlerine kendisine böylesine derinden bağlı askerlere sahip başka bir kralın bir daha dünyaya gelip gelmeyeceğini sormuş olduğu yönünde. Bundan başka, krallığını kime bırakacağı sorusunu, ”en güçlü olana” yanıtını verdiği belirtilir. Bununla birlikte yaklaşmakta olan iç savaşa gönderme yaparcasına, ölümünün ardından ”muazzam cenaze oyunları” sergileneceğini öngörür. Perdikkas [4] krala kendisine atfedilen tanrısal payelere ne zaman kavuşturulmasını arzu ettiğini sorduğunda ise Zeus’un oğlunun yanıtı ”siz ne zaman mutlu olursanız” yönünde olur.
Bu olasılıkların üçü muhtemelen uydurmadır. İskender’in resmi ve kişisel olarak yaptıklarının günbegün kaydedildiği Kraliyet Güncesi, son günlerinde kralın bilincini bütünüyle kaybetmediğini, ancak artık kendisini anlaşılır kılacak durumda olmadığını bildirir. Vulgata dışında, krallığını ”en güçlü olana” (kratistoi) bıraktığı yönündeki kısa yorumu, sadece Arrhionos tarafından aktarılır: İskender’in son sözlerinin bu yönde olduğunu, Aristobulos ve Ptolemaios’un da doğruladığına işaret eder Arrhionos. İskender’in bu soruya ”Krateros” [5] yanıtını vermek istediği, ancak sözlerinin net olarak anlaşılamadığı kuvvetle muhtemeldir. (Sayfa 403)
10 – Yunan-Budist Kültürü
Hellenizm, Irak ve İran’a dönüşünü tam bir asır sonra yapacak ve ancak o zaman gerçek anlamda nüfuz etmeye başlayacaktı. Ne var ki, Baktria ve Batı Pencap gibi daha doğuda kalan bölgelerde Yunan-Budist kültürü daha erken dönemde varlık göstermeye başlamıştı. İskender’in fetihleri olmasa, Yunan kültürü böyle geniş bir alanda varlık gösteremezdi. (Sayfa 427-428)
Dipnotlar
[1] Çanakkale Boğazı.
[2] Rioni Nehri, Kafkas Dağları’nda doğup Gürcistan’ın Poti Şehri’nden Karadeniz’e dökülür.
[3] Terme Çayı, Samsun’un Karaorman İlçesi’nde doğup Terme İlçesi’nden Karadeniz’e dökülür.
[4] Makedon Ordularının Süvari Başkomutanı, Büyük İskender’in ölümünden sonra imparator vekili olan kişi (M.Ö. 365-321).
[5] Büyük İskender’İn generali ve en yakın arkadaşlarından biri (M.Ö. 370-321).
Yanıtla