Muharip ulusların askeri taktik ve stratejilerini üretmeye yönelmesinin en büyük dürtüsü asgari kayıp verme isteğidir. Eski Türklerin atlı okçuluğunun temelinde hasımlarıyla temastan kaçınması, Romalıların testudo saflarını oluşturması ya da Birinci Dünya Savaşı’nda tankların kullanılmaya başlanması gibi örnekler bu yargıyı destekler niteliktedir. Hellenler de bahsi geçen dürtüyle falanks nizamını teşkil ettiler. Falanks, sonraki yüzyıllar boyunca birçok millet tarafından benimsendi ve farklı yorumlamalara maruz kaldı. Bu yazıda ise Hellen falanksını Makedon yorumlamasıyla, farklılıkları esas alarak karşılaştıracağım.
Homeros şiirlerinde bu harp nizamını kaleme aldığı zaman falanks sözcüğünü kullanmıştır. Ksenophon, Heredotos ve Thukydides gibi isimler de yazmalarında çokça bu düzen hakkında bahsetmiştir. Dolayısıyla, her ne kadar safları sıkılaştırılmış bir vaziyette harp meydanına sürülen askerler Sümer tabletlerinde bile resmedilmiş olsa da günümüzdeki falanks hususundaki sunumlar Hellen, Makedon ya da Roma gibi Antik Batılı orduları tasvir etmiştir.
Hellen Falanksında Nizam ve Talim
Hem teoride hem de pratikte falanks, basit ve etkili bir uygulamadır. Falanks nizamının teşkilini anlatmak için birkaç cümle yeterlidir: Falanksı oluşturmak için piyadeler oldukça sıkı saf tutar. Ön sırada yerleşen askerler, kalkanlarını kendisini ve solunda yer alan personeli muhafaza edecek şekilde tutar ve silahını da sivri kısmı ön cepheye gelecek şekilde doğrultur. Piyadeler, hasmını düzenden olabildiğince uzak tutmaya çalışır ki bundan dolayı falanksta mızrak veya kargı kullanımı esastır. Roma’daki cohort sisteminin veya modern ordulardaki tabur, bölük gibi terimlerin aksine Hellen falanksı, belli bir sayı üzerine oluşturulmaz. Bu sebeple savaş alanındaki falanksların bünyelerinde barındırdığı personel sayısı, kurmayların tercihi dahilinde değişiklik gösterebilir.
Piyadeler düzen gereği kalkanlarını sol elinde taşımak zorunda oldukları için orduda solaklara yer verilmezdi, binaenaleyh Yunan erkekleri sağlak olacak şekilde eğitilirdi. Gymnasium ve Agoge gibi kurumlarda uygulanan talim programları ise başta Sparta olmak üzere son derece sert ve disiplinliydi; hatta Spartalılar talimlerini Ares’e ibadet olarak görüyorlardı. Yunan erkeklerinin çoğu yedi yaşından başlayıp, ordudan emekli edilinceye kadar talim programlarına sadık kalırdı ama Spartalılarda ordudan emeklilik kavramı olmadığı için ölünceye kadar bedensel eğitim devam ederdi.
Ekipman
Mızrak, Antik Hellen coğrafyasında muazzam bir önem arz eder. Sanat eserlerinde, şiirlerde veya mitolojilerde rastlamak -Poseidon’un tridenti ya da Ares’in mızrağı gibi- mümkündür. Bundan ötürü mızraklı birimler Hellen ordusunun her zaman göz bebekleri olmuşlardır. Hoplitler ağır piyade vasfıyla falanksın çekirdeğini oluşturur ve her hoplit ekipmanını kendi cebinden karşılar. Hoplitler, Homeros’un yazmalarında dori ya da doru ismiyle andığı mızrakları kullanır. Boyutları 2 ile 3 m arasında farklılıklar gösterebilir, sapları tahtadan yapılır, çağın sunduğu imkanlar dahilinde de temrenleri bronzdan ya da demirden dövülür. Personelin kararı doğrultusunda olası durumlara karşın ikinci bir dori, envanterlerinde mevcut olabilir. Xyston mızrakları ise daha çok süvari birimlerinin kullanabileceği türden, boyutları 5 metreye kadar çıkabilen silahlardı. Süvari hücumlarında kullanıldığı için, kırılgan olmaması gerektiğinden dolayı saplarının çapı daha uzundu, bu yüzden iki elle kavranırdı.
Kılıçlar, Hoplitlerin mızraklarının ardından ikincil, Hypaspistler ya da Myrmidon gibi kılıçlı birimlerin de birincil olarak kullandığı aletlerdi. Xiphos, kopis ve makhaira en karakteristik olanlarıdır. Xiphos çift tarafı keskin kısa kılıçlardır, erimleri yarım metreyi geçmezdi. Kopis, isminden de anlaşılacağı üzere Antik Mısır piyadelerinin kullandığı khopeshten ilham alınarak tasarlanmıştır. Ayrıca görünüşleri Türk kılıcı olan yatağanları da andırır. Tek taraflı kesicidir ve boyları her demircinin imzasına bağlı olarak 50 ila 70 cm arasındadır. Makhaira da tek tarafı keskin kılıçlardır, xiphos ve kopise tedricen boyutları daha uzun olduğundan piyadelere nazaran süvariler tarafından kullanımı öngörülürdü.
Kalkan ise her Yunan erkeğinin, şehirlerinin surları olarak tanımladığı esas parçadır.
Aspis adı verilen kalkanlar ortalama bir Yunan erkeğini boynundan dizlerine kadar olan bölmeyi muhafaza eder. Anlaşılacağı üzere kalkanların çapları 90 cm’ye kadar çıkabilir. Hellen ordularının her askeri sınıfının sol elinde görmek mümkündür. Tahtadan yapılır, dış yüzü ise at idrarıyla sertleştirilmiş deri, bronz veya demir plakalarla örtülür. Plakaların üzerilerinde çeşitli simgelere, amblemlere veya resimlere yer verilir.
Hellen birimleri zırh kuşanacakları vakit sadece başlarını, gövdelerini ve ayak bileklerinden dizlerine kadar olan ki bölgeyi korumayı amaçlardı. Baş kısımlarını korumak için Korint veya Halkis tarzı miğferler en çok tercih edilenlerdi. Korint miğferleri yüzü yalnızca gözler, burun ve ağız kısmını açıkta bırakacak şekilde kapatır. Halkis miğferlerinde ise yüz bölgesi tamamıyla açıktır ancak kulaklar kapalıdır. Kaskların üst kısımlarına rütbeye veya prestije göre tüyler dikilirdi. Süvariler ise Böotya tarzı, güneş şapkalarını andıran görünürde hafif miğferler kullanıyorlardı. Gövde zırhları son derece basit tasarımlı parçalardı. Deriden veya bronzdan yapılırdı, pazu koruması mevcut değildi. Hellen dünyası demir işlemeye başladığı zaman daha geniş yeri muhafaza edebilecek Linothorax adlı demirden zırhlar piyasaya sunuldu, sonrasında bu zırhlar bütün Akdeniz medeniyetlerinde kullanılmaya başlandı. Linothorax tipli zırhlar Birinci Dünya Savaşı’nın modern ordularına kadar varlığını sürdürdü. Dizlikler de deri, bronz veya demir gibi maddelerden üretilirdi.
Strateji
Falanks sisteminin hareket kabiliyetinin asgari düzeyde olmasından kaynaklı olarak yanlardan veya arkalardan gelebilecek olası bir saldırı, personeli oldukça zora sokardı. Çünkü falanksın ön cephe harici gelen bir hücuma dönebilmesi için bütün askerlerin aynı açıyla dönmesi gerekiyordu ki bu durumun gerçekleşmesi düzenin bozulmasına vesile olabiliyordu. Dolayısıyla imkanlar dahilinde, falanksın yan kanatlarına Hypaspists, Myrmidon ya da Peltast gibi hareket kabiliyeti yüksek birimlerin konuşlandırıldığı görülürdü. Ancak bu durum falanksın ön cephede özellikle piyade hücumlarına karşı çok efektif olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Bu özelliği sayesinde günümüzün polis kuvvetlerinde bile toplumsal olaylara müdahale edilirken falanks sistemine başvurulur.
Pers istilası haricinde Hellenler, tarihleri boyunca birbirleriyle savaşmıştır. Spartalıların falanks düzenini teşkil eden ilk Yunanlar olduğu tahmin edilir. Ardından bütün Yunan coğrafyasına yayılmıştır. Bu nedenle Hellen taraflarının ordularında mızraklı piyadelerin ağırlıklı olmasından dolayı süvari sınıfı tercih listesinin başında yer almaz. Coğrafyanın engebeli olması mucibiyle de süvari sınıfı Hellenlerin minvalinde ikinci, hatta üçüncü plandadır.
Falanks nizamının kullanım şekillerine gelirsek, yazılabilecek örnekler mevcuttur. Herhangi iki Yunan devleti olası bir durumda harbe çıktıkları vakit savaş meydanlarına falankslarını sürüyordu. İki falanks karşı karşıyı geldikleri zaman durum Ragbi sporundaki scrum vaziyetine dönüyordu. Taraflar diğerinin direnci bitene kadar birbirlerini itmeye çalışıyordu. Yorulup gardını düşüren falanks, katliama uğruyordu. Bu durum harp meydanında bir tekdüzelik yaratıyordu.
Hellenlerde geleneksel olarak komutan, falanksın sağında yer alırdı. Böylece tarafların komutanlarının birimleri savaşta karşı karşıya gelemezlerdi.
Thebesliler ile Spartalılar arasında yaşanmış olan Leuctra Savaşı’nda ise alışagelmiş falanks düzeninden farklı bir dizilim kullanılmıştı. Spartalıların düz bir satır halde yerleşmesine karşı Thebesliler falanksını birçok parçaya bölmüş, en büyük pay sol kanata ayrılmış ve Thebes Kralı Epaminondas, falanksın sol tarafına konuşlanarak Sparta Kralı Clembrotus ile vuruşmayı amaçlamıştı. Clembrotus’un birimleri düştüğü zaman, Thebesliler birden kalan tüm Spartalıları soldan kuşatmış oldu. Spartalılar falanksının ön cephesinin sola doğru kaydırmaya çabalamasına rağmen falanks düzeni bu duruma izin vermiyordu. İşbu halde Thebesliler yavaş yavaş sağa doğru yönelerek Spartalıları çember altına alarak yok etmişlerdi. Savaş, kanatların kuşatılmasının ardından falanksın yok edilme riskini en güzel açıklayan olaylardan biri olmuştur.
Bahsedildiği gibi, belli bir sayı düzenine bağlı olmadığı için falanksın boyutları, generallerin isteğine göre değişebiliyordu. Örneğin Marathon Savaşı’nda Atinalılar, Pers ordusuyla karşılaştığında falankslarının uzunluğunu arttırmak adına merkez kuvvetlerini kanatlara doğru esnetip savaş meydanına koşmuşlardı. Böylece kanatlarda daha fazla Hoplit bulunduğundan ötürü Perslerin sayı avantajlarını kırıp kanatlardan ilerleyip onları kuşatma fırsatını elde etmişlerdi. Ama bu taktik bir kumar olarak nitelendirilebilir. Çünkü Atinalılar bu konumu almak için merkez kuvvetlerini esnetip zayıflatmıştı, dolayısıyla merkez kuvvetinin kırılması bir felaketi doğurabilirdi.
Bu verilen örneklerin neticesinde Hellen falanks sisteminin en büyük sorununun hareket kabiliyetinin azlığı, kanatların kuşatılmaya müsait olması ve başka bir falanksla karşı karşıya gelindiğinde savaşın tekdüzeleşmesinin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Makedon Falanksında Nizam ve Talim
Makedon falanksını Makedonya Kralı II. Filip tasarlamıştır. Hellen falanksının nizamına kıyasla en büyük değişiklilik; falanksları 256 kişiyle sınırlandırmasıdır ki, böylece alışagelmiş dikdörtgen biçimine alternatif olarak kare şeklinde bir falanks teşkil olmuştur. Ayrıca süvari sınıfı geliştirilmiş, böylece süvariler, ordunun vurucu gücü sıfatını almıştır. Askerlerine Türkçede refakatçi, yoldaş anlamına gelen bir isim de vermiştir. Refakatçilerin Hellen piyadesine nazaran göze çarpan bir sorumluluk almamasından mütevellit talim programlarının hemen hemen aynı olduğu tahmin edilir.
Ekipman
Sarissa, şüphesiz ekipmandaki en büyük farktır, erimi 6 ila 8 metre arası olan kargılardır. Kargıların uzunluğunun kazandırdığı avantajdan ötürü ilk 4 sıradaki askerlerin silahlarını ön cepheye doğrultmasına vesile olur. Bu durum Hoplit falanksınınki gibi sadece ön sıradaki piyadeye değil, ilk 4 sırada bulunan bütün askerlere çatışmada sorumluluk verilmesini sağlar. Süvariler ise birincil silah olarak sarissa ya da xyston kargılarını kuşanırlardı.
Kılıç olarak ise yayalar çoğunlukla Hellen piyadelerin kullandığı xiphos ve kopis kılıçlarını kullanır ve yine Hellen süvarilerinin kullandığı makhaira kılıcı Makedon atlıları tarafından tercih edilirdi. Ancak Makedon demircileri tarafından bu kılıç türleri biraz daha kısaltılarak tezgaha konulurdu. Bunun sebebi de uzun mızraklar sayesinde mesafenin yeterince korunacağı inancının doğmasıdır, kılıçlar sadece zorunlu olduğunda, göğüs göğüse muharebelerde çekilirdi.
Refakatçiler çok uzun kargılar olan sarissaları çift elle tutmak zorunda oldukları için taşıdıkları kalkanlar oldukça küçük, yaklaşık 45 cm çaplı parçalardı dolayısıyla kalkanlarını elleriyle tutamaz ve sağ ön kollarına geçirirlerdi. Bu durum neticesinde Makedon falanksı küçük kalkanlar mucibiyle ok salvolarına karşı Hoplit falanksına kıyasla oldukça zayıf kalıyordu. Ancak Hypaspists sınıfı da Makedon ordusunda bulunduğu için onlar Hellen aspislerini kullanıyorlardı.
Zırh olarak tıpkı Hoplitler gibi kask, gövde zırhı ve dizlik kullanılıyordu. Piyadeler başlık için ağırlıklı olarak Trakya stili miğferler kullanıyorlardı. Bu miğferlerde yüz ve kulaklar açıkta kalırdı. Süvarilerde yine aynı biçimde Böotya tarzı başlıklar bulunuyordu. Makedon falanksının teşkil edilmesi demir çağına isabet etmesinden dolayı Refakatçiler basit bronz zırhlardan ziyade Linothorax zırhlarını kullanmışlardır. Dizlikler yine aynı şekildedir.
Strateji
Hellen ve Makedon falankslarının arasındaki en büyük fark stratejide ortaya çıkar. II. Filip, falanksının kanatlarını koruması adına süvari sınıfına azami önem vermiştir. Böylece ağır piyadelerin hareket kabiliyetlerinin eksikliği süvarilerle kapatılmaya çalışılmıştır. Süvariler bir safa hücuma geçtiklerinde üçgen şeklinin alarak hattı yararak düşman kuvvetinin ikiye bölünmesine yol açarlar. Hem II. Filip, hem de Büyük İskender örs ve çekiç taktiğini oldukça etkili bir biçimde kullanmıştır. Örs ve çekiç taktiği kısaca şöyle anlatılabilir: Merkez ordu, hasım orduyla muharebeye girer, kanatlardan ise ikincil bir kuvvet, hasım orduyu arkadan sarar ve hücuma geçerek düşman kuvvetlerini iki cephede savaşmaya zorlar. Örs ve çekiç taktiğinin şöyle bir prensibi olmalıdır: Örs rolünü üstlenecek olan kuvvetin metaneti oldukça yüksek olmalıdır ki düşmanı yerinde tutabilsin, çekiç rolünü devralacak diğer kuvvet ise çok hızlı olmalıdır ki düşmana ağır hasarlar verebilsin, yani örsteki demiri iyice dövebilsin. Makedon ordusu, bu taktiği çok uzun yıllar boyunca çok başarılı bir şekilde kullanacaktır.
Hellen falankslarıyla kıyası en iyi açıklayacak somut veri şüphesiz Heroneya (Chaeronea) Savaşı’dır. Hellen falanksları yüksek bir pozisyonda konuşlanmasına rağmen Makedonların karşısında net bir bozguna uğramışlardır. Makedon ordusunda falanksın solunda bulunan süvariler, Makedonları galebe çalmışlardır. Sağ kanattaki Makedon falanksı sahte ricat ederek sol kanattaki Hoplitleri saflarından çıkararak sağ kanatta tutmayı başarmış, süvariler ile birlikte sol kanattan taarruza geçen piyadeler de Hellen falanksının diğer bölümüyle sol kanatta vuruşmuşlardır. Ardından Makedon süvarileri sol kanattan ayrılarak, sağ kanada doğru hücuma kalkarak Yunan sol kanadını çökertmişlerdir. Hoplit falanksı kısaca örs ve çekiç arasındaki demir parçası olmuştur. Bu savaş vesilesiyle Makedonya, Sparta harici tüm Yunanistan’a egemen olmuştur.
Büyük İskender, İran seferine çıktığında da aynı örs ve çekiç uygulamasını Issus ve Gaugamela savaşlarında Perslere karşı gerçekleştirerek tüm Acem diyarına hakim olmuştur. Kısaca özetlemek gerekirse eğer; süvari sınıfının falanksa eklenmesi ile kanatların güvenliği elde edilmişti ve falanksın tekdüzelikten sıyrılmasına vesile olmuştu. Ayrıca Makedonların sarissa kargıları kuşanmış piyadeleri diğer ulusların falanksları ile girişilen mücadelelerde muvaffak ayrılmasını sağlamıştır.
Kaynakça
- Heredotos, Tarih, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2016, İstanbul.
- Thukydides, Peloponnessos Savaşları, Belge Yayınları, 2017, İstanbul.
- Ksenophon, Anabasis -On Binlerin Dönüşü-, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2017, İstanbul.
- Ksenophon, Yunan Tarihi, Sergi Yayınevi, 1984, İstanbul.
- J. F. C. Fuller, The Generalship Of Alexander The Great, Da Capo Press, 1989, Cambridge.
- http://www.livius.org/articles/concept/phalanx/?
- http://www.livius.org/articles/battle/chaeronea-338-bce/
Yanıtla